Birkaç gündür kaldığımız ve çok sevdiğimiz Pantheon Aparts'tan ayrılma vakti… Pılımızı pırtımızı topluyor kuzeye doğru yollara revan oluyoruz. Bu kez mavinin tonuna vurulup karşımıza çıkan ilk plajda denize cumburlop atlamak yerine Yunan kültürüne ilk kez temas eden kopya ailemizle dağ köylerine doğru yol alıyoruz. Latincede “şarap evi” anlamına gelen minik ve sevimli bir köy olan Kazaviti'nin köy meydanındaki ağaç gölgesinde soluklanıyor, ağaçlardan erik topluyoruz.
Yüzmeyi çabuk özlüyor, adanın neredeyse tam kuzeyi denilebilecek noktadaki ağaçlarla dolu bir kumsalı olan Pachis Beach'i günün ilk deniz molası için uygun görüyoruz.
Denize gir-çık, gir-çık karınlar acıkıyor. Etrafta restorandan ziyade plaj barı tadında şirin 3-5 mekân var ama bizim aklımız ahtapotta, kalamarda : ) Henüz, Thassos Adası'nda yiyeceğimiz en lezzetli deniz ürünlerinin az sonra damaklarımızı şenlendireceğinin farkında değiliz. Kumsalın sol ucunda deniz ile iç içe Taverna Pefkospilia'da lokum kıvamındaki ahtapotları, çıtır çıtır kalamarları, kızarmış kabakları mest modunda hüpletiyoruz.
Bize servis yapan garsonun, müşteriler biraz azalınca dalgıç kıyafeti giyip zıpkınla ava çıktığını görünce şaşırıyoruz. E boşalan balık tezgâhını doldurmak lazım tabii : ) İki aile 34 Euro gibi komik bir rakam ödeyerek yolumuza mutlu mesut devam ediyoruz.
Thassos'un merkezi Limenas'ı pas geçiyor, yaklaşık 10 km daha dağ yolundan ilerleyip tatilimizin ikinci yarısında konaklayacağımız Golden Sand Plajı’ndaki Nereids Studios & Apartments'a ulaşıyoruz. Dairelerimize kısaca yerleşip kendimizi geniş ve uzun kumsala atıyoruz.
Golden Sand’in kumunun gerçekten çok açık ve güzel bir rengi var ama denizi için aynı şeyleri söylemek zor. Kilyos tadındaki bulanık yeşil denizi bilgi dağarcığımdaki “denize rengini veren kumun rengidir” bilgisi ile uyuşmuyor, böyle beyaza yakın kumun üzerine serilen deniz nasıl bu renk oluyor kafam karışıyor : ) Bu sefer de böyle olsun diyor, dalgalarla hoplayıp zıplıyor, yorulana dek sudan çıkmıyoruz.
Akşam yemeğini plaj kenarındaki pizzacı TA PEFKA'da yiyoruz. Pizzalar ev tipi pizza tadında, margarita dahi çok leziz; hem çocukların gönlü oluyor hem bize de değişiklik oluyor. Golden Sand akşamları sakin, biz de yorgunuz zaten geceyi erken bitiriyoruz.
Dün adanın güneyinden kuzeyine batı hattı üzerinden geze geze gelmiştik, bu kez de kuzeyden güneye doğru doğu tarafından inelim diyoruz.
Bu hat üzerindeki ilk durağımız Paradise Beach oluyor. Sığ olduğu için çocuklara çok uygun; güzel bir denizi, kenarlarındaki kaya oluşumları ile doğal bir yapısı var. Plaj oldukça popüler. Kalabalığını aşıyor, en köşedeki kayaların gölgesine seriliyor ve kendimizi berrak sulara bırakıyoruz. Paradise Beach’ten ayrılmamız oldukça zor oluyor.
Etrafta sadece Çeşme ve Bodrum plajlarındakilere benzer bir kafe-bar var ama konsept bizi cezbetmiyor. Tatilimizin ikinci günü frappe içtiğimiz Aliki Beach’teki Beautiful Alice’in denize nazır masalarında otursak; ahtapot, kalamar, Grek salata ve uzo moduna geçsek ya diyoruz. E hadi o zaman… Aliki Koyu çok yakınımızda… Tepeden görünen muhteşem manzarasına yine bayılıyoruz...
