Aylardır planladığım Ürdün gezisi, sanırım gezi rotalarım içinde bir kırılma noktası olacak çünkü bu coğrafyayı gezmek Avrupa’yı gezmeye hiç benzemiyor. Bu tespitim ile ilgili gelecek satırlarda açıklamalar yapacağım. Gelelim Ürdün gezimin ayrıntılarına...
Çalışma hayatının koşturmacası içerisinde gezi planlamak tabi ki zor ancak bir o kadar da heyecanlı bir süreç. Ürdün (Akabe- Wadi Rum-Wadi Musa-Petra) seyahatime işte böyle çalışma hayatının koşturmacası içerisinde yaptım.
Nereye gitmeli, diye kendi kendime sorular sorduğum günlerden birinde, televizyonda bir haber dikkatimi çekti. ‘’Dünyanın 7 Harikası’ndan bir kabul edilen Petra Antik Kenti yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.’’ diyordu haber. “Tarihi kentin muazzam kaya oyma işçiliği izleri doğanın acımasızlığına, insan tahribatına dayanamıyor.” Bir an kafamda bir ışığın aydınlandığını hissettim. Evet, gideceğim yer belliydi: Petra! Yakın arkadaşım Semih ile bu fikrimi paylaştığımda o da çok heyecanlandı ve bana katılmaya karar verdi. Bu muazzam kenti, dünya gözü ile görmeliydik ve hazırlıklara başladık.
İstanbul-Akabe
Gezimize başlama noktası olarak Ürdün’ün güneyinde yer alan bir liman kenti Akabe’yi seçiyoruz. Son yıllarda Ürdün için önemli cazibe merkezi olmaya başlayan kente Cuma, Çarşamba, Pazar günleri karşılıklı olarak seferler yapılıyor. Ürdün’ün Türk vatandaşlarından 90 güne kadar ülkeye giriş çıkışlarda vize istememesi işimizi kolaylaştırıyor.
Gezimizi 2 gün Akabe, 2 gün Petra Antik Kenti'nin bulunduğu Wadi Musa olarak planlıyoruz. Uçuşumuz rötarsız ve sorunsuz gerçekleşiyor ve yaklaşık 2 saat 45 dakika süren yolculuk sonunda Akabe Uluslararası Kral Hüseyin Havaalanı’ndayız.
Hazır yeri gelmişken Ürdün ve Akabe hakkında bilgiler verelim: Ürdün yaklaşık 7 milyona yakın nüfusu ile bir krallık. Başkent Amman ve ikinci önemli kent Akabe nüfus bakımından başı çeken şehirler. Ülke nüfusunun % 95’i Sünnî Müslüman, az da olsa Hristiyan ve Dürzi barındırmakta. Etnik gruplar olarak Arap, Çerkez ve Abhaz yer alıyor. Ülke II. Abdullah tarafından yönetiliyor ve halk krallarına oldukça bağlı.
Para birimi JOD (Jordan Dinar) bu arada hemen belirteyim 1 Ürdün Dinarı yaklaşık 4,25 TL yapıyor. Yani burada Ürdün, Türk lirası karşısında İngiliz sterlinine denk gibi bir şey. Yanınızda Amerikan doları veya euro götürün, şehir merkezinde bozdurabilirsiniz.
Havaalanına indikten sonra bizi küçük bir terminal bekliyor. Pasaport işlemleri için sıraya girdiğimizde, bizimle birlikte uçan İngiliz, Amerikalı veya başka ülke vatandaşlarının kapıda vize uygulaması ile ülkeye alındığını görüyoruz. Genelde Avrupa seyahatlerinde yaşadığımız ikinci sınıf vatandaş muamelesini az da olsa yabancıların yaşamasından haz almıyor değiliz :)
Akabe Şehir Merkezine Ulaşım
Öncelikle belirtmeliyim Ürdün'de ulaşım büyük oranda otobüs, taksi ve özel araçlarla sağlanıyor. Şehir merkezi ile havaalanı arası yaklaşık 12 km. Eğer kaldığınız otel büyük beş yıldızlı oteller değilse tek şansınız var taksi. Eğer büyük otellerde kalıyorsanız havaalanından transfer isteyebilirsiniz.
Biz taksiciler ile pazarlık yaparak kişi başı 7 dinara anlaşıyoruz. Açıkça söylemeliyim burada taksimetre diye bir şey yok. Pazarlık yapmak zorundasınız. Sonradan öğrendiğimize göre en ucuz kişi başı 5 dinara götürüyorlarmış. İlk anlarda biraz acemiliğimiz biraz da sabaha karşı otelimize bir an önce girmek düşüncesiyle üçe beşe bakmıyoruz açıkçası.
