Gökçeada, yüzyıllar öncesinden gelen ve 1970 yılına kadar kullanılan ismiyle İmroz, Kuzey Ege’deki iki Türk adasından biri. Türkiye’nin en büyük adası olarak Bozcaada’nın yaklaşık 8 katı büyüklüğünde. Türkiye’nin en batı ucu olduğu için ‘güneşin en son battığı yer’ olma unvanına sahip... Antik zamandaki adı ile İmroz...
İstanbul'dan 6 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra sabah 5 gibi Çanakkale'nin Kabatepe limanına varıyoruz. Feribot saatimiz 8:00 ancak 2-3 saat erkenden gidip sıraya girmek gerekiyor yoksa saat 10:00'daki diğer feribota binmemiz gerekecek. Saatinde yetişiyor ve feribotumuza biniyoruz. Yaklaşık 1,5 saatlik yolculuk sonrasında Kuzulimanı'na varıyoruz.
Gökçeada'ya ilk ayak basılacak yer olan Kuzulimanı ilk bakışta gelenlerin moralini bozacak kadar boş ve sessiz bir yer. Yerleşik bir düzen yok burada, sadece ufak bir plaj ve liman var. Gökçeada'da yaşam merkeze doğru yoğunlaşıyor. Yaklaşık 7-8 km yol sonra Gökçeada merkezdeyiz.
Marmaros Şelalesi
Gökçeada, Türkiye'nin en sulak adasıdır ve diğer adalara göre kıyaslandığında hiç susuzluk çekilmez. Adada çok sayıda gölet, göl ve şelale bulunur. Marmaros Şelalesi ise bunların içinde en bilinenidir.
Tepeköy
Kamp alanımız Tepeköy'e bağlı Çınaraltı mevkisi. Çınaraltı adını almış çünkü tam 625 yaşında bir çınar bulunuyor bu alanda. En sıcak günlerde bile devasa bedeniyle size serin bir gölgelik sunuyor bu ağaç.
Dereköy
Dereköy adanın batı kısmında yer alan tek Rum Köyü. Zamanında 1950 hane ile adanın hatta Türkiye'nin en büyük ve kalabalık köyüymüş. Ama şu an köyde yaşam sadece 2-3 hanede sürüyor. Kalan tüm evler terk edilmiş halde. Hatta keçilere terk edilmiş bile diyebiliriz çünkü köyde bizim gibi turistler dışında gördüğümüz tek canlı keçiler...
Gökçeada Merkez
İlçe merkezi en fazla nüfusa sahip yerleşim yeri. Bozcaada'nın tersine ada merkezi sahilde adanın tam ortasında ve denize yaklaşık 10 km uzak. Ama adada en fazla otel barındıran yer burası. Otellerin çoğu yaz-kış hizmet veriyor. Yazın plajlara ve köylere minübüsler yine buradan kalkıyor. Her gün başka bir plaja gitmek isteyenler için merkezde konaklamak iyi bir alternatif. Kötü yanı merkezde yapılacak herhangi bir sosyal aktivitenin olmaması...
Uğurlu Köyü
Uğurlu, adanın en batı ucundaki köy. Merkezden 25 km uzaklıkta. Ulaşım için ada merkezinden kalkan minibüsleri kullanıyoruz. Minibüs saatleri ile ilgili ada merkezindeki turizm bürosundan bilgi alabilirsiniz. Bu konu önemli çünkü minibüs saatleri çok sıkı disiplinle çalışıyor. Eğer minibüsü kaçırırsanız dönüş için 2-3 saat beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Uğurlu Köyü adanın en uzak noktası ancak buraya Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çalışanları için dinlenme tesisi yapılmış. Minibüs yolcularından öğrendiğimiz kadarıyla bu tesislere dışarıdan da giriş varmış. Öneriler doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı tesisine gitmeyi seçiyoruz. Tesis çok güzel, şezlong, şemsiye ve duş tüm imkanlardan yararlanıyoruz...
Zeytinliköy
Zeytinliköy zamanında adanın en canlı, en kalabalık yerlerinden biriymiş. Köy yolunda yürürken köy sakinlerinden biri ile sohbet ediyoruz, aksanından anladığımız kadarıyla Rum bir hanım... Söylediğine göre bu köy adanın en kalabalık köyüymüş ama nüfusu sadece 30... Adanın neden bu kadar az gelişmiş olduğunu soruyoruz, cevabı çok net: Burası Türkiye'nin en batı ucu, Yunanistan'a en yakın noktası ve bir askeri üst. Bu sebeple gelişmesine çok fazla müsade edilmiyor, tamamen stratejik bir olay...
Zeytinliköy bence ada merkezinden çok daha güzel bir köy... Dar sokakları, çiçekli balkonlar, bakımlı evler ve turistleri buraya çeken meşhur Dibek Kahvesi...
