Berlin’e bu kış ilk defa gittim. Hayalimde canlandırdığım Berlin, dümdüz bir duvarın zamanında bıçak gibi ortadan ayırdığı ve 2 bambaşka dünya yarattığı bir şehirdi. Ama şehirde ilk keşfe çıkar çıkmaz anladım ki Berlin’i bugünkü Berlin yapan şey, duvarın yıkılmasından sonra yaşananlarmış.
Bir şehir düşünün birden özgürleşmiş büyümüş ve herkesin kendini ifade edebileceği bir ortam haline gelmiş. Sonuç: her sokağı, köşe başı ve hatta sokak tabelası bile sürprizlerle dolu bir şehir. Tam da bu nedenle bu deli dolu şehre “Fakir ama seksi” denilmiş.
Ben de Berlin’in bu “Fakir ama Seksi” tarafını daha yakından tanımak için Alternatif Berlin turuna katıldım. İyi ki de katılmışım. Sanırım Berlin’de geçirdiğim en keyifli zamandı. Turun durakları için okumaya devam : )
Tacheles
Turun ilk durağı Tacheles binasıydı. Tacheles, İbranice açığa çıkarmak ve argoda sonlandırmak anlamına geliyor. Bu bina, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra ortaya çıkan bir nevi otorite boşluğunda boy gösteren “Squating” yani boş evlere el koymak eyleminin en büyük eseri. Nazilerin de zamanında hapishane olarak kullandığı devasa büyüklükteki bina Squat sonrasında bağımsız artistlerin boy gösterdiği içinde sinema, atölyeler, gece kulübü, sanat galerisi, bahçe ve stüdyoların olduğu bir sanat merkezine dönüşmüş.
Bağımsız artistlerin toplandığı bu mekan zaman içinde sokak sanatının da merkezi haline gelmiş.
Bina maalesef 2012 yılında binayı satın alan banka tarafından kapatılmış. Ama binaya dışarıdan baktığınızda bile o günlerin ne kadar heyecan verici olduğunu hissedebiliyorsunuz. Kar amacı gütmeyen, herkesin özgürce sanatını yapabildiği ya da güzel vakit geçirebildiği kocaman bir bina... O günleri görmeyi gerçekten çok isterdim. Ama bina dışındaki graffitilere bakmak bile hayal gücünüzü aniden harekete geçiriyor...
Augeststrasse
Tacheles binasının karşısında yine çoğunluğu Squat hareketi sonucu ele geçirilmiş ve sanatçılar tarafından kullanılmış evlerden oluşan Augeststrasse var. Bu caddedeki binaların çoğu şu günlerde sanat galerisi olarak kullanılıyor. Her yer birbirinden yaratıcı grafitlilerle ilginç binalarla dolu.
Bu caddede yürümek bile başlı başına büyük bir aktivite ama graffitilere, ilginç posterlere dalıp türünün tek örneği bina ve dükkânları es geçmek olmaz.
Bu önemli yerlerin başında bence Clärchens Ballhaus var. 1913'te kurulan bu balo salonu hala işlevini koruyor. Güzel bir akşam yemeği yiyip pistteki her yaştan insanların farklı danslarını izleyebileceğiniz bir yer olmasının yanı sıra burada bazı geceler dans dersleri de veriliyor. Ben denk gelemedim ama siz programı kontrol edip eski usul salon dansı kurslarının verildiği bir güne denk gelirseniz tadından yenmez diye düşünüyorum. P.S: Bahçesindeki graffitiler de 10 numara 5 yıldız : )
İkinci önemli durak ise KW Çağdaş Sanat Enstitüsü. Alışıldık müzeleri unutun zira burası müze mantığının çok dışında bir yer. Sanat için sanat yapanların yeri de diyebiliriz Türkçe bir deyişle. Hayal gücünüzün sınırlarını zorlamak istiyorsanız burası sizin için doğru yer : )
Benim gibi bir dergi bağımlısıysanız uğramanız gereken bir diğer durak “Do you read me?”. Dünyadan dört bir yanından envaı çeşit dergiyi bulabileceğiniz bu mekandan yüzünüzde kocaman bir gülümseme ve birçok dergi ile çıkmanız garanti.
