Cruise ile Adriyatik Rotası

Gemi ile Tanışma


Yedi gün sürecek Adriyatik turumuzun rotası: İzmir-İstanbul-Dubrovnik-Venedik-Bari-Katakolon ve İzmir. Bu yazımda size hem gemiyi tanıtacağım hem de İzmir-İstanbul arası seyahat anılarımızı paylaşacağım.

Eveeet… Seyahat şirketinizi seçtiniz, önceden biletinizi aldınız, pasaportlar, vizeler zaten hazır ve o güzel gün geldi ve geminize binme vakti. Gemiler genelde limana sabah erken saatte yanaşır, yolcusunu indirir ve yeni yolcularını öğle yemeğinde ağırlamak için saat 11 gibi almaya başlar. Gümrük ve pasaport işlemlerinizi yaptıktan sonra sizi gemi personeli karşılayacak, biletlerinizi kontrol edecek ve gemi biniş kartınızı vererek, valizlerinizi bilahare odanıza göndermek için emanete alacaklardır. Siz gemi kartınızı aldıktan sonra elinizi kolunuzu sallayarak, kendinizle gurur duyarak (tabii ki içinizdeki mutluluğu ve sevici ifade ediyorum), önce şöyle bir free shopları dolaşarak gemiye giriş yaparsınız. Fotoğraflarınız çekilir ve kimliğiniz o meşhur gemi girişindeki bilgisayarın dıt sesiyle onaylanır. Bu kartınız sizin bu gezi boyunca her şeyinizdir; bununla gemide alışveriş yapabilirsiniz, barlarda ve kafelerde içkinizi keyifle yudumlarsınız. Unutmayın ki bu gemide self servis restoranlarda su, ice tea, limonata ve sıcak içecekler ücretsizdir. Diğer restoranlarda ve barlarda her türlü içecek ve içki bedeli kart hesabınıza yansıtılacaktır.

Resepsiyondan girişinizi yaptırdıktan sonra sizi hemen odanıza götürecekler. Kartınızla odanıza girdikten sonra şöyle rahat bir şekilde yatağınızın üzerine atlayın, etrafı çabucak kolaçan edin ve hemen üst katlardaki açık büfe yemek salonlarından birinde self servis olarak ilk öğle yemeği ziyafetinizi çekin. Tabii ki alışmadığınız ve bilmediğiniz birçok yemek görecek ve tadacaksınız ama her zaman bu tip gemilerde etrafınızda size yardımcı olacak birileri olacaktır. Zaten lisan biliyorsanız hayat size daha kolay olacaktır. Yabancı dil bilmiyorsanız da sorun değil; merak ettiğiniz bütün sorularınızı cevaplayabilecek bir Türk personel mutlaka bulacaksınız. 
 

2

Geminizin limandan ayrılma vakti geldi. Akşam oluyor ve şehri gezmeye çıkan yabancı yolcular artık gemilerine döndü. Bu arada siz de geminizi tanımak için dolaştınız. Başta karışık gelebilir ama 2-3 günde öğrenirsiniz her şeyi, merak etmeyin. Yemekten sonra hemen yukarı çıkın. Üst güverteden güzel İzmir’in daha önce görmediğiniz manzarasını içinize sindirerek seyredin, sizi yolcu eden martılarla konuşun ve yeni dostlarınıza merhaba, şehrinize 1 hafta sonra görüşmek üzere allahaısmarladık deyin.