Taksiye biner binmez sizinle sohbet edecekler ve size çevrede görülmesi gereken yerlere ulaşım teklif edecekler. Tercih sizin ister pazarlık yapın ister yapmayın ama bir gerçek var ki Ürdün’de bulunduğumuz yaklaşık 5 günde yoldan geçen taksilerin kornalı, sözlü tacizleri ile sürekli karşılaştık. Biraz o konuda yapışkanlar. Yaklaşık 10 dakika bir yolculuktan sonra şehir merkezinde bulunan şirin otelimiz Al Qidra’ya geliyoruz.
Beklentiniz çok yüksek değilse bu 3 yıldızlı ve merkezi konumdaki otelde kalın derim. Güler yüzlü personel ve temizlik iyi. Booking.com’dan ayarladığım otel, iki gece iki kişi fiyatı 64 dinar ama burada bir parantez açalım otele varış saatimiz, uçağın iniş saatinden dolayı sabaha karşı 04.30 olduğu için erken check-in yaptırmak zorunda kalıyoruz, bu da bize hariçten 20 dinara patlıyor.
Akabe’de Görülecek Yerler
Akabe tam bir liman kenti. Şehirde yaklaşık 140 bin nüfus var. Hemen yakınında İsrail’in Eilat kenti bulunuyor. Yeri gelmişken belirteyim eğer İsrail vizeniz varsa buradan Eilat’a geçebilirsiniz. Araba ile 10 dakika sonra sınır kapısındasınız. Ürdün-İsrail ilişkileri sorunsuz. Hatta Ürdün-İsrail ile yakın geçmişte sorun yaşamayan tek Arap ülkesi diyebilirim. Şehirde görülecek yerlerin başında:
Ayla Meydanı: Bir süs havuzu ile süslenmiş şehir meydanı hemen deniz kenarında, Mc Donalds, Bufalo Wings gibi tanınmış restoranların karşısında ve şehrin en büyük camisi olan Şerif Bin Hüseyin Camii’nin batısında kalıyor.
Şerif Bin Hüseyin Camisi: Hemen meydanın solunda yer alan cami şık mimarisi ve beyaz rengi ile dikkat çekiyor.
Akabe Kalesi: Yapımı Memlüklüler’e dayanan ve daha sonra Osmanlı egemenliğine girmiş kaleden bugün çok bir kalıntı kalmasa da tarihçi yanımın etkisi ile ziyarete gidiyoruz. Kale 11. yüzyılda Memlük Sultanı Kansu Gavri tarafından yapılmış ve daha sonra Osmanlılar’a geçmiş. Kaleye önemli bakımı Sultan 3. Murat yaptırmış. Kaleye giriş 3 dinar ve içeride Kanada Toronto Üniversitesi tarafından yapılmış kazılarda elde edilen buluntuların olduğu küçük bir müze de var.
Şerif Bin Hüseyin Evi: Yine 1.Dünya Savaşı’nın önemli şahsiyetlerinde biri sayılan ve Arap ayaklanmasını başlatan şahıs olan Şerif Hüseyin’in evinini dışarıdan görebilirsiniz. Biz gittiğimizde ev ziyarete açık değildi. Şerif Hüseyin, İngiliz desteği ile Osmanlı Devleti’ne baş kaldırıyor ve Ortadoğu haritasının şekillenmesinde Arabistanlı Lawrence ile başrolü paylaşıyor. Arkadaşım Semih biraz kızgınlıkla Şerif Hüseyin’e söyleniyor :) Ben de bu tür vakaların tarih içinde var olduğunu anlatıyorum ve bir yorgunluk kahvesi içmeye karar veriyoruz.
Ayla Arkeoloji Kazı Alanı: Hemen deniz kenarında Mövenpick Otel’in yanındaki boş arazi dikkatimizi çekiyor ve o yöne ilerliyoruz. Buranın erken İslam dönemine ait şehir kalıntılarının bulunduğu arkeoloji kazı alanı olduğunu görüyoruz. Giriş ücretsiz, kapıda yarım yamalak İngilizce konuşan bir bekçi var. Kendince yardımcı olmaya çalışıyor, bize sağ olsun. İleride toprakta çalışan kişiler görüyor ve yaklaşıyoruz. İki arkeolog çanak, çömlek kalıntılarını topluyor. Biraz sohbet ettiğimizde birinin Chicago diğerinin Kopenhag üniversitelerinden olduğunu öğreniyoruz. Yaptıkları kazılar hakkında bilgi veriyorlar. Enteresan tarafı ise kazı yapılan alanın üstü tekrar toprakla örtülüyormuş. Bunun sebebi ise gece gündüz sıcaklık farkının çok olduğu bölgede ciddi aşınmalar yaşanmasıymış. Bu yüzden toprak altında eserlerin daha iyi korunduğunu söylüyor bize arkeolog.