Eğer bu caddedeki uzun gezinti sizi yorduysa, bir alt sokakta yer alan ve Berlin mutfağının en güzel yemeklerini sunan Das Lokal (eski ismi ile Kantine) doğru adres. Beyaz ve ahşap ağırlıklı dinlendirici dekoruyla dikkat çeken Das Lokal, Berlin gezisinin olmazsa olmazları arasında. Mutfak öğle ve akşam yemeği arasında kapanıyor oralara kadar gidip de yaya kalmayın.
Rossenthalller Strasse
Augest Strasse’den 10 dakikalık bir yürüme mesafesinde olan bu caddeyi bu kadar özel yapan şey graffiti sokağı ve Cafe Cinema. Bu caddede iki apartman arasında kalan bir sokakta, dünyanın dört bir yanından gelen sokak sanatçılarının çizimlerini inceleyebilirsiniz.
Toplamda 50 adımlık bir sokak ama her eseri tek tek incelemeye kalkarsanız saatlerce burada mahsur kalabilirsiniz. Yine bu sokakta yer alan tarihi Cafe Cinema da 50'li yılların Paris’i havasını barındıran, önümüzdeki yüzyılda muhtemelen kendileri öldükten sonra fenomen olacak artistlerin takıldığı bir mekan.
Kreuzberg
Alternatif Berlin Turu’nun olmazsa olmazı Kreuzberg’de yer alan; East Side Gallery. Dünyanın dört bir yanından gelen 105 artist 1990 yılında Berlin Duvarı'nın 1,5 km'lik kısmını boyamışlar. Dünyanın en büyük açık hava galerisi olma özelliğini de taşıyan bu duvar son zamanlarda baya tahrip olmuş olsa da hala çok etkileyici.
Kreuzberg’de görebileceğiniz birçok dünyaca ünlü sokak sanatı eserleri var. Genelde binaların yan cepheleri graffitilerle kaplı. Bunlardan beni en çok etkileyeni Blu tarafından çizilen “Pink Man” graffitisi. Ünlü gece klübü Watergate yanındaki binanın yan cephesinde yer alan bu graffiti, minicik yüzlerce pembe adamdan oluşan canavara karşı duran minicik bir beyaz adamı konu almış. Blu’nun bölgedeki diğer ünlü graffitileri “Handcuffs”, “East and West“ ve “Global Warming”...
Kreuzberg’de eserlerini inceleyebileceğiniz diğer ünlü graffitiler ise Jimmy C ve El Bocho.
Bunların hepsi çok güzel ama asıl alternatifi sonuna kadar hissedebileceğiniz en güzel yer RAW Tempel. 1867'de kurulan endüstriyel bir kompleksin 1999 yılında yeniden hayata kazandırılmasıyla ortaya çıkan bu yerde kafeler, barlar, ünlü gece kulüpleri (Cassiopeia club, the MIKZ), workshoplar ve bir de tiyatro yer alıyor.
Bir nevi eskilerin Tacheles’i diyebiliriz. Ama sizi uyarmam lazım, burası daha ziyade yazlık bir mekan. Ama kışın da sırf duvardaki ilginç sokak sanatı örneklerini incelemek için bile gidilmeye değer.
Alternatif Berlin turunu lezzetli bir Alman yemeğiyle sonlandırmak için en güzel yer ise yine Kreuzberg’de yer alan Henne. Hatta lokallere göre burası, eski Berlin havasını hala soluyabildikleri en iyi mekan. Bu klasik Alman restoranında bulabileceğiniz yemekler spesiyalitesi olan süt ile kızartılmış yarım piliç ve Berliner Bauette (Alman köftesi) lahana ve patates salatası.