İzmir’den ayrılan gemimiz körfezi bir kuğu gibi yavaş yavaş terk ediyor. Siz gemiyi keşfetme telaşı ile limandan ayrılınca açılan mağazaları dolaşıyorsunuz. Işıltılı ve albenili mücevherleri, saatleri, marka giysileri, çantaları, parfümleri, çikolata ve şeker dükkanlarını, logolu ürün mağazalarını ve free shopları bir bir gözden geçiriyorsunuz. Fiyat araştırması yapıyorsunuz ve alabileceklerinizi gözünüze kestiriyorsunuz. Merak etmeyin daha çok o mağazaları gezeceksiniz. Hemen alışverişe dalmayın. Promosyonlu günler olacak, oradan da bir şeyler alabilirsiniz. Biz Türklerin alacaklarını size söyleyeyim. Promosyon günlerinde 3 adedi 99€’ya parfümler ve free shoplarda çikolata ve içkiler. Ancak free shoplardan aldığınız içkileri yanınıza alamazsınız. Size inmeden bir gece önce teslim edeceklerdir. Siz uyanıklar odanızda içmeyin diye tabii ki. Gemide eğlence başlamıştır artık. Şimdi barları ve orada canlı müzik yapan sanatçıları keşfetme zamanı. Kulağınıza hangi müzik hoş geliyorsa o bara takılın ve müziğin keyfini çıkarın. Gelen garsona isterseniz kahve, isterseniz bir içki, istemiyorsanız da “Thank you” diyerek sadece müzik dinlemek istediğinizi belirtebilirsiniz. Şu anda restoranların birisinde 5 çayı servisi başlamış olabilir. Keyfiniz spor istiyorsa hemen ücretsiz fitness centere gidip terlemeye başlayın. O kadar yemeği yedikten sonra bu gemiden kilo almadan inmek istemiyorsanız bence buna ihtiyacınız olacak.

Her gece odanıza bırakılacak olan bültenlerde promosyon haberlerinden hangi katta ne olduğuna, varılacak şehrin hava durumundan akşam barda kimin çalacağına kadar her türlü bilgi yer alıyor. Ayrıca akşam yemeği saatinizi de seçmeniz gerek. Biz genellikle 17-18 gibi erken yemeyi ve sonrasında şovlara katılmayı tercih ettik. Çünkü geç yemek, sindirim sorunlarına yol açabileceği için gecenizi mahvedebiliyor. Bir de, her zaman restoranda yemeniz şart değil, yemek saatlerinin daha uzun olduğu self servis restoranlardaki yemeklere de bir göz atmanızı öneririm. İsmini bilmediğiniz yemekler için Türkçe menü talep edebilirsiniz.
Yemeğinizi afiyetle yediyseniz, şimdi şov zamanı… Tiyatro oyunları, ışık gösterileri eşliğinde dans ve müzik, zaman zaman profesyonel sahne sanatçılarının performansları size hoşça vakit geçirtmek için özenle hazırlanmış ama hiçbirine katılmayıp güvertede sakin sakin içkinizi yudumlamak da bir seçenek.

1

İstanbul'a Varış ve Dubrovnik'e Seyahat

Cruise gemilerinde her liman için ayrıntılı haritalar yer alır. Eğer lisan biliyorsanız, kendi başınıza keyifli bir gezi için bu basit ve kolay anlatımlı haritalar çok işinize yarayacak. Belki gemide tanıştığınız ve beraber yemek yediğiniz yeni arkadaşlarınız da bu keşif turunuzda size eşlik etmek isteyebilirler. Bu tatil süresince kafa dengi arkadaşlıklar kurmak sandığınızdan önemli. Yeni insanlarla sohbet etmenin keyfi bir yana, şehirleri kalabalık bir grup olarak gezmek her zaman daha ucuzdur. Örneğin dolaşmak için bir taksi tutabilir veya katılacağınız özel turun ücretini paylaşabilirsiniz.

Sabah oldu uyandınız. Haydi manzarayı seyretmeye balkona çıkalım ama balkonlu oda seçmediyseniz de üzülmeyin, sizin için her şeyi düşünmüşler. Televizyonunuzdan üst güvertenin ve geminin ön kısmın canlı görüntülerine bakabilir, TV haritasından nerede olduğunuza, saatin kaç ve havanın nasıl olduğunu öğrenir ve hatta geldiğiniz şehirde neler yapıp, nereleri gezebileceğinizin bilgilerine kanalları değiştirerek ulaşabilirsiniz. 

