Thimphu’ya iyice yaklaştık. Yollar genişlemeye ve düzgünleşmeye başladı. Kente yaklaştıkça binalar tek tipe dönüyor. Mimarisinde en çok göze çarpan beyaz badanalı evlerin ahşap ile uyumu ve sevimli pencereleri. Kente yaklaştığımızın bir göstergesi mimari iken diğer göstergesi ise her yerde asılı olan kral ve kraliçenin resimleri.
Etrafta çok sayıda pirinç tarlası gözümüze çarpıyor. Ancak burada yetişen pirinç sadece Bhutan’a has olan kırmızı pirinç. Adının kırmızı olmasına aldanmayın, aslen rengi pembe.
Thimphu’nun girişinde yine üzerinde kral ve kraliçe’nin resminin yer aldığı kocaman bir “Thimphu’ya Hoşgeldiniz” sembolik kapısı var.
Tam bu kapıyı görüyoruz ama kapıdan geçmeden sağdan başka bir dar yola giriyoruz. “Önce otele gidecektik, acaba nereye gidiyoruz şimdi?” diye bir soru beliriyor aklımda. Rehberimizin otele gittiğimizi söylemesine fırsat kalmadan, kendimizi bir otelin önünde buluyoruz. Ancak bir hata olmalı, çünkü bizim internet kanalı ile anlaşma yaptığımız otel burası değildi. Bizim anlaştığımız otel şehrin merkezinde idi. Bu otel çok güzel olsa da, şehir merkezine 7 kilometre mesafede yer alıyor. Tabii itiraz ettik. Ancak yerel acenta yapılacak bir tören nedeniyle bizim rezervasyon yaptırdığımız oteldeki tüm odaların Kraliyet erkanı tarafından kapatıldığını ve bizi mecburen bu otele almak durumunda kaldıklarını söyledi. Kraliyet ailesi söz konusu olunca, akan sular duruyor. Durum böyle olunca, istediğimiz saatte bizi otelden alıp, bırakması için bir araç tahsis ettiler. Otelde de her biri 80 metrekare civarında çok güzel ve geniş suit odaları ayarlamışlar. Mecburen kabul ettik tabii, yapılacak bir şey yok.
Otele yerleşmemiz ardından doğruca Thimphu’nun merkezine indik.
Bhutan’ın başkenti olan Thimphu’nun denizden yüksekliği 2.300 metre. Nüfusu ise 800.000 kişi civarında. Thimpu’nun ana merkezi Clock Tower (Saat Kulesi) adındaki meydan. İlk gün bu meydanı ve çevresindeki mağazaları dolaştık.
Tüm binaların stilleri birbirinin aynısı. Mimari olarak ortalama 3 kattan oluşan binalar var. Hepsinin penceresi ve çatıları aynı model. Binaların dış cephelerinde, özellikle de pencere çevrelerinde el yapımı, daha çok çiçek motiflerinin yoğunluklu olarak kullanıldığı süslemeler yer alıyor.
Sadece binalar değil, birbirine benzeyen. Aynı zamanda ülkede herkes kendi geleneksel kıyafetlerini giydiği için tek tip bir giyim tarzı var. Kadınlar, ayak bileklerine kadar uzanan ve sarılarak giyilen bir elbise ile üzerine kısa ceket giyiyorlar. Bu kıyafete “kira” adı veriliyor. Erkekler ise yine farklı bir şekilde bir kemer yardımı ile bağlanarak giyilen arka tarafında pli olan bir elbise giyiyorlar. Buna da “Gho” adı veriliyor. Bu bağlama şekli ile erkeklerin elbiselerinin ön gögüs kısmında büyük bir cep oluşuyor ki, buna da dünyanın en büyük cebi diyorlar.
İlk akşam yemeğimizi Khamsa Oriental isimli yerel bir restoranda yiyoruz. Kırmızı Bhutan pilavını da ilk burada deniyoruz. Bhutan mutfağı, hint mutfağından esintiler taşıyor. Ancak öne çıkan yemekleri özellikle patates, mantar ve sebze bazlı. Budistlerin çoğunluğu et tüketmiyor. “Buta” adını verdikleri erişteler ve “Kule” adını verdikleri gözleme tarzı yemekleri de oldukça lezzetli.
Yemek sonrası rehberimiz, Bhutan’lıların gece eğlencelerini görmemiz için bizi bir gece kulübüne götürdü. Bu gece kulübü, bir binanın 3. katında yer alıyor. İçeri girdiğimizde 6-7 tane loca gibi birbirinden ayrılmış bölme var. Ancak bu bölmelerin tamamı, hem sahneyi hem de birbirini görebiliyor. Sahnede ise, eğlenmeye gelmiş kişiler sırayla çıkarak bireysel olarak performans gösteriyorlar. Bu biraz karaokenin dans versiyonuna benziyor. Şöyle ki; masanıza barda görevli kişi elinde bir defter ile geliyor. Siz şarkı söyleyip, dans etmesini istediğiniz bir arkadaşınız için sponsor oluyorsunuz. Deftere sponsorun yani kendinizin ve performans sergileyecek arkadaşınızın adını yazarak imza atıyor ve 100 Ngultrum (yani yaklaşık 2 dolar) ödüyorsunuz. Sırası gelince de seçtiğiniz kişi sahnede dans ediyor. Oldukça ilginç ve farklıydı.
Bize de rehberimiz sponsor olmuş, ama sıramız gelince kalkmadık sahneye, bizim yerimize bardaki görevli dansçılar kalkıp, dans ettiler. Bize seçtiği şarkı ise “Welcome to Bhutan”mış. Çok hoş bir jestti. Dansçıları izleyip, içkilerimizi bitirdikten sonra otelimize geri döndük.