İzmir: Tanıdık Geldi Mi?

İzmir’in Türkiye coğrafyası ve kültüründeki yeri tartışılmaz. Doğal güzellikleri, gezilecek yerleri, plajları, yemekleri ve hayatının neşesinin yanında bir dem gamı ve kederi bu şehri eşsiz kılıyor.
 
Bir İzmir yazısı yazmak o kadar da kolay değil. Ancak adım adım gezdiklerimizle bir küçük İzmir kesiti anlatmak mümkün olabilir. Yoksa birkaç sayfaya ne balkon yıkayan anneannemin sepet sallayıp yukarı çektiği 5 çayı gevreklerini sığdırabilirim, ne de Karaburun’da balıkçı barınaklarının üzerine batan koskocaman güneşi. İzmir bu yazıdan daha büyüktür, orası kesin.


 
İzmir deyince akla ilk gelen Kordon’da gezinti, Efes’te Antik kent, deniz, kaplıcalar, İstanbul’dan sonra en büyük limanı, otları, İzmir köftesi, “boyoz”u, kumru sandviçleri, şarapları ve güler yüzlü insanlarıdır. Bizim Sabuncubeli yokuşlarından aşağı salınıp da İzmir’e girdiğimiz andan itibaren sıraya koyduğumuz yapılacaklar listesinde ise bunların ancak bir kısmı olabildi haliyle.
 
İzmir Kordon’u çok eski zamanlardan beri bir gezinti merkezi olmuştur. Eski zamanlarda aynı İstanbul’un Beyoğlu’su gibi, nezih bay ve bayanların fayton turlarına sahne olmuş bu şerit, bugün keyfinden bir şey kaybetmiş değil. Hala faytonlarla Kordon’u gezmek mümkünse de artık eski popülaritesi yok. Akşamüstü ise arayı fazlasıyla kapatıyor Kordon. Rakı sefası için balık restoranları, bira ve soğuk çerez için küçük cafe-barlarıyla Kordon hala renkli bir yaşam vadediyor.
 
İzmir zaten genel olarak medeni, bakımlı, çok renkli bir kent. Mutlaka daha önce İzmirli bir tanıdığınız olmuştur. Onların ruhundaki o rahat, keyifli, hayatı yaşamayı bilen tavrı, İzmir’e gittiğinizde sokakta attığınız her adımda, insanlarla konuştuğunuz her kelimede solumak mümkün. İzmirliler biraz daha satış yapmak için geç saatte ya da tatil gününde dükkânını açmaya üşenirken, yalnızca bir mangal keyfi yapmak için Çeşme’ye kadar araba kullanmaya erinmeyen sefa meraklıları. Yollarda güler yüzlü ve hafiften alaycı da olsa genel olarak kocaman bir pozitif eda hakim.

 
İzmir’in Kordon kadar büyük bir klasiği de tabi ki Konak Meydanı. Saat Kulesi bu şehrin adeta bir simgesi olmuştur. Saat Kulesi’nin altında buluşmak, Kemeraltı’nda ıvır zıvır alışverişi yapıp Kızlar Ağası Hanı’nda tavla üzeri bir kahve sohbeti adeta İzmir turu paket programı gibi. Biz de tabi ki bu turun bir küçük versiyonunu programımıza eklemek zorundaydık.


 
Bütün bu noktalara yakın olabilmek için biz Alsancak bölgesinde kalmayı tercih ettik. Burada çok fazla otel seçeneği sizi bekliyor. Alsancak bölgesi otelleri için buraya tıklayabilirsiniz