Merhaba İstanbul. “İstanbul’u zaten biliyorum, şimdi inip ne yapacağım?” demeyin. Mesela Karaköy’e doğru şöyle bir yürüyün, Galata Köprüsü nostaljisi yaşayın. Öğle yemeği için ister balık ekmek ister Nuriosmaniye’de köfte ister Sirkeci’de simit-çay. Sonrasında Karaköy’den yukarı, Tünel’den bir biletle hop İstiklal Caddesi’ndesiniz. 
Geminiz 15:30 civarı demir aldığında, siz kıç güvertesinde oturup güzelim İstanbul’u bir turist olmanın verdiği keyif ve avantajla izliyorsunuz. Haliç, Sarayburnu, Tarihi Yarımada, Galata Kulesi, Haydarpaşa… Altınızdan küçücük kalmış yolcu vapurları geçiyor, martılar bağrış çağrış bu gezintinize eşlik ediyor.

3

Bir saatin sonunda İstanbul artık geride kalıyor ve yeni rotanız Dubrovnik’e doğru yol alıyorsunuz. Ertesi gün tamamen denizde geçecek. “Peki hiç karaya ayak basmadan, bütün gün bir geminin içinde ne yapabilirim?” diyenlere cevabım “Her şeyi” olacak. Masa tenisi, basketbol, yüzme, dans yarışmaları, yemek kursları, bingo, sinema, tiyatro, müzik dinletileri, her saat atıştırmalıklar, yemek, alışveriş… Bu gemilerde gerçekten de ne ararsanız bulabiliyorsunuz. En sevdiğiniz kitabınızı alıp güvertedeki şezlonglara uzanmak da bizce yapabileceğiniz en iyi aktiviteler arasında yer alıyor.

Dubrovnik Anıları

Üçüncü günü denizin üzerinde geçirdikten sonra gelelim dördüncü güne… Gemimiz sabah yedi sularında Hırvat adalarından geçerek limana giriş yapıyor ki eğer uyanıksanız bu manzarayı kesinlikle kaçırmayın. Hele bir de o devasa geminin bu limana yanaşırken yaptığı 180 derece dönüş var ki, bu nasıl olur diyorsunuz.


4

Kahvaltının ardından bir gruba katılarak otobüslere bindiniz ve on dakikalık bir yolculuğun ardından sizi kale kapısında indirdiler. Rehber eşliğinde kale içini gezdiniz, surları tanıdınız. Bu geziyi pekâlâ bir tura katılmadan da yapmanız mümkün, geminin indiği yerde yerel taksiler sizi istediğiniz yere götürmek üzere bekliyor. “Pile Gate”e gideceğinizi söylüyorsunuz ve taksi sizi çok iyi korunmuş, turistik bir cazibeye sahip olan kale kapısına getirip bırakıyor.

UNESCO tarafından koruma altına alınan bu kalenin Pile kapısından girdikten sonra mermer taş döşeli sokaklarından ilerlemeye başlıyorsunuz ve sizi Onofrio Çeşmesi karşılıyor. 1438 yılında şehre su sağlamak amacıyla yapılmış olan bu çeşme 1667 depreminde tahrip olmuş fakat restorasyonundan sonra, önceleri halkın, şimdi de artık turistlerin ilk buluşma yeri olmuştur. Buranın simgesi haline gelmiş olan şahane papağanlarla resim çektirebilir, artık Türkçe de konuşan köşedeki dondurmacıdan dondurma yiyebilir ve halen çalışan dünyanın ilk (1317) eczanesine ve 14. yüzyıl Franciscan Manastırı’na kısa bir ziyaret yapabilirsiniz.

Evet, Placa (Stradun) Caddesi’ne yeniden çıktık. Her yer öyle güzel korunmuş ki nereye baksak, hangi sokağa girsek diye şaşıracağınız bir yer burası. Caddenin solunda, biraz içeride Avrupa’nın en eski ikinci sinagogu yer alıyor. İlerlediğinizde de şehrin eski meydanına çıkıyorsunuz. 1444’te yapılan iki bronz figürlü saat kulesi tam burada. Bu meydanda ayrıca çeşitli tarihi binaların yanında erken 1700’lerde barok tarzında inşa edilmiş olan St.Blaise’s Manastırını da göreceksiniz. Buradan sağınıza dönüp biraz yukarı çıkınca Rector Sarayı’na geliyorsunuz. Burası geç gotik ve erken Rönesans tarzını yansıtmaktadır. Dubrovnik’in ilk özel ticaret odalarına ve resmi devlet dairelerine ev sahipliği yapmış olan bina, şimdi yaz festivalinde konser salonu olarak hizmet veriyor. Dekorasyonu ile aristokrasinin bir zamanlar nasıl yaşadığı hakkında da bilgileniyorsunuz.

