Hatırlarsanız geçen sefer İzmir'e ani bir kararla basıp gitmiş ve hayran kalmıştım.
Sonrasında da ikinci kez İzmir'e yolumun düşeceği günü iple çekmeye başlamıştım...
Haksız da değilim hani... Öyle güzel, öyle medeni, öyle deniz kokan bir şehir ki insan orayı gerçekten özlüyor ve gitmek istiyor. Hele ki yanında sevdiği insan varsa İzmir daha da bir anlam kazanıyor.
Şimdi size baştan sonra İzmir'i anlatmaya başlıyorum. İzmir rehberini oluşturmak lazım değil mi?
Ulaşım
Biz Balıkesir tarafına İzmir'den geçtik. Yaklaşık 3 saat falan sürdü diyebilirim. Otogardan her zaman bilet bulabilirsiniz ama garanti olması açısından önceden almakta fayda var.
İstanbul'dan giderseniz bilet fiyatları en düşük 119 TL civarı.
Dönerken de otobüsle döndük. Uludağ firmasının otobüsleri ile kişi başı 60 TL idi ve 9 saat sürdü. Ölüm gibiydi benim için. O yüzden boş verin otobüsü derim :)
İzmir İçi Ulaşım
İzmir'in farklı ilçelerine geçecekseniz mutlaka araba kiralayın. Ciddi anlamda rahatlık oluyor. Üç gün için toplam 450 TL gibi bir ücret tutuyor.
Gezilecek Yerler
Alsancak: Bir önceki yazımda Alsancak'tan bahsettiğim için uzun uzadıya anlatmama gerek yok; fakat yolunuz İzmir'e düştüğünde Kordon boyunca yürümeden asla dönmeyin! O sahilde yürümek gerçekten ayrı bir huzur. Ayrıca Konak Meydanı ve Bornova'daki Küçük Park da orada görmeniz gereken yerlerden. Küçük Park'ta birçok kafe ve eğlence mekanına rastlayabilirsiniz.
Çeşme: Normalde Çeşme denilince akla hep deniz, kum ve güneş üçlüsü gelir; fakat Çeşme asla bu üçlüden ibaret değil. Çeşme'ye karıştığınız zaman tarihi dokula da rastlamanız mümkün. Bu dokulardan en önemli iki örnek Çeşme Kalesi ve Merkez Kilisesi.
Çeşme Kalesi: Kale II. Beyazıt tarafından yaptırılmış. Kalenin ve limanın savaş ve ticaret gemilerini korumak gibi bir görevi varmış. Müze olarak kullanılan kalenin içinde o günleri yansıtan eserler yer alıyor. Hem içerisinde bulunan tarihi dokunuşlar hem de olağan üstü manzarası ile kalbimi fethetti doğrusu.
Çeşme Merkez Kilisesi: Kilise 1832 yılında Aziz Haralambos için yaptırılmış. Kilise bazikal tipli ve doğu-batı yönünde uzanan üç nefli, günümüze ulaşamamış olan kemerli narteksi bir plan şemasına sahip. Pantaktor İsa, Aziz Yahya, Meryem ve kucağındaki çocuk İsa tasvirleri yapılmış.
Ayrıca Çeşme sahilde mutlaka güneş batımını izleyin. ''Bir yer her seferinde başka bir renge bürünebilir mi?'' sorusunun cevabını bulacaksınız :)
Alaçatı: Burası bambaşka bir yer. Mavi ve beyaz renklerin hakim olduğu, damla sakızı kokan muhteşem bir yer burası... Her sokağında huzura ve aşka doyduğunuz yer. İnanın hiç ayrılasınız gelmiyor. Benim tavsiyem erkenden gidip kahvaltıyı da orada yapmanız. Bizim gibi tok gitmeyin yani :)
Damla sakızı kokan yer diye bahsettim yazının başında... Bunun nedeni de Alaçatı'nın her yerinde damla sakızı ile yapılmış olan ürünlerin bulunması. Dondurmasından tutun da kurabiyesine birçok ürünün içerisinde damla sakızı bulabilirsiniz. Beyaz Fırın'dan damla sakızlı kurabiye ile kavala kurabiyesini ve İmren Pastanesi'nden de sakız tatlısı yemeyi ve damla sakızlı Türk kahvesi içmeyi unutmayın :)
Bu arada sakız tatlısı da 10 TL idi. Türk Kahvesi ise 9 TL :)Ayrıca Alaçatı'da daha önceden kilise olan bir cami bulunuyor. Kilise olan bölümü perde ile camiden ayırmışlar.Ben giremediğim için erkek arkadaşım çekti fotoğrafları sağ olsun :)
Seferihisar: İzmir'de sessiz, sakin bir ortamda takılayım diyorsanız işte orası Seferihisar. Tatil yapmak için uygun, sessiz, sakin ve huzuru hissettiren bir yer. Seferihisar'da uzun uzadıya kalmasak da Yeni Burç restoranda balık keyfi yaptık erkek arkadaşımla. Sahil kenarında konumlanmış güzel bir restoran. Yolunuz düşerse tavsiye ederim :)
Selçuk: Selçuk tarafına geçmek istiyorsanız İzmir merkezden yaklaşık iki saatlik bir yola katlanmak durumundasınız. O yüzden Kuşadası tarafına gitmeniz ve oradan hareket etmeniz daha mantıklı olacaktır. Bu noktada biz de mantıklı olanı yaptık ve Kuşadası'na gittik :)
Efes: Antik bir Yunan kenti olan Efes, 2015 yılında Dünya Mirası olarak tescil edilmiş. Her adımında tarihi koklayacağınız muhteşem Efes, eşsiz tiyatrosunun ihtişamı ile karşılıyor sizi. Aralarına girip dolaştıktan sonra diğer eserlerin olduğu bölümlere geçiyorsunuz. Efes'in içerisinde ayrıca Yamaç Evler bölümü var. Müze Kart ya da Maksimum Kart ile Efes'e girebilseniz de Yamaç Evler farklı bir bölüm olduğu için 20 TL ekstra ücret ödemeniz gerekiyor.
