Kuzey Amerika'nın Son Noktası Key West

Amerika'ya her gidişimde mutlaka Florida'ya gidiyorum. O coğrafyayı seviyorum ama daha çok bu eyalette yaşayan dostlarımı seviyorum. Havasını, yemyeşil tabiatını da seviyorum; hele de uçaktan kuş bakışı izlemeye bayılıyorum... Daha önceki gidişlerimde çok istedim ama Amerika kıtasının en uç noktası Key West'e gitmek kısmet olmadı. Bu kez Orlando'da yaşayan dostlarımızın sürpriz programını sevinçle kabul ederek düştük yollara. Böylece bir hayalimi daha gerçekleştirmiş olacağım için mutluyum. 

US1 karayolunu izleyerek Miami'ye doğru yol almaya başladığımızda heyecan da başlıyor.

US1 (A1) Otoyolu:

US1 (A1) otoyolu Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu kıyısını kuzeyden (Kanada sınırında Fort Kent, Maine'den) güneye (Florida'nın West Key şehrine) kat eden toplam 2.369 mil, yani 3.813 kilometrelik bir devlet karayolu. US1'e paralel giden A1A da yine devlet karayolu, daha çok Atlantik Okyanusu’na  yakın gittiği için bir adı da manzaralı yol anlamına gelen 'scenic'. Otoban ise I-95 (Interstate 95) ise yine US1'e paralel ve yine kuzeye güneye (Florida-New England arasında) uzanıyor.

İlk Durak: Miami

Yemyeşil bir çevre, güzel bir kahvaltı ve güzel sohbet eşliğinde üç saat nasıl geçti anlamadan varıyoruz Miami'ye. Bu gece Miami'de konaklayarak bu güzel şehirde gezecek, biraz keyif yapacağız. Uzun seneler oldu Miami'ye gelmeyeli; yine çok kalabalık, yoğun trafik… Ancak üstten giden raylı sistemle yoğun trafiğe akıllıca çözüm bulmuşlar, diye düşünürken dış yüzeyi simsiyah bir tren geçiyor. Dikkatle bakıyorum; Batman ve Superman fotoğrafları iki uçta… Doğru tahmin ettiniz: THY'nın reklamı! Ülkemizin tanıtımını ve reklamını yeterince yapmıyoruz diye hep üzüldüğüm için çok hoşuma gidiyor bu. Hoşbulduk Miami!

Miami, Amerika'nın Florida eyaletinde plajlarıyla ünlenmiş oldukça popüler bir kıyı kenti. Özellikle de South Beach denen bölgedeki ünlülerin evleriyle biliniyor. Hatta sahilden ‘Ünlülerin Evleri’ turları bile yapılıyor.

Otelimiz çok katlı ve deniz manzaralı lüks otellerin, sıra sıra restoranların bulunduğu şehir merkezinde, ana cadde Brickell üzerinde. Öğlen yemeğimizi bu cadde üzerinde, otelimizin hemen yakınındaki çok sevimli bir İtalyan restoranı olan ‘Novecento (900) Cafe Bar Restoran’da yiyoruz. Bugün özel bir günmüş ve çok sevdiğim Malbec şarabı da yüzde 50 indirimli. Hal böyle olunca uzun, keyifli bir yemek oluyor. Akşam yemeğini pas geçeceğiz. Şehir merkezinde barları, restoranları, dükkanları ile ünlü ve tur teknelerinin kalkış noktası olan Biscayne Körfez'inde bir eğlence merkezi olan Beyside'a gidiyoruz. Dünyadaki restoranları, canlı müzik yapan barlar, Harda Rock Cafe, hediyelik turistik eşyalar satan dükkanları ile capcanlı keyifli bir yer, yolunuz Miami'ye düşerse mutlaka uğrayın.

İstikamet: Key West

Sabah erken kalkıyor ve Key West'e doğru yola çıkıyoruz, yine US1 karayolunu izleyerek varacağız Kuzey Amerika kıtasının en güney ucuna. (Amerika kıtasının en uç noktası biliyorsunuz Arjantin'in Ushiaia şehri, şehrin yer noktasında "End of the World" "Dünyanın Sonu" tabelalarını daha önceki bir yazımda anlatmıştım.)