Limana dönmeden önce bizi Sponza Sarayı karşılıyor. Bugün bir konuk evi olarak hizmet veren sarayın içinde sergilenen paha biçilmez el yazmalarını hayranlıkla izledikten sonra oradan çıkıyor ve 14 ve 16. yüzyıllarda yapılan Dominican Manastırı’na geliyorsunuz. 

Şimdi eski limana çıkalım hemen. Müthiş bir liman, motorlar ve restoranlar bizi karşılıyor. Bu motorlar çevre adalara geziler düzenliyorlar. Vaktinize ve hava durumuna göre seçiminizi yapabilirsiniz. Surların Ploce kapısı şehrin bu tarafındaki girişidir. Buradan yine sol tarafınızı takip ederek yürümeye dayanıklı iseniz biraz merdiven çıkarak sizi müthiş bir Dubrovnik ve adalar manzarası seyrettirecek tepeye çıkaracak teleferiğe ulaşacaksınız. Dönüş saatinize az zaman kaldıysa bunun yerine taksiyi de tercih edebilirsiniz.

Eğer vaktiniz varsa, Dubrovnik’in ara sokaklarında yer alan birbirinden şirin dükkanları gezip kendiniz ve sevdikleriniz için çeşitli hatıralar almanızı öneririm ama her yerde bulunabilen Çin malı hediyelikler yerine yerel şeyler alırsanız daha makbul tabi.

4

Geminize geldiniz, eğer dışarıda yemediyseniz bir şeyler atıştırdınız ve dinlenmeye çekildiniz. Yorgunluk had safhada olsa da gördüklerinize değdi. Gemi seyahatinin güzelliği de burada işte; bavul yerleştirme, toplama derdi yok. Dubrovnik’e allahaısmarladık derken cam kenarı bir masada kahvenizi yudumlamak, yorgunluğunuzu atmanın ve anın tadını çıkarmanın en güzel yollarından biri olabilir.

Venedik Anıları

Geminiz sabah saat 07:00 sularında Venedik şehrine doğru yaklaşıyor ve güneşin doğuşunu arkasına alarak San Marco Kanalı’na giriyor. İşte dünyanın hiçbir yerinde bu büyüklükteki bir geminin kanala girip yavaş yavaş bir kuğu gibi süzülmesine ve altınızda kalan binaların çatı manzaralarının seyrine tanık olamazsınız. O kadar yakın geçer ki gemiler buradan, kiliselerin çan kulelerine elinizi uzatsanız dokunacakmış hissine kapılırsınız. Esasında bu geçiş bir nevi Venedik kanal turudur. İster balkonunuzdan izleyin, ister restoranınızda kahvaltınızı yaparken ve çayınızı yudumlarken. Geminiz limana yanaştıktan sonra ilk olarak gemiden tur yolcuları sırayla çıkarlar. Venedik şehir turu, sanat eserleri turu, Murano adası cam atölyeleri turu, Murano ve Burano adaları turu, Gondola turu vb. Bu turları kendi başınıza yapabilmeniz için işte size birkaç tarif:

Venedik’e ilk defa geliyorsanız ve yürüyerek her tarafı keşfetme azmindeyseniz, gemiden çıktıktan sonra kalabalığın gittiği yönü izleyerek 10 dakikalık yürüyüşle Piazzale Roma’ya (Roma Meydanı) ulaşırsınız. Buradan kanallar arasında seferler yapan vaporettolara (küçük kanal vapurları) binerek hem kanal turu yapabilir hem de San Marco Meydanı’na kadar gidebilirsiniz.

San Marco Meydanı Venedik’in ve Avrupa’nın en turistik ve en güzel meydanıdır. Burada bakın neler var neler… 1063 yılında yapımına başlanmış ve İstanbul’daki Bizans eserlerinden örnek alınmış (Golden Basilica) Altın Basilica ismiyle de anılan St. Marco Katedrali (St.Mark’s Cathedral). Giriş kısmının üstünde meşhur Mahşerin Dört Atlısı heykelleri bulunmakta. Bu heykel bizzat Osmanlı padişahları tarafından Venedik düklerine hediye edilmiştir. Asılları içeride müzede sergilenmektedir.

