Hayat, küçük ölçeklerde de mükemmel olabilir. - L.JOHNSON
Bir Ağustos ayında yapmış olduğum Balkanları kapsayan gezimden bahsetmeye devam ediyorum. Selanik'te ağustos sıcağında kan ter içinde, sırtımda sırt çantamla sırılsıklam vaziyette arkadaşımla tamamladığım bisikletli kordon turundan sonra Makedonya'ya yolculuk vakti geldi.
Makedonya daha doğrusu Balkanlar bize yabancı değil; iklim, tabiat tıpkı Karadeniz gibi, puslu hava, yemyeşil coğrafya bu anlamda Makedonya'yı sevdim. Balkanlar gelişmekte olan bir coğrafya elbette eksiklikleri var ama yıllarca Balkan türküleri, hikayeleri dinlemiş biri olarak Üsküp'ü ziyaret etmek benim için ayrı bir heyecan sebebiydi.
Balkanlardan gelen soğuk hava diye bir tabir vardır ya hakikaten öyle bir şeyler varmış. Ağustos ayında yağmurlu ve serin bir akşam üstü saatinde Üsküp'e ulaştık. Selanik'in nemli Akdeniz iklimden sonra Balkanlar ferahlatsa da bu kadarına da bu mevsimde gerek yok dedirtti. Bu kadar yağmur yağabileceğini tahmin etmeyen acemi gezgin ben, ıslansam da gezerim umurumda değil pozlarında iken Balkan yağmurlarıyla karşılaşınca arkadaşlarımla birlikte büyük çöp poşetlerini yağmurluk yapıp Üsküp sokaklarına kendimi attım. Allah bilir Üsküplüler çöp poşetinden yağmurluklarımızla ne çok dalga geçmişlerdir.
Vardar Nehri'nin iki yakası: Üsküp
Üsküp, Makedonya'nın başkenti ve en büyük kenti. Nüfusu 400.000 civarında, çok uluslu ve çok dinli, Vardar Nehri'nin ikiye böldüğü ve anlam kattığı rengarenk bir şehir. Severim böyle şehirleri tek düze değildir, tarih onlara zaman içinde yaşanılan savaşlardan, kıyımlardan sonra hoşgörü kültürünü öğretmiştir.
İlk durağımız Üsküp Kalesi oldu.Şehrin merkezindeki kaleden güzel bir şehir manzarası sizleri karşılıyor. Yağmura ve rüzgara rağmen kale görülmeye değer, fakat aşırı rüzgar metal levhaları kağıt gibi gibi uçurmaya başlayınca gezimizin huzuru için kısa bir fotoğraf molasından sonra kaleden ayrılmak zorunda kaldık.
Şehrin en yüksek tepesindeyse meşhur Milenyum Haçı'nı görebilirsiniz.
Kaleden kısa bir yürüme ile şehir merkezindesiniz. Balkanlarda en çok görmek istediğim noktalardan birine varmıştım. Eski Üsküp'ün Anadolu'daki şehirlerden farkı yok. Klasik dar sokaklar, eski binalar ve camiler.
Hem yağmur yağdığı için hem de meşhur Üsküp köftesinin tadına bakmak için meşhur Destan lokantasında yemek molası verdik. Lokanta temiz ve çalışanları güler yüzlü fakat lokanta bir anda 40 kişilik aç ve ıslak Türk kafilesini görünce doğal olarak tüm çalışanları neye uğradıklarına şaşırdılar. Lokanta çalışanları Türkçe de biliyorlar. Şaka bir yana Balkanlarda gözlemlediğim önemli bir ayrıntı bizdeki gibi hizmet sektörü beklemek pek mümkün değil. Fakat köfteleri ve yanında verdikleri keçi yoğurdu çok lezzetliydi. Üsküp'e yolunuzu düşürürseniz Destan lokantasında bizden esintilerin keyfini tatmanızı ve köftenin hakkını vermenizi tavsiye ederim.