Köyde hepsi dibek kahvesi ve bazıları sakızlı muhallebi, dondurma sunan 3 kahvehane bulunuyor. Hepsi aynı meydanda toplanmış. Dibek kahvesiyle ünlenmiş Madam'ın Yeri'nin artık bir Madamı yok. 4 sene önce vefat edince bayrağı oğlu Kosta devralmış. Orhan Karatay'ın kahvesi ise daha çok sakızlı muhallebisi ile misafirleri kendine çekiyor. Biz önce Madam'ın Kahvesine gidip birer fincan kahve içiyoruz, gerçekten çok leziz. Otantik ortamında biraz oturduktan sonra hemen karşısındaki Orhan Karatay'ın kahvesine geçiyoruz, Sakızlı muhallebiyi tatmak için. Yanında sakızlı dondurma ile servis ediyorlar. Benim sürekli fotoğraf çeken halimi görünce Orhan Karatay kalkıyor ve dibeğin yanında poz veriyor: "hadi beni de çek"
Aydıncık Plajı
Aydıncık (Kefaloz) Plajı Gökçeada'nın günübirlik tesisi olan tek plajı. Plaj 1200 metre uzunluğunda altın rengi kumsaldan oluşuyor. Yazın adada en çok tercih edilen plaj burası. Kefaloz Plajı'na da minibüs ile ulaşıyoruz, yaklaşık yarım saatlik bir yol.
Kefaloz Plajı rüzgar sörfü yapmak için adanın en uygun noktası. Gökçeada'da rüzgar sörfü için elverişli gün sayısı 300. Öğrendiğimize göre son yıllarda özellikle Bulgar sörfçülerin akınına uğramış. Burada bir tane de sörf okulu var. Bu tesis sörfçülerin uzun süreli konaklamaları ve sörf öğrenmeleri için çok uygun bir mekan.
Tuz Gölü
Aydıncık ve Kefaloz Plajı'nın ortasında yer alan Tuz Gölü, her iki taraftan rüzgarın yığdığı kum seddinin ortasında oluşmuş. Gölün derinliği ortalama 1 metre, genişliği 1 km. Göle boşalan bir dere yok, tamamen deniz suyu ve yağmurlarla oluşuyor. Göl etrafındaki kalabalık göle girmek için çabalıyor. Ben pek yaklaşmak istemiyorum çünkü çok keskin bir kokusu var ama insanlar sığ sulara girip vücutlarını çamura buluyorlar. Herhangi bir şeye faydası olup olmadığı konusunda bir bilgi yok ama sürü psikolojisi birbirini gören herkes sırayla suya giriyor :)
Kaleköy
Kaleköy Limanı, adanın deniz kenarında yer alan tek yerleşim bölgesi. Aynı zamanda çok eski yıllardan beri adanın dünyayla bağlantısını sağlayan bir liman. Ayrıca Gökçeada içerisinde akşamları hareketliliği olan tek yer burası. Adada yemek yiyecek yer arayarak geçirdiğimiz 3 gün sonunda nihayet burayı keşfediyoruz. Köyün tepesinde harabe haline gelmiş bir kale bulunuyor, zaten köy adını da bu kaleden alıyor.
Öncelikle limanı keşfedelim. Kaleköy Limanı'nda bir zamanlar Gökçeada'nın Metropolitan Kilisesi olan Aya Marina Kilisesi bulunuyor. Son yıllarda restore edilen kilise beyaz rengi ve ufaklığıyla çok sempatik görünüyor. Denize açılmadan önce buraya uğrayan balıkçılar, Tanrı'ya kendilerini koruması ve bereketle geri yollaması için dua ederlermiş.
İskele zamanında çok derin olmadığı için kıyıya yanaşamayan büyük gemiler açığa demir atarmış. Yolcu ve eşyalarını da sandallarla ulaştırırmış kıyıya. Kuzulimanı kurulduğundan beri burası ulaşım için kullanılmıyor. Son yıllarda genişletilen liman şimdi her türlü hava koşulunda sığınılabilecek durumda. Daha çok balıkçı barınağı olarak kullanılsa da yat ve tekneler için de uygun bir ortam bulunuyor. Buradan gün batımını izlemek de ayrı bir zevk...
Kordon boyunca sıralanmış 4-5 tane balık restoranı bulunuyor, bizim tercihimiz Son Vapur. Bir başka şubesini de Zeytinliköy'de görüp beğenmiştik. Sıcak ve zevkli dekorasyonu ile adanın en güzel restoranlarından biri Son Vapur. İstanbullu bir aile tarafından işletiliyor. Fiyatlar makul.
Çok keyifli geçen 5 gün sonunda adadaki son günümüzü de Kefaloz Plajı'nda geçirip akşam 18:00 feribotuna binmek üzere Kuzulimanı'na gidiyoruz. Yaklaşık 1,5 saatlik yolculuk sonrası Kabatepe Limanı'na ordan da İstanbul'a gitmek üzere Eceabat'a geçiyoruz.