Kairouan kenti, sadece Tunuslular tarafından değil tüm İslam dünyası tarafından da kutsal kabul edilen bir şehir. Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra Müslümanların dördüncü kutsal kenti. Buraya 7 kez gelen biri ile Mekke’ye 1 kez gitmiş olan kişi, dini açıdan eşit kabul ediliyor.
Kutsal bir bölge kabul edilen Kairouan’da en önemli eserler de doğal olarak camiler. Bu bölge aynı zamanda Unesco tarafından Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne alınmış.
Kairouan’a giderken beyaz badanalı, mavi kapı ve pencereli evlerin yoğunluğu dikkatimizi çekiyor. Mavi renk Tunus’ta çok baskın. Aslında biz Türkler’de de mavi önemli bir renk. Biz mavi rengi, nazar boncuğundan değil de, gökyüzünün mavisinden almışız. Çünkü Türkler göçebe hayat sürerlerken ve daha İslamiyet’i kabul etmemişken, putperestlik yok. Tek Tanrı inancı var ve Tanrının göklerde olduğuna inanılıyor. Yani gökyüzü ve mavi renk bu nedenle önemli. Bu nedenle Tunus da göçebe toplum olduğundan onlarda da mavi renk önemli.
İslam’ın rengi ise yeşil. Bu nedenle cami girişlerinde, halılar falan genelde yeşildir. Rehberimizin söylediğine göre Türkiye’ye gelen yabancı turistler, genel İslam algısında kadınların giydikleri kara çarşaftan ötürü, İslam’ın rengini siyah zannediyor ve yeşil olduğunu öğrenince çok şaşırıyorlarmış.
Kaioruan camileri ile olduğu kadar, el sanatları ile de meşhur. Burada çok sayıda halı atölyesi bulunuyor. Halılar genelde el dokuması. Ancak Türkiye’deki halı dokuma çift düğümlü, Tunus halıları ise tek düğümlüdür. Ve çift düğümlü halılar daha sağlam ve kaliteli olduğundan biz halı dokuma atölyesi dolaşma fikrimizden vazgeçtik.
Kaioruan’ın girişinde 9. yy’dan kalma ve etrafı surlarla çevrili bir bölge var. Burası eski su deposu. Bize çok ilgi çekici gelmese de, Araplar için çok önemli bir yer. Çünkü çölün ortasındaki Araplar için su büyük önem taşıyor.
Buradan sonra 3 Kapılı camiye gidiyoruz. İç duvarları tamamen çiniler ile kaplı. Hz. Muhammed’in döneminde, daha doğrusu İslamiyet’in ilk kabul edildiği dönemde camiler kireçten yapılmış yapılarmış. Üstleri tamamen açıkmış. Ne kubbesi, ne de minaresi varmış… Daha sonra gereksinim duyulunca yapılmış.
Minare konusunda ise şöyle bir gerçek var. Minarelerin mimari yapısı ülkeye göre, zamana göre ve bölgeye göre değişiyor.
Mesela İran ve Türkiye’deki minareler genelde uzun ve silindirik. Diğer İslam ülkelerinde kare olabiliyor. Mısır ve Suriye’deki minarelerde deniz fenerlerinden etkilenilmiş. Afrika’daki minarelerde özellikle de Tunus’ta manastır kulelerinden etkilenilmiş. Bu nedenle Tunus'taki cami minareleri daha kısa ve küt.
Bu camideki en çok dikkat edilmesi gereken yerlerden biri de tavanları. Tunus’taki camiler özellikle 18.yyda Endülüsler döneminde yapılmış. Tunus’ta antik çağdan bu yana ahşap işlemeciliği çok gelişmiş. Bu camide de çok güzel ahşap tavanlar ve çiniler var. İç kısımlar ise mermer ağırlıklı.
Bu camide minik minik odalar var. Bilinen camilerden biraz farklı. İbadet edilen alan ise çok geniş değil. Ufak odaların amacı buraya gelen kişilerin günlerce burada kalıp Kur-an okumalarıymış. Bunlarda Kur-an okuma odaları.
İç avlu yani odaların baktığı alan tamamen çinilerle kaplı. Burada bir de türbe var. Oldukça kalabalık ve gürültülü bir cami. Camide çok sayıda çocuk ve zılgıt atan insanlar var.