Yemeğimiz bitmesine rağmen yağmur aralıklara hala devam ediyordu, zamanımız sınırlı olduğu için Üsküp gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Eski Üsküp'te çok sevimli kafeler, lokantalar, barlar gördüm. Masaları, sandalyeleri dışarı atılmış sokakla bütünleşmiş bir haldeydiler fakat yağmur sokak kafelerinden birinde kahve içme hakkımızı ne yazık ki elimizden aldı ne yapalım sağlık olsun. Tarihi sokaklarda kısa bir yürüyüşten sonra şehri eski ve yeni olarak ayıran tarihi Taş Köprü karşımıza çıktı. Köprü ve Vardar Nehri yağmurda ayrı bir güzel, nehir boyunca devam eden Üsküp manzaralı kafeleri görünce ağustos ayında aralıklarla yağan yağmura bir kez daha sinir oldum. Benim yapma fırsatım olmadı ama sizlerin fırsatı olursa Vardar Nehri boyunca uzanmış kafelerden birinde Üsküp'ün hakkını vermenizi tavsiye ederim.
Taş Köprü'ye vardığınızda şehrin modernleşmesi kapsamında yapılmış ve yapımına da devam edilen pek sayıda modern bina ve heykellerle karşılaşıyorsunuz. Köprünün her iki tarafı da Büyük İskender Heykeli, babası Philip heykeli ve pek çok büyük boyutlarda heykellerle çevrili. Daha önceki Selanik yazımda İskender'in paylaşılamadığını ve Üsküp'teki İskender Heykelinden sonra Yunanlılarında Selanik'te heykel diktiklerini söylemiştim. Aynı coğrafyalardaki ülkelerde ortak tarihin farklılaştırılarak sadece bir millete mal edilmesi saçma bir uygulama olsa da yapacak bir şey yok, umarım Makedonya ile Yunanistan ortak tarihleri konusunda benmerkezci uygulamalarından bir gün vazgeçerler.
Gelelim şahsi kanaatime modern binalar, büyük heykeller ve Vardar Nehri özellikle de hava kararınca şehre rengarenk bir hava katmış fakat bu kadar tarih kokan bir şehirde fazlaca heykel kalabalığı gözüme hoş görünmedi. Tarihi sokakların restorasyonu benim daha çok ilgimi çekerdi. Tuhaf bir çelişki ortaya çıkmış gibi bir taraf eski ve tarih, diğer taraf yapay heykel ve modern binalar. Çelişkiye ve heykel kalabalığına rağmen Vardar Nehri ve ışıl ışıl modern binaları ile Üsküp akşam ayrı bir güzel.
Yağmur, Üsküp gezisi sırasında peşimizi hiç bırakmadığı için şehrin merkezinde, Taş Köprü'nün çok yakınında şık bir otelin kafesinde biraz kurulanmaya ve sıcak bir şeyler içmeye karar verdik. Gayet şık bir kafede olmamıza rağmen fiyatlar çok hesaplıydı. Kısa bir kurulanma, ihtiyaç ve wifi molasından sonra akşam vakti ışıl ışıl Üsküp'ün keyfini çıkarmaya devam ettik. Görülmesi gereken noktaları birbirine yakın olduğu için şehri kısa bir zaman diliminde dahi olsa rahatlıkla gezebiliyorsunuz.
Üsküp; hesaplı, damak tadımıza hitap edebilecek alternatiflere sahip, tarihi sokakları, evleri, camileri ile tamamen bizden, Balkan sıcakkanlılığının ve kardeşliğinin hissedebildiği, modern yüzü ayrı renkli, Vardar Nehri üzerinde yakılan bir sigaranın ayrı bir keyif verdiği, ata toprağı bir şehir. Kısa zaman aralığında bile size çeşitlilik katabilecek Üsküp'e yolunuzu düşürmenizi tavsiye ederim.
*** Egemen Çınar'ın diğer yazılarına egemencinar.blogspot.com.tr'den de ulaşabilirsiniz.