US1 karayolunda ilerliyoruz ama bir noktada ana karadan koparak Florida's Keys, yani Florida'nın Adaları yönüne giriyoruz. Burası Key West’e giden yüzlerce adacıktan oluşan bir bölge. Yol boyu çok ilginç, değişik ve muhteşem manzaralar var. 

Burası Florida eyaletinin güneye doğru uzanan bir kara parçası değil; birçok küçüklü büyüklü adacıkların oluşturduğu bir bölge. Kuzeyden güneye, adaların arasını da köprülerle geçerek adalar birbirine ve ana karaya bağlanmış. En güneydeki ada Key West. Bu yörede belki inanmayacaksınız ama irili ufaklı tahminen 17 bin ada var. Adaların kimi oldukça dar, yaşam yok; kimi de birer kasaba. Sağımız solumuz deniz, ben de sağlı sollu deniz manzaraları ile gideceğiz diye düşünmüştüm. Yer yer muhteşem deniz manzaraları ile ilerliyoruz elbette; ama çoğunlukla  yemyeşil bitki örtüsü arasından deniz ara ara görüntüye girerek müthiş manzaralar oluşturuyor.

Arabayı kullanan arkadaşım yoruldu; ama ben arabada değil de sanki Nil yeşilinden turkuazın değişik tonlarına, lacivertte dönüşen denizin ortasında bir teknede gidiyor gibi keyif aldım. Bu yol boyu restoranlar, ilginç parklar, eğlence ve dinlenme yerleri var mola verebileceğiniz. O kadar ilginç, inanılmaz ve keyifli bir yolculuk oluyor ki unutulmayacak anılarım arasında yerini alıyor. Olur da yolunuz buralara düşer ise bilginiz olması için sizlere yol boyu geçtiğimiz adalardan biraz bahsetmek istiyorum. 

Florida Adaları: 17 bin ada

Key Largo (Cayo Largo)

Florida Adaları içinde en büyüğü (araba yolunun uzunluğu 48 km) olan adanın orijinal adı 'Cayo Largo'. İspanyolca'da 'Long Island' yani Uzun Ada anlamına gelen bu yer, Humprey Bogart ve Katherine Hepburn'ün bu yörede çektikleri bir film ile ünlenmiş olsa da yöre artık 'Dünyanın Dalış Başkenti' olarak biliniyor. İlk sualtı parkı ise bu ada civarında, 300 metrekare kadar ve tamamen mercan kayalıkları ve reef'lerden oluşmakta. Zamanımız kısıtlı ve arkadaşlarımı bekletmemek adına bir dalgıç olarak buralarda dalmadan ayrılacağım için üzgünüm... 

Adalarda sayısız restoran göreceksiniz. Çoğu da elbette deniz mahsulleri restoranı, seçmek zor. Çok aç değilseniz ve Key West'e kadar bekleyebilirseniz 'The Stoned Crab'i tavsiye ederim. Hem deniz kenarı hem de yemekler çok güzel. Tabii şehirde marinada da çok güzel restoranlar var, hepsi de taptaze deniz mahsulleri sunuyor.

Isla Morada

İspanyolca isla, yani ada, morada,  yani Mor Ada... Bu turkuaz adaya neden mor demişler derseniz, bu adı mor kabuklu bir hayvancıktan almış. Bu ada da 'Dünyanın Balıkçılık Sporu Başkenti'ymiş. Her ada bir başkent mi diyeceksiniz belki; ama gerçekten her adada sayısız dalış, balık tutma, tabanı cam tekne, yelken turları bulabilirsiniz. Bu adadaki botanik parkını ve tüm adalar içinde deniz seviyesinden en yüksek noktayı (5,5 metre) ziyaret etmek isterseniz - Lignumvitae bölgesine gitmeniz gerekiyor.

Yol kenarında bulunan Robbie's Tarpon Park'ı da atlamayın. Burada balıkları ve pelikanları besleyebilir, ilginç kökleri olan ağaçları fotoğraflayabilirsiniz. Biraz dinlenip yola devam ediyoruz, zira bu adalar arası yollarda hız yapamıyorsunuz, Key West'e daha iki saate yakın yolumuz var.

