Guilin’den Xian’a yaklaşık 1 saatlik uçak yolculuğu ile gelip otelimize yerleşiyoruz. Xian şehrinin 4 giriş kapısı var. Biz kuzey kapısından giriş yapıyoruz. Şehrin etrafı 12 km’lik 12 m yüksekliğindeki surlarla çevrili.
Xian’da konaklama şehrin imkanlarına, turistik mekanlarına ve ulaşım ağlarına göre oldukça önemli. Bu çerçeve de otel önerilerinde bulunmak gerekirse, Xi'an'ın merkezinde ideal bir konumda bulunan ve Çan Kulesi ile Davul Kulesi'ne sadece 10 dakikalık yürüme mesafesinde olan Ramada Bells Tower oteli uygun bir tercih olarak değerlendirilebilir. Otel ayrıca ünlü Müslüman Sokağı'na 8 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde bulunuyor ve çevresinde de birçok alışveriş noktası ve restoranlar yer alıyor. Bu otele alternatif, güzel bir seçenekte yine aynı konumda bulunanMehood Hotel. Eğer bütçeniz kısıtlıysa, ekonomik bir otel olarak da Renmin Meydanına 5 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan Mercure Xi'an on Renmin Square otelini düşünebilirsiniz. Xian’da ki diğer otel seçenekleri için isterseniz buradan booking.com’a girebilir ve rezervasyon yapabilirsiniz.
Şehrin ortasında iki tane kule var. Bir tanesi çan, diğeri davul kulesi (tüm Ming şehirlerinde var). Xian, Tan Hanedanlığına 1100 sene başkentlik yapmış tarihi bir şehir. Her yanından tarih fışkırıyor. 3100 yıllık bir tarihe sahip olan kent aynı zamanda İpek yolunun da başlangıcı.
Xian’daki gezimiz Müslüman mahallesi ile başlıyor. Çok dar bir sokaktan (müslüman bayanların satış yaptığı tezgahların bulunduğu) geçerek, caminin giriş kapısına ilerliyoruz. Kapı üzerindeki çatı çok ilginç. Çatı, çok katlı ve uçları havaya kıvrık. Binalar taş üzeri ahşap olduğu için yağmur aşağıya damlayıp ahşabı çürütmesin diye bu şekilde inşa ediliyormuş. Kıvrık uçların üzerinde ejderha figürleri var. Ejderha, imparatorun koruyucusunu temsil ediyor ve kötü ruhların gökyüzünden gelip içeriye girmelerini engelliyormuş. Bu cami 700’lü yıllarda yapılmış, ama bugünkü hali 14. yy.’dan kalma. Müslüman mahallesinde yaşayan müslüman halk (yaklaşık 100 milyon) bu bölge içinde yaşamak zorunda imiş. Yani kendi yağları ile kavrulur durumdalar. Ancak 1989’dan sonra etraftaki fabrikalarda çalışabilme imkânları olmuş. O tarihe kadar bu mahallede sıkıştırılmışlar.
Caminin bahçesinde abdest alma yeri ve pek çok ibrik var. Çin mimari tarzında yapılmış olan minare bize oldukça ilginç geldi. Kaplumbağa üzerinde mezar taşlarının (kaplumbağa uzun yaşamı simgeliyor) bulunduğu geniş bir külliye burası. Bahçede güller ve çiçekler arasında yürüyüş yollarından ilerleyerek camiye geliyoruz. Müslüman olduğumuz için camiyi gezmemize izin veriyorlar.
Budizm ve Müslümanlık çok eskiye dayanıyor. Hristiyanlık 12. yy.’da gelmiş buraya.
Caminin çatısı yine tipik Çin mimarisi, çatıların üzerinde kötü ruhların girmesini önlemek için birçok minyatür hayvan figürü ve de dragon mevcut. Caminin tüm duvarları ahşap ve ahşap üzerine hem Arapça, hem de Çinçe olmak üzere yakılarak Kuran sureleri yazılmış. Bu cami mutlaka görülmeli.
Camiden sonra otobüslerimize binip, Terra Kota savaşçılarını görmek üzere yola çıkıyoruz. Sadece Terra Cota askerleri, yılda 2 milyondan fazla turist akınına uğruyor. Siz de bu muazzam orduyu mutlaka görmelisiniz.