Berlin'i gidip görme isteği 4-5 yıl öncesine dayanıyor. İngilizce hazırlık sınıfı bittikten sonra mimarlık bölümüne geçer geçmez hocalarımın mutlaka gidip görmeniz gereken şehirlerden biri demesi ile başlamıştı. Uçak biletimi ve hostel rezervasyonumu hallettikten sonra geriye vize ve Berlin için gezilecek yerlerin planını yapmak kalmıştı.
Gideceğim yerlerin metro haritası üzerinde renkli kalemlerle işaretleme yaptıktan sonra uydu haritası üzerinde 3-4 kere gezerek teorik olarak Berlin gezisini yapmıştım bile:) İş artık pratiğe kalmıştı. 3 gün 2 gece Berlin gezim, üç saatlik uçuş ile Berlin Schonefeld Havaalanı'na iniş yapmamla birlikte başladı. Havaalanında 29 Euro ya 3 günlük ABC Berlin Welcome ulaşım kartı aldım ve ekstra olarak öğrenci indirimi sayesinde 12 Euro'ya müze kartı da edindim. Artık gezmek için özgürdüm.
Gezinin İlk Günü: Noel Pazarları ve Müzeler Adası
Berlin merkezi olan Mitte'ye gitmek için S9 banliyösünü kullandım. S9 banliyösü havaalanına 5 dakikalık yürüme mesafesinde. 20-25 dakika yolculuktan sonra Mitte'nin de merkezi olan, TV Kulesi'nin (Berliner Fernsehturm) bulunduğu yer Alexanderplatz durağında indim. TV Kulesi'ni (Berliner Fernsehturm) görür görmez tepesine çıkmak istedim fakat kalabalığı görünce programa göre ikinci güne kalsın dedim.
TV Kulesi'nden (Berliner Fernsehturm) sonra Noel için açılan geleneksel pazarları gezerek Müzeler Adası'na gittim. İlk olarak Atles Müzesi'ni ziyaret ettim. Bu müzede Türkiye, Yunanistan ve İtalya'dan getirilmiş tarihi eserler sergilenmekte, Roma İmparatorluğu ve Antik Yunan'dan kalma eserler de mevcut. Bu arada Atles Müzesi ve Berliner Dom'un önünde geniş güzel bir meydan var.
Karşı tarafında mimari olarak adadaki diğer yapılara karşı çıkarcasına Humboldt Box Binası'na mutlaka girin gezin derim. Atılan herhangi bir çöpün dünya üzerinde ne kadar sürede yok oluşunu görebilirsiniz arkasında türkçe adı eski Ulusal Galeri olarak geçen Alte Nationelgalerie ve Neuse Müze'lerini de ziyaret ettim.
Alte Müzesi bir resim müzesi. Birçok ün yapmış Alman ressamın resimleri bu müzede sergilenmekte. Neuse Müzesi'nde ise Eski Mısır eserleri sergilenmekte. Üç müze gezdikten sonra Berlin Katedrali'nin (Berliner Dom) ziyaret ettikten sonra dinlenmek için hostele gittim. 1-2 saat dinlenmeden sonra, Alexanderplatz otobüs durağından 100 no'lu otobüse binerek Brandenburg Kapısı'na (Brandenburg Tor) gittim. Gece aydınlatmaları ve yanına kurulmuş Noel ağacı eşliğinde muhteşem bir görüntü ortaya çıkıyordu. Kapının karşısına Tiergarten Parkı, solundan aşağıya doğru Yahudi Anıtı, sağında biraz ilerisinde Almanya Federal Meclisi (Reichstag).
Eğer Noel zamanı giderseniz Yahudi Anıtı'nın (Holokost Anıtı) ilerisinde Potsdamer Platz'da Noel pazarı kurulmuş alanda sıcak şarap ve currywurst yiyerek vakit geçirebilirsiniz ya da bu soğukta dışarıda durmak bana göre değil diyorsanız Sony Center içinde cadde olarak tasarlanmış alanından güzel restorantlar ve kafeler de mevcut. Saat geç oldu otobüs metro bulamam diye dertlenmeyin. Merkeze 24 saat ulaşım var.
İkinci Gün: Berlin Olimpiyat Stadyumu ve Müze Gezmeye Devam
Sabah 7'de uyanarak kahvaltı ettikten sonra sırt çantamı alarak Berlin Olimpiyat Stadıyollarına düştüm. Buraya gitmemin sebebi futbol olan düşkünlüğümdür. Bu arada siz siz olun Almanya gibi ülkelerde soğukta beklememek için açılış saatinden önce gitmeyin, açmıyorlar dışarıda bekletiyorlar. 20 dakika donduktan sonra Berlin Olimpiyat Stadı'nın içine de girdim. Müze olmadığı için müze kartı burada geçmiyor. Normal fiyatı 7 Euro ama Berlin Welcome Kart aldığım için 5 Euro alma hakkım oldu.