Grassy Key bölgesini geçtikten sonra Florida Adalarının başlangıç noktası Key Largo ile en uç noktası Key West arasındaki tam orta noktadasınız.

Marathon Adaları

Bu adanın özelliği ise adalar içindeki en güzel kumlu plajların burada olması, Sombrero Plajı gibi mesela. Bunun yanı sıra sayısız kanallar, tarihi bölgeler, tarihi bir havaalanı ve müze meraklıları için Tabiat Tarihi Müzesi bulunuyor. Bölge 'bird watchers' - 'kuş gözlemcileri' için de cennet.
(Karadağ'da gezdiğimiz milli park da kuş gözlemcilerinin cennetiydi hatırlarsanız.)

Marathon Key kasabasını geçtiğinizde sağdaki kahverengi "Seven-Mile Historic Bridge" yazan tabelayı ve park alanını sakın kaçırmayın. Adaları birbirine bağlayan köprüler içindeki en uzun ve en ünlü bu köprü, yaklaşık 11 kilometre. Paralelinde yıllardır kullanılmayan, eski bir demiryolu köprüsü uzanmakta. Köprünün girişinde bulunan fotoğraf terasında mola veriyor ve üzerinde yer yer bitkilerin, ağaçların yeşerdiği köprünün üzerinde yürüyoruz. 20. yüzyılın başında Florida’ya büyük katkıları olan (Doğu kıyısı demiryolu, Miami ve Palm Beach Florida'nın babası, iş adamı) Henry Flagler tarafından yaptırılmış olan köprü diğer yeni köprüler gibi demir kazıklar üzerinde değil, geniş taş ayaklar üzerine oturuyor. Yılların yorgunu köprü sağına soluna mavi-turkuaz suları almış, sessizce ve hüzünlü alabildiğine uzanmakta.

Bu uzun köprüyü de geçtikten sonra artık Key West'e yaklaştık sayılır. Hız limitlerine ve yer yer gördüğümüz 'Geyik geçebilir - yavaş' tabelalarına dikkat ederek ilerliyoruz. İrili ufaklı kaç ada geçtik sayamadım, hepsinin isimlerini saymak da zaten sayfalar alır. Miami'den sabah 10.00 gibi yola çıktıktan sonra birkaç molamız da dahil olmak üzere saat 14:00 gibi adacıkların sonuncusu ve Kuzey Amerika kıtasının en güney noktası olan Key West'e giriyoruz.

Key West: ABD'nin en güney noktası

Acıktık; otelimize gitmeden şehrin hemen girişinde sağda, çok hoş görünen bir restorana giriyoruz. Nihayet hem deniz kenarında, hem de açık hava oturması var. Beni asıl cezbeden ise restoranın adı oldu "The Stoned Crab". Buralarda deniz mahsulleri yenir ve ille de deniz kenarı olacak, diye yol boyu herkesi aç bırakmıştım️. Sonuç mu? Taptaze deniz mahsulleri ve süper bir yemek, buz gibi biralar ve hepimiz mutluyuz.

Otelimiz sağlı sollu dükkan, restoran ve barlarının bulunduğu, şehrin en işlek ve ana caddesi olan, ünlü Duval Caddesi'ne açılan bir sokakta: Douglas House. Şehirde birkaç büyük otelin dışında pansiyon tarzında yüzlerce apart otel veya kiralık ev bulabilirsiniz. Burası oldukça otantik bir şehir olduğundan biz eski tarihi evlerden birinde kalmayı tercih ettik. Zaten büyük oteller haricinde tüm şehir bahçe içinde ikişer katlı ahşap evlerden oluşmuş. Bu evler oldukça eski ve birçoğu da çok güzel korunmuş tarihi evler, bahçeler ise çiçekler içinde. Biz rezervasyon yapmıştık ama belki nisan ayı olduğu için çoğu binada boş oda tabelaları gördük. 