Meryem Ana Evi: Meryem Ana'nın evi Efes'in biraz daha ilerisinde kalıyor. Öyle muhteşem bir doğa eşliğinde ilerliyorsunuz ki Meryem Ana Evi'ne, anlatılmaz yaşanır. Meryem Ana Evi'ne giriş ücretsiz; fakat ev küçük bir yer. Yani çok büyük beklentiler içine girmeyin :) Ayrıca 5 Temmuz 2015 yılında Dünya Mirasları Listesi'ne girmiş.
Ayasuluk Tepesi: 6 Temmuz 2015'de Dünya Miras Listesine kabul edilen tepede kazı çalışmaları ilk olarak 1960 yılında yapılmış.
Şirince: Köyün adı önceden ''Tepedeki Efes'' imiş. İzmir'in kurtuluşu ile boşalan köye 1924 yılında Selanik ve çevresinden gelen Türk aileleri yerleştirilmiş.
Gelelim günümüze... İzmir gezimde hem bu kadar beğenip hem de kendisi adına üzüldüğüm tek yer Şirince oldu diyebilirim. Köy köylükten çıkmış, şehre dönmüş resmen. İnanılmaz ötesi bir turist yığını var. Aylardan daha nisan bir de! Siz orayı temmuzda, ağustosta düşünün! Ya da bence hiç düşünmeyin :) Ayrıca köyün neredeyse her köşe başında Şirince şarabını ücretsiz deneyebilirsiniz. Özellikle karadutlu olan tavsiyemdir. Zaten köyde de karadutun popülerliği var :) Oradan hediyelik olarak magnet almayı da düşünürseniz 4 tanesi 5 TL gibi uygun bir fiyata.
Şirince'de kahvaltı yapabilirseniz yapın; yapamazsanız da bizim gibi ev yemekleri yiyin. Gerçekten yediğiniz her şey çok lezzetli. Köy lezzeti yemeklerde hissediliyor. Ayrıca bu kadar şey de 40 TL gibi bir fiyata :)
Yeme-İçme Rehberi
Boyoz: Malumunuz İzmir 'in önemli yiyeceklerinden biri boyoz. Ben boyozu otelde denememe ve yumurtasız yememe rağmen beğendim. Bildiğimiz puf böreği tadı var. Güzeldi :)
Kokoreç: İzmir'de kokorecin tadı İstanbul'da yenilenden çok daha başka, söyleyeyim. O tadı tam olarak tarif edecek bir kelime bulamıyorum; fakat mutlaka İzmir kokoreçini yemelisiniz. Ben ''löp löp'' diye bir yerde yemiştim. Oranın turşusu da muhteşem.
Kumru: İzmir'e dair önemli lezzetlerden biri olan kumruyu Çeşme'de Kumrucu Şevki'de denemiştim. Zaten kumru anlamında nam salan Kumrucu Şevki'de denemelisiniz siz de. Bence muhteşem bir tadı var.
Damla sakızlı dondurma: Başlarda da bahsettiğim gibi İzmir'in birçok yerinde damla sakızı ile yapılmış ürünlere rastlamanız mümkün. Özellikle dondurma severler için damla sakızlı dondurma tadılması gereken lezzetlerden biri.
Midye: Bir önceki İzmir seyahatimde yediğim için tekrar yemedim ama midye severseniz İzmir'de de midyeyi tadın derim! :)
Konaklama
İzmir Palas: Oda kahvaltı hizmet veren otel gecelik 280 TL. Odası ve kahvaltısı gerçekten çok iyi, tavsiye ederim.
Alkoçlar Adakule Hotel: Selçuk tarafına daha yakın olması için biz Kuşadası'nda kalmayı tercih ettik. Booking.com'da da karşımıza Alkoçlar Adakule Hotel çıktı. Otelin geceliği 200 TL; fakat herşey dahil sistemin kötü yüzünü gösteren otellerden maalesef. Kahvaltıda o kadar çeşidin içinde lezzetli bulup da bir şey yiyemeyince yemek anlamında tatmin olamadık. O eşsiz manzarası ve güzel odaları bile pek kurtaramadı yani.
Uzun lafın kısası, bu seferki İzmir maceram böyleydi. Her gidişimde bir başka yerini keşfettiğim ve kendisine aşık olduğum bu şehre daha kaç kez giderim bilmiyorum... Lakin yeniden gitmek ve keşfedilmesi gereken diğer yerlerini de keşfetmek için can atıyorum... Sevgilerimle...