İzmir’in geçmişi çok eskilere dayanıyor. En parlak dönemini M.Ö. 7. Yüzyılda yaşamış olan, eski adıyla Smyrna, bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kent: Hititler, İyonlar, Lidyalılar, Romalılar, Bizans ve tabi ki Osmanlı. Özellikle Osmanlı döneminde ticareti elinde tutan Levantenler (ki önemli bir popülasyon İtalyan’dır), engizisyon döneminde Güney İspanya’dan göç etmiş Sefarad Yahudileri ve de bölgede yüksek bir yerleşik nüfusa sahip Rumlar bu kentin çehresini oldukça farklı kılmış toplumsal yakın tarih aktörleri. Bugün sayıları çok azalmış olsa da bu azınlık nüfusun izine halen rastlamak mümkün, özellikle Alsancak semtinin sakinleri arasında. Alsancak, İzmir sosyal hayatının bir simgesi adeta. Alsancak’lı olmak bir ayrıcalık. Frenk mahallesinde, Levantenler, Rumlar, Ermeniler ve kentin müreffeh kesimi oturur. 1448. sokak eskiyi anımsatan lambalarıyla size nostalji yaşatır. Kıbrıs Şehitleri caddesinde iki taraflı yapıların mimarileri özgün bir biçimde bir dantel gibi işlenmiştir sanki. 1435. sokak ise İzmir’in ünlü yeme-içme mekânına ev sahipliği yapar.

 
Çocukluğunu 80’li yıllar ve öncesinde geçirmiş her İzmirli için Fuar, yeni adıyla Kültürpark, özel bir değer taşır. Yıllar yılı Türkiye’nin en önemli fuarlarına ev sahipliği yapmış 360bin metrekarelik bu alanda, pavyonları gezip yeni otomobiller, iş makineleri, tekstil ürünleri ya da kültürel tanıtım standlarında turlamak İzmirli ailelerin çok eski bir geleneğidir. Fuar aynı zamanda bir hayvanat bahçesine, çok popüler lunaparka ve de spor okulları ve tesislerine de ev sahipliği yapıyor.
 
Bizim kısa şehiriçi turumuzun bacakları arasında Alsancak olsa da malesef Fuar için ne sezon uygun, ne de çok fazla vaktimiz var. Seyahatimizi benim çocukluk anılarımla kafa ütüleme kısmıyla geçiştiriyor ve rotamızı Göztepe sahil yolu üzerinden İnciraltı’na çeviriyoruz.
 
İzmir’de çok eskiden beri bilinen tatlı (zaman zaman da abartılan) bir çekişmedir Karşıyaka-Göztepe rekabeti. Ben durmak bilmez çenemle bunları anlatırken bir taraftan Konak, Fahrettin Altay, Üçkuyular üzerinden İnciraltı bölgesine gidiyoruz. Bu küçük yarımada şirin restoranlar, kafeler ve kahvaltı mekanlarıyla İzmir’in kısa mesafeli günübirlik kaçamak noktalarından biri. Gitmişken özellikle Patlıcan Kafe’de rehaveti bol bir mola ve gözlemenin tadını çıkarmadan geçmek olmaz tabi ki. Dönüşte de illa ki Sahilevleri’nin panoramasının içinden tatlı bir yolculuk, kısasından bir sahil yürüyüşü. İzmir sizi adeta bir kadeh şarap gibi sarıp sarmalayıp gününüzün stresini atan miskin bir kedi gibi.

 
İzmir’in içerisinde yapılacaklar gerçekten de çok uzun bir liste. Sabah kahvaltı niyetine gevrekçiden alınan boyozun hikayesi Sefarad Yahudileri’nin İspanyolca’da bohça anlamına gelen “bollos” kelimesinden türetilmiş ismi ve enfes lezzetine eşlik ederek anlatıp, Üçkuyular’dan Karşıyaka’ya feribotla geçip tam bir sahil turu atarken İzmir’in yetiştirdiği basketbolculara kadar da girince tabi ki turumuz oldukça uzuyor. Yapacak çok şey var, ancak zaman çok dar.

 
İzmir’in içinden çıktıktan sonra da yapılacaklar bitmiyor. İzmirliler’in popüler sayfiye mekanları genelde Çeşme ve Foça olarak bilinse de, aslında Kuşadası, Gümüldür, Seferihisar gibi rotalar da var. Çeşme artık neredeyse bir İstanbul kentine dönüşecek kadar tatilci akınına uğrayan bir bölge. Çeşitli zevklere hitap eden restoranlar, plajlar, sörf, kiteboard, dar Alaçatı sokakları, Çeşme kalesi, butik otelleri ile Çeşme’de de yapacak şey az değil. Çeşme limanından İtalya seferleri yapan feribotlar kalkıyor. Çeşme'nin içinde kalabilir ya da Alaçatı gibi sörf merkezlerini tercih edebilirsiniz. Sizin için bir kaç tane Alaçatı Oteli önermezsem olmaz :): La Grenadine, Deniz Kabugu Otel, Sultan Konak Otel ve Derin Konak Otel gerçekten çok güzel taş evler. Diğer Alaçatı butik otellerine ise bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.
 