Key West küçük, şipşirin, tarihi bir sahil kasabası. Burayı bu kadar ünlü yapan Kuzey Amerika'nın, ABD’nin en güney noktası olması. Otelimizin çok yakınında olan bu noktayı görmek için yürümeye başlıyoruz. Key West'i kesinlikle yürüyerek gezmelisiniz. Sağda büyük güzel bir ev dikkatimizi çekiyor. Yanılmamışız burası özel bir ev, bahçesinde bir tabela var. 1900 - 1938 yıllarında kıtanın en güneyindeki ev olarak tarihe geçmiş. 

Etraftaki çiçekler içindeki güzel evleri izleyerek ve fotoğraflayarak yürürken ilerdeki kalabalıktan hedefe geldiğimizi anlıyoruz. İyice yaklaştığımızda ise ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Bu noktanın özelliklerinin yazılı olduğu beton bir hatıra bloğunun önünde fotoğraf çektirme kuyruğu var. Biz de elbette bir hatıra fotoğrafı çektirip anılarımız arasında saklayacağız, hemen kuyruğa giriyoruz. Beklerken ben etrafı inceliyorum, yerde ilginç plaket ve üzerindeki "Küba'dan kaçarak bu ülkeye gelmek isteyen ancak bu uğurda hayatlarını yitiren insanların anısına" yazısı çarpıcı.

Yakınındaki taş bir binanın üstündeki tabelada ise şunlar yazılı: "1917 yılında yapılmış olan bu bina, Key West ile Havana -Küba arasına döşenmiş olan 125 mil uzunluğundaki telgraf tellerini korumak için yapılmıştır. İlk telefon görüşmesi ise 1900 yılında Christmas günü John Atkins tarafından yapılmıştır. Karşı taraftan gelen yanıt (basit ve anlamlı): 'Sizi anlayamıyorum'". Bu tabelayı kaçırmadığım için memnunum. 

Bu arada sıramız da geliyor ve "Kıtanın en güney noktasında, Küba’nın başkenti Havana’ya 90 mil, Miami'ye ise yaklaşık 160 mil uzaklıkta olduğumuzu belgeleyen fotoğraflarımız çekiliyor. Bir dansçı olarak bu önemli ve özel noktada birkaç figür yapmazsam Veysel Hocama, İbrahim Hocama fotoğraf gönderemem doğrusu.

Birkaç adım ötede de bir heykel var, Papaz Albert Kee'nin heykeli. Çeyrek asır bu noktada balık satarak ailesini geçirdirmiş, 1950'lerde burada turizm patlayınca şehir turu yapan her turist otobüsüne el sallayarak sempati toplamış ve o noktanın sembolü olarak "Key West Büyükelçisi" lakabını almış... Onunla bir fotoğraf çektirmeden olmaz tabii. 

Duval Caddesi boyunca tarihi evleri fotoğraflayarak yürüyoruz. Bu arada bir yandan da sokak isimlerine bakıyoruz. Zira hedefimiz Greens sokaktaki 'Key Lime Pie Company'i bulmak. Ünlü Lime Pie'yı (misket limonu tatlısı - yeşil limonla yapılan cheesecake'e benzer bir tatlı) yemeden dönmeyeceğiz. Değişik bir lezzet, tatlı seven biri olarak bana bile fazla tatlı geldi. Neyse ki üzerine bol kepçe koydukları kremayı istememiştim. Cheesecake kadar bayılmasam da denenmeli tabii, seveni çok. Ülke çapında ünlü. Bu mekan da yıllardır bu işi yapıyor. Akşama yemek yok! :)

Eski şehrin içinden yürümeye devam ediyoruz. Şehir turu yapan lunapark trenlerine benzeyen mini ve rengârenk trenler var, çok da şirinler; ama kesinlikle yürüyerek gezmek çok daha keyifli. Ayrıca da kolayca gezecek kadar küçük ve düzenli bir şehir. Tarihi evleri oldukça iyi korunmuş.

Bazıları otel ya da kiralık ev olarak turizme katkıda bulunurken bazıları da restoran ve bar olarak işletiliyor.

Yürüyerek Marina'ya kadar geldik. Amerika'da deniz kenarları halka açık olduğundan bizdeki gibi sahillerde fazla restoran yok, sadece marinalarda bulabilirsiniz. Key West'te deniz kenarında yemek yemek isterseniz adresiniz bu marina olacak. Burada çok hoş deniz ürünleri restoranları bulacaksınız. 