Koşar adım iniyor ve Beautiful Alice’deki masamıza kuruluyoruz. Pefkospilia'daki kadar leziz olmasa da yediklerimiz hiç fena değil; hava güzel, ortam güzel, biz güzeliz.
Hafta içi olduğu için bu sefer plaj oldukça sakin, yemek sonrası hemen önümüzdeki şezlonglara serilip güneş batana dek güzel denizin tadını çıkarıyoruz.
Akşam Golden Beach’teki apartımıza geri dönüyor, balkonumuzda gerçekleştirdiğimiz makarna-şarap partisi sonrasında Thassos merkeze gidiyoruz.
Thassos’un güneyindeki Potos’un akşamları cıvıl cıvıl olan sokaklarına göre, Thassos'un merkezi oldukça sakin, şaşırıyoruz. 4 gecenin 4'ünde de Potos civarında kalınabilirmiş diye düşünüyoruz. Dondurma yalayarak vitrinlere bakınma seansı sonrasında kopya ailemiz oğlanları alıp alışverişe devam ediyor, biz kızlarla sahil boyunca dizilmiş barlardan birine oturuyor ve gençlerle birlikte müzik dinliyoruz. Kızlar kumsaldan taş topladıktan sonra şezlonglara kıvrılıp uyuyorlar. Heheyt şanslı kura : )
Bir süre sonra kopya ailemiz ellerinde poşetlerle görünüyorlar, artık dönüş vakti...
Artık adadan ayrılıyoruz. Eşyalarımızı topladıktan sonra Golden Beach'e çok yakın bir dağ köyü olan Panagia ile başlıyoruz gezimize. Bence Thassos’un muhteşem kumsalları haricinde en çok görülmeye değer yeri burası. Her yer Instagram’da paylaşılacak güzellikte, çok beğeniyoruz.
Köyün tepelerine kadar tırmanıyor, mezarlığı ve karşısındaki kiliseyi de geziyoruz. 300 yıl önce kurulmuş ve vakti zamanında adanın başkentliğini de yapmış köyde muhteşem fotoğraflar çekiyor, sonrasında vedalaşıyoruz.
Şimdi gelelim Marble Beach mevzusuna… Ulaşmamız biraz zaman alsa da yolu epey takur tukur bir yol olsa da “gözlerime inanamıyorum” lafının gerçek anlamını bulduğu bir doğa harikası Marble Beach, diğer adıyla Saliara Beach...
Bembeyaz mermer parçacıklarından oluşan kumsalı ve muhteşem renkli denizi ne yapacağımı şaşırtıyor. Kaç poz fotoğraf çektiğim halde sanki yeterince çekememişim gibi garip bir hisse kapılıyorum. Dalmaya çıkmaya kıyamıyor, dalmaya çıkmaya doyamıyorum.
Marble Beach'e Makryammos tabelaları takip edilerek ulaşılıyor. Ancak Makryammos'un tüm kumsalı kaplayan otelin güvenliğine varır varmaz, hafif geri dönüp sağdaki bozuk satıhtan 5-6 km daha gitmeniz gerekiyor. Yol kötü diye sakın pes etmeyin, sabrın sonunda selamet var gerçekten : )
Dönüş feribotuna binmeden önce Thassos merkezde Stratos'un yerine uğruyor son bir ziyafet çekiyoruz. Stratos'un bize hediye ettiği uzo'ya şaşırıyor, teşekkür edip vedalaşıyoruz. Hiç sıra beklemeden feribota biniyor ve martıları besleyerek Keramoti'ye ulaşıyoruz...
Thassos yazımın ilk bölümünü buradan okuyabilirsiniz: http://gezimanya.com/GeziNotlari/thassosta-gezilecek-ve-gorulecek-yerler
Yazarın diğer yazılarını www.gezentianne.com'dan takip edebilirsiniz.