Berlin'deki En İyi 5 Vintage Butik
Berlin kesinlikle bir alışveriş cenneti! Çünkü Berlin, tasarımcı ürünlerini sunan asortik alışveriş merkezi KaDeWe'den, modayı çok ucuza alabileceğiniz TK MAXX, Primark gibi birçok mağaza ile alışveriş yapmayı seven herkese birçok seçenek sunuyor. Ama benim açımdan Berlin'i alışveriş destinasyonu olarak ön plana çıkartan asıl şey, tarihin izlerini yansıtan 2. el butikler oldu! Siz de benim gibi türünün tek örneği olan ikinci el parçalara bayılıyorsanız, aşağıdaki Berlin'deki 5 En İyi Vintage Butiğe uğramanızı tavsiye ederim.
Das Neue Schwarz
Das Neue Schwarz alıştığınız kötü kokulu karmakarışık ikinci el butiklerden çok farklı bir yer. Burası daha ziyade üst düzey tasarım ürünlerini satan, aydınlık ve geniş bir butik. Burası sadece tasarım ütünlere ilgi duyan Berlinlilerin ilgisini çekmekle kalmamış aynı zamanda stilistlerin ve ajanların da en çok ürün temin ettiği bir yer haline gelmiş. Das Neue Schwarz'da satılan ürünlerin çoğu çok az kullanılmış durumda ve üretildiği dönemin en ikonik parçaları... Bu da ürünlerin çok çok hızlı tükendiği manasına geliyor tabiki :) O nedenle elleri çabuk tutmak lazım ya da internet sitelerini takip ederek bir adım öne geçebilirsiniz. Almanya dışından alışveriş yapmak isteyenlere, dünyanın her yerine kargo imkanı da var.
Calypso Vintage Shoes
Tarz sahibi retro ayakkabılar kalp ben :) Aynı şey sanırım geri kalan bütün kadınlar için geçerli :) İşte bu nedenle Calypso Vintage Shoes vintage ayakkabı meraklıları için cennet gibi bir yer. Burada 1930'lu yıllardan günümüze kadar üretilmiş bütün ikonik ayakkabıları bulabilir bütçenizde derin yaralar açabilecek bir alışveriş seansına dalabilirsiniz.
Made in Berlin
Made in Berlin, vintage ürünler satan ve Berlin'de 3 mağazası bulunan Kleidermakt'ın mağazalarından bir tanesi. Diğer mağazalarını bilemiyorum ama Made in Berlin sakin, kokusuz ve düzenli bir alışveriş ortamı sunan ender mağazalardan bir tanesi. Buradaki her ürün türlerine ve renklerine göre kategorize edilerek sergileniyor. O kadar ki burada kot ceketlerle diğer ceketleri karışmış olarak bile görmeniz imkansız. Genelde karmakarışık ikinci el dükkanlarına alışık olduğum için bu durum beni biraz afallattı ve de temizinden bir yarım saatimin boşa gitmesini engelledi. Çok yaşa Alman disiplini :))
Humana
3 kelime: Yok pahasına alışveriş! Almanya'nın en fazla şubeye sahip ikinci el vintage mağazası olan Humana'nın en büyük özelliği her şeyin fazlasıyla ucuz olması. Humana'da karmaşıklığın içinde kendinize uygun bir şey bulmak için çok daha uzun zaman harcayabilirsiniz ama bulduğunuz şeyi en uygun fiyattan alacağınıza emin olun. Neredeyse her semtte bir şubesi olması da bir başka avantajı. Kalacağınız yere en yakınını bulmak için tık tık.
XVII Store
Eğer yüksek kaliteli, tasarım ikinci el ürünler satan bir mağaza arıyorsanız tam üstüne bastınız, burası doğru yer. XVII Store sadece üst kalite, çok az giyilmiş tasarım ürünleri satma politikası olan bir butik. Dolayısıyla burada eskimiş ve sadece eskidiği için "vintage" diye yutturulmaya çalışan parçalardan eser yok. Aslında XVII Store, daha çok 60lar 70ler 80ler ve 90ların modasını yansıtan bir kıyafet müzesine girmiş hissi uyandırıyor. Fiyatlar da zaten bu hissinizi doğruluyor :D Ama sadece eğlenmek için bile buraya gitmenizi tavsiye ederim.