Saat 19.00'u geçiyor, acele etmeliyiz. 19.30'da randevumuz var, Mallory Square Meydanı'nda, günbatımı saatinde... Randevumuz ise güneşle. Güneşe bu günlük veda edip batıracağız. Evet, bu buluşma her gün bu meydanda gerçekleşiyor. Aynen Santorini'de olduğu gibi her akşam bu meydanda toplanıp güneşin batışını izlemek bir ritüel olmuş. Meydanın tam karşısında üzerinde yemyeşil tabiat örtüsü ve şirin evleriyle bir adacık var. Elbette mevsime göre güneşin batışı biraz kayıyordur; ama nisan ortasında tam bu adanın ortasından batıyordu. Gerçekten çok güzel, hatta muhteşem bir günbatımı izledik, hem de kıyıdaki sokak çalgıcılarının güzel müziği eşliğinde, oldukça romantik bir ortamda.

Mallory Meydanı, 19. yüzyılda kentin batık endüstrisinin merkezi olmuş, fırtına veya mercan kayalıklarına çarpan tekneler burada onarılmış. Zaten meydanda da batık bir tekne sergilenirken, bir de "Batık Gemi Ganimetleri Müzesi" bulunuyor. Ahşap bina bir gemiyi andırıyor. Gözetleme kulesine çıkarsanız çok güzel bir manzara sizi bekliyor.

Meydanda bulunan 'Tarihi Anıt Heykeller Bahçesi' ve içindeki 36 bronz heykel, Key West'teki en büyük darbeye maruz kalmış kadın ve erkeklere ait. 1997 de açılan bu park Key West tarihinin gelecek nesillere bir mirası ve sadakat hediyesi olarak yapılmış. 

Güneşi de batırdık, hava kararmaya başladı. Şehrin bir de ışıklı halini görmek için yürümeye devam ediyoruz. Meydan, çeşitli enstrümanlar çalarak şarkı söyleyenler, gösteri yapanlar, Hindistan cevizi kırıp suyunu satanlar, seyyar satıcılarla cıvıl cıvıl. Barlar, restoranlar tıklım tıklım, her köşeden müzik sesleri geliyor. 

Otelimize doğru yürüyoruz. Geceleri şehrin neredeyse tamamı ve tabii Duval Caddesi oldukça hareketli ve kalabalık. Hatta ABD'de hiç görmediğim bir olay, dükkanlar gece yarısına kadar açık. Barlardan değişik müzik sesleri ve neşeli insanların kahkahaları yükseliyor. 

Bir sonraki sabah bir gece önceden gözümüze kestirdiğimiz Duval Street üzerindeki çok sayıdaki kahvaltıcılardan biri olan "Corissants de France" gidiyoruz. Fırından yeni çıkmış taptaze baget ekmek ve kruvasanlar müthiş lezzetli, bahçede oturmak da çok keyifliydi. Kahvaltıyı eritmek, sabah sporumuzu yapmak üzere şehri yürümeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Key West: Ernest Hemingway'in Evi

İlk durağımız çok güzel bir ev, 1931-1939 tarihleri arasında Key West şehrinde yaşamış olan Ernest Hemingway'in evi... Uğramadan gidemezdik. Duval Caddesi'nin arka paralel sokağında bulunan ve yazarın öldüğü güne dek evi olarak tuttuğu ev, şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Birçok fırtına ve bu yörede çok sık görülen kasırgalara dayanmış olan ev ve içindeki eşyaları olduğu gibi korunmuş. Girip gezmek isterseniz giriş 13 dolar. Ancak ben asırlık ağaçları ile yemyeşil ve oldukça büyük bahçesine bayıldım.