Berlin Olimpiyat'tan sonra, Mimarlık Müzesi'ni ziyaret ettim. Bir mimarın mutlaka gidip görmesi gereken yerlerden, içinde Bauhaus Okulu, Alman Pavilionu gibi mimarlık açısından önemli yapıların çizim ve maketleri mevcut. Mekanda yapı dışında iç mekan için tasarım ödülleri almış eşyalar, afişler ve bir fotoğraf sergisi de mevcut. Bina içine giden yolun ne kadar değişik olduğunu gittiğinizde hissedeceksiniz.
Günün 3. durağı olan Yahudi Müzesi (Jewish Museum). Dışarıdan baktığınızda binanın modern yapı olduğunu içerde farklı deneyimler yaşayacağınızı anlıyorsunuz. Müze içine gireceğim binanın ilk gördüğüm modern bina olmadığını anlayınca afalladım 1-2 kişiye sorunca anca ikna oldum. Müze içine kalıplaşmış Alman yapıtları tarzında bir binadan giriyorsun. Modern yapıya da bodrum kata inen bir merdivenle bağlanıyorsun. Müze isminden belli olduğu gibi Hitler döneminde Avrupalı Yahudilerin yaşadığı soykırımı hissettirmekte. Mutlaka gezilecek yerlerden diyebilirim.
Bu arada programda olan TV Kulesi'ne sis nedeni ile çıkamadım ve şansımı bir dahaki Berlin gezisinde denemeyi düşünerek erteledim. Berlin'e tekrar gelmek için ilk bahanemden biri oldu bu kadersizlik. Bir sonraki durak küçük İstanbul diye anılan Kreuzberg. Metrodan iner inmez İstanbul'daymış gibi hissettiren bir yer. Diyeceksiniz İstanbul'dan geliyorsun ne işin var orada diye ama, insan yine kendi yaşadığı yerden bir parça görünce mutlu oluyor işte.
Caddenin dili Türkçe; bunu bir tarafında "Center" yazarken diğer tarafında "Merkez" yazması ile anlayabiliyorsunuz. Almanlar da seviyor burayı. Kebapçılar, dönerciler, nargilecilerin olduğu hatta saz, ut, darbuka satan bir dükkan bile var :D Kreuzberg'den sonra soğuk ve yorgunluk bastırması nedeni ile günü bitirip hostele döndüm.
Üçüncü Gün: Berlin'de Soğuk Savaşın İzleri
Berlin'deki son gün erkenden kalkıp düştüm yollara. İlk hedef tarihe tanıklık eden duvarlar. 118 sanatçı tarafından, 101 farklı eserin çizildiği, şehri Batı ve Doğu diye iki ye ayıran duvarların üzerlerine çizilen eserler sayesinde sevimli hale gelmesi diyebiliriz buraya. Oradan ayrılmadan bir duvar parçası da satın aldım tarihten bir parça elimde olsun ne malum belki değerlenir diye...
Berlin Duvarı'ndan sonraki durak Checkpoint Charlie. Doğu ve Batı arası geçiş noktası 1961-1990 arası bu geçiş noktası olarak kullanılmış. Günümüzde o soğuk savaştan kalan geçiş noktası durmakta, hemen yanında o günleri hatırlatan bir müze de mevcut. Müze kartı burada geçmemekte.
Checkpoint Charlie'den sonra Berlin’e gelmeden önce internet üzerinden rezervasyon yaptırdığım fakat 11.30'da olan giriş saatine yetişemediğim için girip içine gezip göremediğim Reichstag (Almanya Federal Meclisi) var sırada. Diyeceksiniz ki meclis içine neden gezeceksin Merkel'le mi görüşeceksin, ne işin var; öyle düşünmeyin. Meclis içinde bulunan mimari açıdan görülmesi gereken yerlerden biri olan Cam Kubbe var. Bu Cam Kubbe binaya özgüdür. Meclis binası yangın da geçirmiş belli süre kullanılmamış daha sonra tekrardan yenilenerek meclis olarak kullanılmaya başlanmış. İçine girip göremedik ama uzaktan bir iki foto çektirdim. Bir daha Berlin’e gelmek için bahanelerden ikincisi oldu.
Yavaş yavaş İstanbul'a dönme saati yaklaşıyordu. Gündüz gözü ile tekrardan Brandenburg Kapısı'nı da gördükten sonra hemen biraz ilerisinde bulunan katledilen Avrupalı Yahudilerin Anıtı'nı da (Holokost Anıtı) ziyaret ettim. Bu anıt 2711 adet beton bloktan oluşuyor. Beton bloklar arasından geçtikçe ve o bloklar yükseldikçe o zaman ki Yahudilerin yaşadıklarını hissedebilirsiniz. Yemek yiyip çikolata alışverişi yaptıktan sonra 15:30'daki uçağım için 128 numaralı Tegel Havaalanı'na gidecek otobüse Alexanderplatz'tan binerek 45 dakikada vardım.
Bu arada siz de Berlin'e gitmeyi düşünüyorsanız şehirle ilgili önemli bilgileri keşfetmek için Berlin Pratik Bilgiler yazısını okuyabilirsiniz.