5

814 yılında yapılmış fakat 4 defa yangınlara maruz kalıp yıkılmış ve İtalyan gotik sanatının en önemli yapıtlarından biri olan Dükler sarayı (Palazzo Duka). Dükler Sarayı duvar ve tavanındaki freskleri ve altın kaplı merdivenleri ile ünlü.
15. yüzyılda inşa edilmiş olan Saat Kulesi (Campanile) ve Eski Mahkeme Salonları (Libreria Vecchia).
18. yüzyılda yapılmış olan yeni mahkeme salonları (Procuratie Nuove)
1807 yılında yapılmış olan ve Venedik’in tarihiyle ilgili sanat eserlerini barındıran, tarihin izlerini süren Correr Müzesinin de içinde bulunduğu Napoleonic Wing Binası.
Dükler Sarayı’nı, hapishaneyi ve (mahkumların nem veya sıcaktan sefil bir şekilde kaldıkları ve çoğunlukla hastalıktan öldükleri ve meşhur Kazanova’nın 1756 yılında kaçtığı) zindanları birbirine bağlayan Bridge of Sights Köprüsü ve Kanalı (1600).
99 metre yüksekliğinde olan ve 10. yüzyıldan bu yana ayakta duran Çan Kulesi. Bu çan kulesi Rönesans’ın meşhur mimarlarından Jacopo Sansovino tarafından çizilmiş ve bronz heykelleri mermer süslemeler ile bezenmiştir.
1537 yılında Sansovino tarafından yapılmış olan eski kütüphane. Burası eskiden eğitim merkezi, sonra da politik güçlerin toplandığı merkezdi.
Karşınızdaki adada bulunan 1566 yılında Andrea Palladino tarafından dizayn edilmiş olan San Giorgio Maggiore Kilisesi.
Zamanının meşhur sanatçılarının, yazarlarının ve edebiyatçılarının (Casanova, Wagner, Proust vb.) vakit geçirdiği Cafe Florian, aklınızı başınızdan alacak binalar, kalabalık ve şapkanıza ve omuzunuza konan güvercinler…

San Marco Meydanı’nda üç dört saat geçirdikten sonra Rialto Köprüsü yönünde ilerliyorsunuz ve sık sık yol boyu sıralanmış hediyelik eşya dükkanlarına takılıyorsunuz. Karnınız acıkır gibi olduysa, al git usulü dilim pizzalarla İtalyan pizzasının tadına bakıyorsunuz. Bu sokaklarda o kadar çok katedral, opera ve tiyatro sarayı, köprü ve sanat galerileri var ki anlatmakla bitmez. İsterseniz bunları ikinci defa Venedik’e geldiğinizde anlatayım. Çünkü Venedik bir defada gezilemez, mesela ben üç defa gittiğim halde hala gezemediğim o kadar çok yer var ki düşününüz Venedik’in önemini. Daha Murano Adası’na gideceğiz ama bir gün içerisinde hepsini yapmaya kalkmayın, zaten zevk alamaz ve yorulduğunuzla kalırsınız.


6

Venedik’in en ünlü yapılarından biri olan Rialto Köprüsü’nde durup kanal trafiğini bir süre izleyin. Kanal boyunca sıralanmış kafelerde ve restoranlarda atıştırıp dinlenin. Zaten dönüş vakti de yavaş yavaş yaklaştı. Roma Piazzale yakınınızda ya da San Marco Meydanı’na geri dönüp yine vaporettalarla geminize ulaşabilirsiniz.
Ve kalkış zamanı… Geminiz geldiği yönden ağır ağır süzülerek San Marco Kanalı’ndan geçiyor. Buradan açık denize çıkacak ve akşam güneş batımını sancak tarafınıza alarak, bir sonraki limanınız Bari’ye doğru bütün gece yol alacaksınız.