Nobel ve Pulitzer ödüllü, hayran olduğum yazarın Türkçe'ye 'Yaşlı Adam ve Deniz' adıyla çevrilen 'The Old Man and The Sea' adlı eserini çocukluk yıllarımda, sonraki yıllarda da 'Çanlar Kimin İçin Çalıyor' gibi ünlü eserlerini okumuştum. Küba gezim sırasında Havana'daki evini de ziyaret etmiş, sürekli gittiği 'El Floridita' barına da giderek barda oturan heykeliyle yan yana, kendi icadı olan 'Daikiri' (rom, greyfurt suyu, kiraz likörü ve şeker kamışından yapılan güzel bir kokteyl) içmiştim. Ünlü yazar bir kedisevermiş. Bugün şehrin sokaklarında başıboş dolaşan çok sayıdaki kedilerin Hemingway'in kedilerinin torunları olduğu söyleniyor.

Key West Deniz Feneri

Bu ünlü evin hemen karşısında ise adanın simgelerinden biri olan 20 metre yüksekliğindeki Deniz Feneri yükseliyor. Yapımı 1825 yılında tamamlanan fener, 1846'daki büyük kasırgaya dayanamamış. Sonraki yıllarda tekrardan inşa edilmiş. Girişinde hatıra eşyaları satan bir dükkan ve giriş ücreti 10 dolar olan bir müze bulunuyor. Adayı biraz daha yüksek bir yerden görmek isterseniz epey basamak çıkmanız gerekiyor ama manzara çok güzel elbette.

Fenerin bahçesinde ve şehrin birçok köşesinde bazı asırlık, dev ağaçlar oldukça dikkat çekici. Kökleri neredeyse tamamen toprak üstünde. Kökler ve dallar yer yer yakınındaki ağaçlara doğru uzanmış, çok ilginç bir manzara oluşturmakta. Key West sokaklarındaki başka ilginç bir manzaradaHemingway'in kedilerinden başka, başı boş dolaşan horoz ve aileleri. Renkleri parlaklıklarıyla çok güzel horozlar gerçekten. Eşi tavuk hanımefendiler ve arkalarında minik sevimli civcivleriyle sokaklarda kimseye aldırmadan çalımla yürüyorlar. Bir sokakta değil, her yerdeler! Dikkat çekecek kadar çoklar. Biraz araştırıp sordum; ama kutsal gibi bir durumları yok, sadece doğal yaşamı simgeliyorlar. Şehrin en işlek caddelerinde bile geziniyorlar, tüm arabalar onlar geçene kadar bekliyor, korna çalan da yok... Horozların ailelerini koruma çabaları ise görülecek manzaraydı️.

Şehri gezmeye devam ediyoruz. Hemingway'in evi ve Fener'in karşılıklı bulunduğu cadde halen US1. (Bu yol şehir içinde de devam ediyor). Biz şimdi, Florida eyaletinin kıyı şeridi boyunca güneye inen, Florida Adaları boyunca devam ederek Key West’e kadar uzanan US1 karayolunun bittiği ve başladığı noktaya doğru ilerliyoruz.

Bir dört yolda bitiyor US1 karayolu. Köşede bitiş noktasını gösteren bir tabela var: "END" "1" "MILE 0". Yolun diğer tarafında arkanızı döndüğünüzde ise ters yöne giderseniz "FLORIDA KEYS SCENIC HIGHWAY" "BEGIN" "1" "NORTH yolunun başlangıç tabelası var. Bu ilginç bir nokta; eşi var mıdır bilmiyorum. Yolun tam karşı köşesindeki hediyelik eşya satan dükkanın adı da "Yolun Sonu Dükkanı".

Böylece biz de Key West gezimizde yolun sonuna geldik. Araştırıp not ettiğimiz görülecek noktaları belki biraz eksik ya da fazlasıyla gezdik. Ben Key West yolunu; bir yanımızda Atlantik Okyanusu, bir yanımızda Meksika Körfezi ile ilerlerken gördüğümüz muhteşem manzaraları, yol üstündeki adacıkları, Key West şehrini beğendim. Gerçekten çok sevdim, birçok yönden ABD'den farklı bir bölge sanki. 

Yolu Florida'ya düşen herkese mutlaka Key West'e, kıtanın en güney ucuna inmelerini öneririm. Biz Orlando'ya giderken yol üzerinde UNESCO Dünya Mirası milli parka uğrayacağız: Everglades National Park. Merak etmeyin, burayı da bir başka yazımda anlatacağım.

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.