Yeni Zelanda Ve Kuzey Adasındaki Auckland

İstanbul’dan Singapur hava yolları ile 12.35’te Singapur’a Dubai aktarmalı olarak hareket ediyoruz. Ertesi sabah Singapur’dayız. Singapur’da kısa bir aktarmadan sonra Yeni Zelanda’nın Kuzey adasındaki Auckland şehrine varıyoruz. Burada merkezdeki Heritage oteline yerleşiyoruz. Çok uzun bir uçuş olduğu için hemen yatıyoruz. Çünkü uçuş tam 21 saat sürdü.

Ertesi sabah Auckland limanı ve köprüsünden şehir turumuza başlıyoruz. Auckland limanı çok büyük. Şehirdeki katedrali, marinayı ve Auckland müzesini geziyoruz. Mission point bölgesine geliyor ve çok güzel fotoğraflar çekiyoruz.

Yeni Zelanda’nın toplam nüfusu 4 milyon, nüfusun 1,5 milyonu Auckland’da yaşıyor. Hizmet sektöründe çalışanlar (şoför, garson, tramvay sürücüsü) hep yaşlı bay ve bayanlar, genelde 60-80 yaş arası. Genç nüfus daha çok bankalar ve idari kademelerde çalışıyor.

Domen bölgesindeki ulusal parka geliyoruz. Çok geniş, yemyeşil bir park. İçinde çeşitli müzeler var. İnsanların şehir içinde spor yapabilmeleri için her tür imkan var. Akşam saat 6’dan sonra hayat duruyor.

Sir Robert parkı içinde çok güzel bir savaş müzesi var. Bu müze mutlaka görülmeli. Maurilerin yaşamları canlandırılmış. Yaptıkları sal ve kanoları ve yaşam şekillerini görüyoruz. Gerçekten çok vahşiler. Kabile şeflerinin yüzleri kök boyalarla boyanmış, kullandıkları tüm araç ve gereçleri sergilemişler. Katıldıkları her savaşın anısına ayrı ayrı bölümler yapılmış. Bizi en çok çeken tabi ki Gelibolu köşesi idi. Bu köşede bir Türk askerinin resmi, matarası, kimliği, Kızılay çantası, kemeri, çakısı gibi pek çok şahsi eşyası sergilenmişti. Çok etkilendik.

Daha sonra Eden yanardağını ve güney yarım kürenin en yüksek kulesi olan Sky Tower’ı gördük. 328 metre yükseklikteki bu kulede aynı zamanda bungie-jumping yapılabiliyor.

Maurilerle Tanışma

Ertesi gün rotamız Waitomo bölgesi. Burada hem bir Mauri köyünü ziyaret edeceğiz hem de Ruakuri mağarasını gezeceğiz.

Yaklaşık 3 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Mauri köyüne geliyoruz. Meşhur haka danslarını seyrediyoruz. Bu danstaki bilek ve el hareketleri çok ilginç, ellerini titreterek yaptıkları dans oldukça güzeldi.

Hele de gözlerini kocaman açıp, dillerini çıkartmaları çok hoştu. Özellikle bu hareket düşmanı korkutma amaçlı yapılıyormuş. Bu arada Mauri selamlaşması da hayli ilginç. Karşı karşıya gelen iki kişi önce alınlarını sonra burunlarını birbirine sürterek selamlaşıyorlar.

Mauriler insan yiyen tamtam’larmış. Zamanla asimile olup ehlileşmişler. Mauriler bu bölgede yetişen, çok dayanıklı bir ağaç olan kauri ağacını çok kullanmışlar. İngilizler Maurileri yok etmişler ama bizce halen kültürlerini sürdürüyorlar. Hediyelik eşyaların çoğu Mauri kökenli (özellikle ahşap oyma gibi eşyalar). Şu anda resmen eşitlik var. Mauriler kendilerine kiwi diyorlar.

Ardından Ruakuri mağarasına gidiyoruz. Mauri dilinde “rua” mağara, “kuri” köpek anlamına geliyor. Bu bölgede bulunan ve “kuri” adı verilen köpekleri de yiyerek neslini tüketmişler.

Efsaneye göre bundan 400-500 yıl önce genç bir Mauri avlanmak için bu bölgede dolaşırken bu mağarayı keşfetmiş. Mağaraya gireceği sırada da vahşi köpeklerle karşılaşmış. Bu nedenle buraya köpek mağarası anlamına gelen Ruakuri deniliyor. Mağaranın içi çok güzel aydınlatılmış.

Mağara gezisi sonrasında Gondol denen teleferik ile tepeye çıkıyoruz. Tepede çok güzel bir restoranda nefis manzara eşliğinde pirzola, balık, karides, tatlı ve enfes dondurmalarımızı yiyerek fotoğraflarımızı çekiyoruz.

Kaynayan Çamurların Bölgesi: Whakarewarewa

Sıra gayzerleri görmeye geldi. Whakarewarewa, bir çok gölün yer aldığı termal alan. Tam bir doğa harikası. Yerkabuğunun 13 km altındaki magma tabakası, zayıf bulduğu yerkabuğu bölgelerinden dışarı çıkıyor. Fokur fokur kaynayan çamurlar var burada. Biraz ileride yer yer 30 metreye kadar fışkıran tazyikli kaynar sular ve bunlardan çıkan buhar; işte bu manzara mutlaka seyredilmeli. Doğal olarak buradaki kayalar da çok sıcak. Üzerine dokunmakta güçlük çekiliyor. Yer yer kayaların rengi beyaz, kırmızı, gri, sarı tonlarda. Bu renk farklılığı suyun içindeki minerallerin farklılığından kaynaklanıyormuş.

Bu bölgede yaşayan yerel halk bu suyu ısınma ve yemek pişirmede kullanıyor. Bir kısmı da termal havuzlara gidiyor. Yalnız burayı görmek için bile bunca yola katlanılır. Yerel rehber bizi gezdirmeye devam ediyor, kendisi bir Mauri ama artık insan yemiyor...

Rehberimiz bizi aloe vera bitkisine benzeyen bir kaktüsün yanına getiriyor. Uzun ve etli yaprakların ucu iğne gibi sivri. Yapraklardaki etli kısmı sıyırarak bu iğnenin devamından çok sağlam bir lif çıkartıyor. Yerli giysileri bu liflerden yapılıyor. Bize orada yerli eteği yapımını gösterdi. Buranın florası çok ilginç, pek çok bitki türü gördük. Bir de manuk ağacını gördük. Bu ağacın yaprakları kaynatılınca altın rengi oluyor ve boyamada kullanılıyor, aynen kök boya gibi. Ayrıca suyu soğuk algınlığına da iyi geliyormuş. Bu arada gördüğümüz çeşitli bitkilerden tohum aldık fakat, havaalanında karşılaştığımız, “ülke dışına tohum ve bitki çıkartmak yasak” yazılarının her yere asıldığını görünce ve cezasının çok yüksek olduğunu öğrenince topladığımız tohumları üzülerek hava alanında bırakmak zorunda kaldık. Auckland'da muhteşem doğa manzarası ile Okura River Estate B&B ve yemekleriyle çok tercih edilen Eden Park Bed And Breakfast Inn otellerini tercih edebilirsiniz.

Kuzey Ada’nın unutulmayacakları: Mauriler, haka dansı, çok geniş ve yemyeşil bahçeler, Mauri selamı, gayzerler, kiwi kuşu ve Sky Tower

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.