Bari Anıları


Saat 11 civarı gemi Bari Limanı’na yanaşıyor, gezmek için zaman az, bu yüzden gemiyi erkenden terk etmeli. Limanda sizi bekleyen taksilerden biriyle sıkı bir pazarlıktan sonra, 1 saat uzaklıktaki Alberobello kasabasına götürmesini isteyin. Hatta mümkünse sizi orada bir iki saat bekleyeceği şekilde anlaşın ve dönüşte de sizi bir Bari şehir turu attırarak geminize bıraksın. Çünkü Bari ve çoğu İtalyan şehirleri saat 13:00 ile 16:00 arası siesta dolayısıyla dükkanlarını kapatıyorlar. Sizin geminiz de bu saatler arasında buraya geldiğine göre, Unesco Dünya Mirası listesinde olan ve konik çatı dizaynları nedeniyle hoşunuza gidecek ve turistik alışveriş yapabileceğiniz bir yer olan Alberobello’yu tavsiye ediyorum.

6

Kasaba, tipik Turilli evlerinin merkezi. Beyaz badanalı yapıları, gri konik çatıları olan ve sayıları 1.500’ü bulan taş evler, burasını adeta açık hava müzesine çevirmiş. Bölgenin kireç taşlarını harç kullanmadan üstü üste dizerek yapılmışlar. Bu konik çatılı taş evlerden dünyada sadece üç yerde var; biliyor musunuz diğer ikisi nerede? Harran’da ve Kapadokya’da.


Tepedeki St Antuan kilisesini gördükten ve hediyelik eşya alışverişinizi yaptıktan sonra dönüş yolculuğu başladı. Güney İtalya’nın üzüm bağlarını ve zeytinliklerini seyrederek keyifli bir gezi yaptıktan sonra yine geminizdesiniz.

7

Katakolon'dan İzmir'e Dönüş


Bu kez Yunanistan’ın küçük bir kasabası olan, Olimpiyat Ateşi’nin ilk yakıldığı yerde, Katakolon’dayız. Önce burayı gezeceğiz ve ardından İzmir’e doğru yol alacağız.

7

Gemide uzun ve keyifli bir kahvaltının ardından ilk önerim sahildeki kafelerden birinde denize karşı bir kahve içmek. Hava güneşli ise geminin yanaştığı yerin hemen solundaki plaj zaten sizi cezbedecektir, bu yüzden gemiden inerken havlularınızı yanınıza alın. Olimpia Antik Kenti’ne giden dolmuşlara binip, yaklaşık yarım saat süren bir yolculukla ören yerine ulaşabilirsiniz. Kalıntıları ve arkeoloji müzesini gördükten sonra çok oyalanmadan dönüş yoluna geçin çünkü öğleden sonra gemi hareket edecek.

Denizde geçireceğiniz yarım gününüz başladı. İster jakuzide keyif yaparak ister gemideki eğlencelere katılarak, ister son free shop alışverişlerini yaparak geçireceğiniz bu zaman diliminin ardından artık yavaş yavaş toparlanmaya başlayabilirsiniz. Sabah saat 7’de İzmir Körfezi’ndesiniz. Sağınızda Çeşmealtı ve adalar, Güzelbahçe, İnciraltı, Güzelyalı, Göztepe, Konak, Alsancak… Solunuzda Kuş Cenneti, Mavişehir, Çamaltı Tuzlası, Karşıyaka, Bostanlı, Bayraklı… İzmir’de yaşıyorsanız işiniz kolay, hesabınızı kapattıktan sonra valizlerinizi alıp evinize doğru yol alıyorsunuz. Ancak İstanbul’dan binenlerin daha saat 15’e kadar zamanı var. Kordon’da bir saatlik aheste yürüyüş, Konak Meydanı’nın ünlü Saat Kulesi’nde fotoğraf, Kemeraltı’nın kalabalığı ve nefis yemek kokuları arasında çarşı turu… İzmir’in o leziz sokak lezzetlerinin tadına bakmak için doğru yerdesiniz.

8

İşte böylece Adriyatik turunun sonuna da gelmiş bulunmaktayız. Diğer gezimizde görüşmek dileğiyle, Allahaısmarladık...

H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.