Bu camii de sünnet işlemi de yapılıyor. O nedenle çevrede sünnet kıyafetli ağlayan bir sürü çocuk var. Sünnet olan çocukların ayakları da kınalı. Bir tarafta sünnet oluyorlar, diğer tarafta dua ediyorlar.
Buradan sonra Büyük Camii diğer adıyla Okba Camii’ne gidiyoruz. Caminin yanında bir de geniş bir mezarlık var. Tunus’ta genellikle Mezarlıklar cami yanında. Bunun sebebi kişiler camiye yakın yere gömülürse direkt cennete gideceğine inanılıyor olması.
Afrika kıtasının en önemli eserlerinden biri olan Okba camii’nin de minaresi küt ve kısa. Kuzey Afrika’daki ilk cami olan Okba cami’nin çok geniş bir avlusu var.
Afrika’ya Arap istilaları 650 senelerinde başlamış. 670 senesinde Kairouan’a ilk gelenlerden Okba El Nafi de bu camiyi yaptırmış. İlk yapıldığında minaresi yokmuş. Yapımından 150 sene kadar sonra minare eklenmiş.
En önemli özelliklerinden biri görkemli kolonlara sahip olması. Yunan – Roma mimarisine özgü olan kolonlar var. Tabii Tunus’ta Arap istilasından önce Kartaca medeniyeti varmış. Kartaca medeniyeti de çok köklü ve gelişmiş. Kartaca medeniyetinden sonra Roma sonra da Bizans bölgeye hakim olmuş. Roma ve Bizanslılar ülkenin iç kısımları bozkır ve çöl olduğundan istilayı genişletmiyorlar. Roma ve Bizans deniz ticareti gelişmiş olduğundan ve deniz kenarındaki arazi daha verimli olduğundan daha çok deniz kısmına yakın olan yerlere yerleşerek yapılarını bu bölgelerde yapmışlar. Bu bölgedeki yerli halkı ise iç bölgelere püskürtmüşlerdir. Tunus’ta deniz kısmına yakın 2 tane Roma sit alanı var. Tabii Roma ve Bizans’tan sonra bu bölgeye gelen Araplar buradaki eski antik kentleri yerle bir ediyorlar ve güzel, değerli parçaları kendi bölgelerine, ibadethanelerine getiriyorlar. Buradaki yaklaşık 500 tane sütun Roma sit alanlarından buraya getirtilmiştir.
Okba cami’deki tüm taş yapılar restorasyon görmüştür. Minber ve mihrap 7.yy’dan orijinal hali ile kalmıştır. Yapının temelleri eskidir ama üst taş kısım yenilenmiştir.
Avluda bir de güneş saati bulunuyor. Avluda su birikintisini engellemek amacıyla kanalizasyon sistemi kurulmuş. Kanalizasyon giderinin bulunduğu yerdeki desenler yonca yaprağı ve deve tabanı olarak nitelendiriliyor. Su akarken pislikler desenlerin içinde kaldığı için kanalizasyon hiçbir zaman tıkanmazmış.
Caminin kapıları devasa, ahşabın üzerindeki işlemeler ise muazzam.
Caminin içi sütunlarla dolu sütunlar ve sütunlar üzerindeki kemerler arasında ahşap tabakalar var. Bunun sebebi depreme karşı alınan bir önlem olmasıymış. Caminin içine sadece Müslümanlar girebiliyor.
Cami ziyaretimiz sonrasında Kairouan’in medinası yani eski şehir bölgesine doğru gidiyoruz. Burası bir çarşı yeri. Yapılar gelen olarak beyaz badanalı, mavi kapı ve çerçeveli. Genelde sokaklar dar. Çarşıda en fazla satılan ürünler kuş kafesi, deve derisinden çantalar terlikler, darbukalar…
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta satıcılar. Çünkü Tunus’taki satıcılar oldukça ısrarlı. Sizi kolunuzdan tutup, dükkanın içine sokmaya çalışabilirler. “Le” Arapça’da hayır demek. Alışveriş yapmak istemiyorsanız, Arapça “Le le” derseniz daha etkili oluyor.
Alışveriş sonrasında kutsal kentten ayrılarak yine sahil kısmına doğru gidiyoruz. Bu kutsal kentte konaklamak isterseniz Dar Hassine Allani ve La Kasbah gibi oteller mevcut.