Denize girmek için ise, Çeşme’nin başka tarafı Ilıca sizi Turkuaz rengi suları, kaplıcaları ve sıcak kumlarıyla bambaşka bir aleme götürür. Kuzeye bakan kumsalın bir ucu Paşalimanı yarımadasındaki Kayabaş burnuna uzanır. Öteki ucu ise Altınyunus’un yerleştiği Punta yarımadasıdır. Üç kilometrelik Ilıca plajı bembeyaz kumuyla sizi kendine çeker.
 
İzmir’e gelmişken Efes’i de ziyaret etmeden olmaz. Selçuk ilçesinde bulunan Antik çağın en önemli uygarlık merkezlerinden biri olan Efes’i, yılda ortalama 1,5 milyon kişi ziyaret ediyor. Efes o kadar canlı, o kadar bütün durumda bir antik kent ki, sokaklarında gezinirken hangi devirde yaşadığınızı unutuyorsunuz. Sanki köşebaşından geleneksel kıyafetleri içerisinde bir Yunan filozofu ya da Phalanx askerleri çıkıverecek gibi bir beklenti çöküyor üzerinize.
 
Efes’i gezen bir insan, illa ki Selçuk içinden geçerek Şirince’ye uğrar. Geçmiş yıllarda adı gibi şirin bir köy olan Şirince ufacık ve pek bilinmez, sapa bir yer iken, son dönemde, özellikle de 2012 kıyameti hurafesi sırasında popülaritesine tavan yaptırmış, ziyaretçilerine bolca şarap tadımı, Ege otları ve hediyelik eşya alışverişi gibi tatlı gezinti sahneleri imkanları sunuyor. Şirince 2012 yılında dünyanın sonunun geleceğine inananların düzenlediği etkinlikle :) adını daha da duyurmuş olsa da, özellikle bölge halkı Şirince'nin küçük Rum köy evlerinden bozma şirin otellerinde konaklamak için bu bölgeye gelir. Biz bu sefer tercih etmedik ama eğer siz isterseniz diye bu otellerin bir kaç tanesini şuraya tıklayarak görebilir ve rezerve edebilirsiniz.
 Eğer İzmir’den batıya ya da güneye doğru değil de, kuzeye doğru ilerlerseniz, sizi gizli sayılabilecek bir başka cennet bekliyor: Foça. Eskiden bir balıkçı kasabası olan, Akdeniz fokları, SAS ve SAT komandoları yetiştiren denizci okulu, enfes balıkçı restoranları ve serin sularıyla Foça, daha ziyade İzmirlilerin rağbet ettiği, yerli ve yabancı turistin çok da fazla uğramadığı bir yer. Bizim favori otelimiz Foça'daki Lola 38 oldu. Deniz kıyısındaki eski bir Rum evini restore eden sahipleri harika bir ortam yaratmış. Bizim odamız da diğer tüm odalar gibi deniz manzaralıydı. Tüm diğer Foça otellerine de şu linke tıklayarak erişebilirsiniz.

İzmir gerçekten de tek bir yazıya sığdırması olanaksız bir kent. Eğer İzmir’le ilgili tek bir cümle kurmak gerekse, herhalde o cümlenin içinde şunlar olurdu: Gevrek, çiğdem, kumru, boyoz, cibez, rakı roka, Çeşme, Alaçatı, Foça, Kordon, Kemeraltı, Kafkaf Gözgöz, otuzbeşbuçuk, “Haydi kızlar diskoya!”, “Boşver abicim, vur kadehi!”, “Amaan sefam olsun!”. Tanıdık geldi mi?