Selanik’ten Üsküp’e Simeonidis otobüs firması ile sabah 08.30 arabasına binerek geldik. Yaklaşık olarak 4 saat süren yolculuğumuzun ardından Üsküp otobüs terminaline varıyoruz. Otobüs ve tren garı aynı yerde bulunduğundan ilk olarak Belgrad için tren seferlerini soruyoruz. Fakat Selanik’te olduğu gibi burada da ne yazık ki tren seferlerinin iptal edildiğini öğreniyoruz. Biz de otobüs seferlerini sorarak, ertesi gece 23.30 için biletimizi alıyoruz. Bilet fiyatları 1450 Makedon Dinarı, yaklaşık 24 Euro civarında tutuyor. Belgrad biletimiz de hazır olduğuna göre doğru Üsküp merkeze gidiyoruz.
Üsküp'ün Merkezi
Üsküp otobüs terminali, şehir merkezi olan Makendonya Meydanı’na oldukça yakın konumda. Meydana yaklaşırken girişte ihtişamlı Makedonya Takı bizi karşılıyor. Üsküp’te en çok sevdiğimiz şey devasa büyüklükte yapılar ve heykeller…
Otelimizin Makedonya Meydanı’na çok yakın bir yerde olmasını tercih ederek, her yere yürüyerek gitmeyi hedefliyoruz. Otelimize yerleştikten sonra soluğu Üsküp’ün en büyük meydanı olan Makedonya Meydanı’nda alıyoruz. Makedonya Meydanı’nın tam ortasında bizi Büyük İskender Heykeli karşılıyor. Meydanda bunun yanı sıra Dame Gruev, I. Justinianos, Metodija Andonov-Cento, Samuil, Gotse Delçev gibi heykeller de yer alıyor. Meydanda heykeller kadar birbirinden güzel kafelerde dikkat çekiyor.
Üsküp’ün meşhur böreklerinden yemek için Taş Köprü üzerinden yürüyerek Eski Çarşı’ya bir diğer adıyla Osmanlı döneminden kalan Türk Çarşısı’na gidiyoruz. Burada kendimizi Türkiye’de gibi hissediyoruz çünkü her yerde Türkçe bilen esnaflar var. Biz esnaf lokantalarının bulunduğu köşedeki Balkan börekçisinden yana tercihimizi kullanıyoruz ve pişman olmuyoruz. Siz hiç ekmek arası börek yediniz mi? Biz de yememiştik. Önce ben denemek istemesem de sonra dayanamayarak bir tanede ben söylüyorum. Bildiğiniz yağlı böreği, küçük sandviç ekmeği arasına koyuyorlar. Buna Simit Poğaça da diyorlarmış. Yanında da bizim ayran… Üstelik fiyatlar çok çok uygun. Üç adet simit-poğaça bir porsiyon peynirli börek ve iki ayran için 90 Makedon Dinarı ödedik bu da yaklaşık 1,5 Euro yapıyor. Buralarda börek, köfte ve ayran üçlemesi çok meşhur. İsterseniz tercihinizi köfteden yana da kullanabilirsiniz. Köfte için önerim de hamburger köftesi büyüklüğünde yapılan, Pleskavitsa. Yemeklerde de mimari yapılarında olduğu gibi Osmanlı ve Rumeli izleri hakim.
Yemekten sonra yeniden Vardar Nehri üzerinde bulunan Taş Köprü’ye giderek bu güzel şehri fotoğraflamaya başlıyoruz. Taş Köprü aslında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak da biliniyor. Aynı şekilde bu da Osmanlı döneminden kalma bir yapı. Görüldüğü gibi buralarda Osmanlı izlerine sıkça rastlıyoruz.
Taş Köprü’nün yanında ve Vardar Nehri çevresinde göz alıcı birçok yapı bulunuyor. Bunlardan Arkeoloji Müzesi, Üsküp’ün en önemli müzelerinden biri. Makedonya Mücadele Müzesi de, Taş Köprü’nün bir diğer yanında yer alıyor. Bu müzede de Osmanlı döneminden Yugoslavya’dan bağımsızlık dönemine kadar olan zamana ait sergiyi görebilirsiniz.
Taş Köprü ile Eski Çarşı yolu arasında kalan yer de Büyük İskender’in babası olan II.Filip’in heykeli de görülmeye değer. Meydan da yankılanan klasik müzik ritmine bağlı, heykeldeki su gösterisini izlemeye doyamayacaksınız.
Taş Köprü’nün yanında bulunan bir diğer Osmanlı mimarisi de Davut Paşa Hamamı. Burası da Sadrazam Davut Paşa tarafından yaptırılmış bir yapıdır. Gördüğümüz kadarı ile şu anda hamam müze olarak kullanılıyor.
Eski Çarşı’nın sokaklarında gezerek, yukarı doğru çıktığımızda yine Üsküp’teki en eski Osmanlı Camii olan Mustafa Paşa Camii’ni görüyoruz. Bu camii de Yavuz Sultan Selim ve II. Beyazid’in vezir-i azamı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Caminin yanındaki türbede Mustafa Paşa ve kızının kabri bulunmaktadır. Buradan çıktığımızda tam karşımızda Üsküp Kalesi bulunuyor.
Üsküp’ü yukarıdan görüp nefis manzaranın tadını çıkarıyoruz. Şehrin tarihi yapılarından olan bu yer depremle yıkılmış ve tekrar inşa edilmiş. Bu nedenle hala restorasyon çalışmaları devam ediyor. Üsküp’teki ikinci günümüzde yağışlı bir hava ile karşılaşıyoruz. Yazlıklardan sonra yanımıza aldığımız montları giymek garip gelse de, havanın serinliği hoşumuza gidiyor.
Üsküp’te bir anı evi olarak yer alan Rahibe Teresa’nın Evi’ne gidiyoruz. Burada Rahibe Teresa’nın çalışmaları, ailesi ve kendisiyle ilgili heykeller ve diğer eserler bulunuyor. Biraz ileride eskiden tren istasyonu olan şimdi baktığınızda müzeye çevrilmiş Üsküp Şehir Müzesi’ni görüyoruz. Dikkat ederseniz saat 05.17’i gösteriyor. Bunun nedeni de 1963 yılındaki depremde büyük hasar gören saat, depremden sonra bozulmuş ve hala olayın saatinde duruyormuş.
Son olarak turumuzu Aziz Ohrid Kliment Katedrali ile tamamlıyoruz. Aziz Ohrid Kliment Katedrali’nin, Hz. Meryem katedralinin yakılmasından sonra ihtiyacı karşılamadığı için yapıldığını ve katedralin önünde yer alan çeşmenin de İslam Birliği tarafından hediye edildiğini öğreniyoruz. Katedralin görkemli yapısı bizi oldukça etkiliyor. Üsküp gezimizi de aklımızda; görkemli yapılar ve Osmanlı izleri, samimi insanları lezzetli Boşnak börekleri kalarak tamamlıyoruz. İstikamet Belgrad…
Yorumlar