Gitmeden Memleket Hasreti

Ülkedeki karışıklık arttı ya son dönemde? Bir moda başladı: Yaşayacak başka ülke aramak. Sosyal medyada “vatandaşlık veren ülke” aramaları patlama yaptı.

İnsanları anlamamak mümkün değil tabi ki. Memleket öyle bir halde ki vatandaşlar gelecekten endişe etmeye başladı. Ülkedeki yozlaşmaya karşı durmak çok zor. Herkesin birbirine bilendiği, çocukların tecavüze uğradığı, şehrin ortasında bombaların patladığı yerde insanlar endişeliler doğal olarak. Ama birşeyi unutuyorlar: Bizim hamurumuz bu topraktan mayalandı.
Biz de düşünmedik değil, yalan yok. Hayal kırıklıkları, insanların gergin ve duyarsız tavırları bize de zor geldiğinde zaman zaman biz de düşündük hayatımızı başka yerlerde yeniden kurmayı. Sonra da dedik ki kendimize: “Ben bu memleketin dışında yapamam”.

Beşinci pasaportumu kullanıyorum, çok ülke gezdim. Bu satırları okuduğunuza göre muhtemel ki çoğunuz da gezmiştir. Dünyada gezilecek çok yer var. Ama dünyanın hangi köşesine “memleketim” diyebilirsiniz?

Gidip yaşanır belki... Belki güzel bir iş buluruz, güzel bir ev alır, çoluk çocuğa başka ülkede karışırız. Ama buralı olmayı bırakamayız ki... Buranın tadını almışız bir kere, Türk olmayı, Türkiyeli olmayı bırakamayız, bırakamam.

Başka ülkelere gitsem de memleketin tadı damağımda kalır benim. Hiçbir günbatımını Nemrut’takine değişemem. Amalfi sahilleri güzel ama Datça’nın kokusunu unutamam. İstersem Ren Nehri’nde tura çıkayım, Kadıköy vapurunun keyfini bile alamam. İsviçre’nin Alpleri var belki ama Karadeniz yaylalarını görmüşken, ben oralarda mutlu olamam.

Tayland’ın sahilleri pırıl pırıl ama ben ilk defa Olimpos’ta sarhoş olmadım mı? Broadway’de gösteriler çok eğlenceli ama ben Şener Şen’in filmlerine gülerek büyümedim mi? Como Gölü’nde yaşam güzel ama heyecanlı bir gençken Orhan Veli’nin şiirlerini Bafa’nın kıyısında okumadım mı?

Almanya’da pretzel yesem canım yine İzmir gevreği isteyecek. Ne kadar güzel Roma dondurması yersem yiyeyim, bir Kahramanmaraş dondurması gibi olmayacak. En güzel Yunan Adası’nda en güzel ahtapotla en güzel uzoyu içeyim, babamla Aydın’da oturduğum keşkekli rakı sofrasının yerini tutmayacak.

Ailenizde, çevrenizde vardır illa ki yıllardır başka ülkelerde yaşayanlar. Görmüyor musunuz, Türkiye’de bir bomba patlayınca onların da yüreği en az sizinki kadar pırpır ediyor? Vücutları belki Avrupa’nın, Asya’nın bir köşesinde ama akılları, gönülleri misak-ı milli dışına çıkmıyor.

Sosyal medyada bir yorum yazıyorum, bir vatan evladı canını kaybetmiş, üzülüyorum. Hemen birileri yapıştırıyor: “Sen vatan hainisin!”. Başka bir sefer başka bir gence üzülüyorum, yazıyorum. Bu sefer öbür taraftan birisi yapıştırıyor: “Sen faşistsin, bak başka ölenler de var!”. “Eh...” diyorum, “...hakikaten ülkenin çivisi çıkmış. İnsanlar vicdanını, ahlakını, sağduyusunu kaybetmiş. Herkes siyasi kutuplarına çekilmiş, insan olmayı unutmuş, yaşanmaz artık burada!”. Diyorum ama bir türlü elim varmıyor işte.

İşte bu özlem, gitmeden memleket hasreti, her şeye rağmen beni burada tutuyor. Her olumsuzluğa rağmen, bütün zorluklara ve insanların bütün haksız çemkirmelerine rağmen burası yine de bizim memleketimiz. Nereye gidersek gidelim başka memleketli olamayız.

Ne diyor Konstantin Kavafis?

“...Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın. 
Bu kent peşini bırakmayacak. 
Aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın; 
Aynı evlerde kır düşecek saçlarına. 
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma…”