Akabe Çarşısı: Akabe şehir meydanından yukarıya doğru çıkınca karşınıza Anadolu’da sıradan bir şehir ve çarşı pazar havasında dükkânlar çıkıyor. Baharattan, kahveye, giyim kuşamdan, yemeğe, kasaba, kuyumcuya kadar çeşit çeşit dükkânlar renkli bir manzara oluşturuyor önümüzde.
Akvaryum: Biz gitmedik ama Akabe limanını geçince büyük bir akvaryum olduğunu öğreniyoruz. Çocuklu ziyaretçiler için iyi bir alternatif olabilir.
Akabe Plajı: Şehrin sahil kesiminde halkın denize girdiği halk plajları mevcut. Biz ocak ayı içinde ziyarette bulunmamıza rağmen Akabelilerin çoluk çocuk denize girişine şahit olduk. Deniz suyu sıcaklığı 21 derece olması bunda sanırım etkili çünkü dışarıda da hava 22 derece. Biz ancak ısınmış iken ıslanmayı göze almıyoruz. Bu halk plajları haricinde büyük otellerin gayet şık plajları olduğunu duyduk. Akabe liman şehri ve Kızıldeniz kenarında olunca hâli ile dalış için çok fazla imkân bulacaksınız. Tekne turları da bir başka seçenek olarak düşünülebilir.
Akabe’de yeme-içme: Şehirde bulunduğumuz süre içinde yerel lezzetleri tatmaya çalıştık. Bunun için Ali Baba Restaurant iyi bir seçenek olabilir. Menümüzde mantar çorbası, salata ve balık var. Sayadiyah dedikleri bir tür balık yemeği. Ürdün pilavı ve özel sosu ile servis ediyorlar. Ayrıca yanında Petra birası istiyoruz. İki kişi ödediğimiz ücret 43 dinar. Bunun dışında Mensef dedikleri bir tür et yemeği, safranlı pilav, şiş kebap ve zahtar ya da kadayıf tatlı olarak tercih edilebilir. Yemekler bol baharatlı. Tabi bunların dışında McDonalds, Pizza Hut, Popeyes, Buffalo Wings gibi yabancılara hitap edebilecek çeşitli alternatifleri bulmak mümkün. Akabe bir serbest ticaret bölgesi olduğu içinde içki satılan dükkân sayısı oldukça fazla ama buranın vazgeçilmezi bence kahvesi. Yol üstünde kahve içebileceğiniz birçok yer var. Kahvesinin aroması yoğun ama biz beğendik. Çayı çok tercih etmeyin, hele ki şekersiz içiyorsanız içiniz bayılır çünkü çayı çok şekerli yapıyorlar.
Akabe güvenli mi?
Akabe’de bulunduğumuz süre içerisinde bir sıkıntı yaşamadık. Tabi sokaklar erkek ağırlıklı, kadınlar kapalı ama araç kullanan kadınlar da gördük. Halk genelde yardımcı olmaya çalışıyor her konuda. Tabi yerel kültüre saygılı olmak da gerekiyor. Bizim Müslüman olduğumuzu ve İstanbul’dan geldiğimizi öğrendiklerinde daha bir yakın davrandılar. Tabi her mekâna veya araca binerken Müslüman selamı işin artısı oluyor.
İç bölgelere yani Wadi Rum ya da Wadi Musa-Petra’ya yolculuk ettiğimizde Akabe’nin 20 km dışında Wadi Al Yetum dedikleri bir gümrük kapısı var. Her araç burada durdurulup kontrol ediliyor. Gümrüklü bölge sayılan Akabe’ye giriş ve çıkışlarımızda her zaman başımıza gelen şu oldu: Polis dolmuş ya da taksiyi durduruyor, şöyle bir aracın içine bakıyor ve soruyor: Nerelisiniz? Türkiye cevabını aldığında sizi arabadan indiriyor ve ofiste kısa bir süre ziyaret amacınızı, nerede kaldığınızı falan soruyor ya da mesleğinizi. Endişelenmenize gerek yok ama her zaman pasaportunuzu yanınızda bulundurun.