Güney Amerika'da İki Ay

Güney Amerika coğrafyasının büyüklüğü karşısında insan nasıl bir gezi programı yapacağını önceleri kestiremiyor. Tercihlerinizi belirlemek zorundasınız. Kendi kendimize sorduk: Neden Güney Amerika? Çünküleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1- Çünkü çok farklı bir kültür ve biz bu kültürü çok merak ediyoruz. O zaman gezi kültür ağırlıklı olacak.
2- Çünkü dünyanın çok farklı bir coğrafyasında en özel yerleri (Patagonya ve İguazu Şelaleleri gibi) görmek istiyorduk. O zaman bu doğal güzellikler saptanıp özel olarak gidilecek.
3- Çünkü, son yıllarda Güney Amerika’da birbiri ardına sosyalist hükümetler kurulmuştu ve oradaki yaşantıyı merak ediyorduk. O zaman gezimiz aynı zamanda sosyolojik gözlemler yapmamıza olanak vermeli.

Çünküleri topladığımızda baktık ki deniz-güneş-kum yok bunların içinde. Onu da biraz katabilmek için esnettik tabii programı. Sonuçta 2 aylık bir gezi çıktı karşımıza.

Yola çıkmadan önce ilk 15 günlük programımızı tam olarak yaptık, daha doğrusu Emine yaptı. Tüm uçak biletlerini, otel rezervasyonlarını internetten bizzat kendisi yaptı. Tabii bunları yapmadan önce sıkı bir çalışma dönemi geçirdi. Nerede, ne kadar kalmalı? Hangi yörede nereleri gezmeli? Rehber kitaplar alındı ve Emine hummalı bir araştırma safhası geçirdikten sonra gidiş tarihimiz ve ilk 15 gün tam olarak belli olmuştu. Sonrasını gittikten sonra orada belirledik.

CEP TELEFONU VE İNTERNET KULLANIMI
Güney Amerika’ya gideceklerin internet ve cep telefonu kullanımında pek sıkıntı yaşamayacakları müjdesini verebiliriz. Bir telefon şirketinin tarifesindeki internet ve konuşma paketinizi aynen tüm Güney Amerika’da kullanabiliyorsunuz.  Günlük sadece ilave 10 TL ödeyerek (şu anda galiba 13TL oldu) kendi tarife limitlerinizin tamamını yurt dışında kullanıyor olmak büyük avantaj.

BANKACILIK, DÖVİZ SİSTEMİ VE KREDİ KARTLARI
Ülkeden ülkeye küçük farklar olmasına rağmen bankacılık sistemi sorunsuz işliyor. Yalnız bankaların açılış-kapanış saatleri çok değişken olabiliyor. Amerikan Doları her ülkede geçiyor. Çoğu yerde dolar ile alışveriş bile yapabilirsiniz ama kur farkını fazladan ödemeyi göze almanız gerekebilir. Havaalanlarında döviz bozdurmayın. Buradaki değişim bürolarının kurları genelde düşük. Şehir merkezlerinde daha yüksek kurdan bozdurabilirsiniz. Paraların üstünde en ufak bir çizik ya da yırtık olsun, kesinlikle almıyorlar. Yanınızda temiz dolar bulundurun. Her yerde her kredi kartı geçmeyebiliyor. Kimi yerde sadece VİSA kabul ediyorlar. Kimisinde sadece Master Card. Kredi kartı kabul etmeyen epey işletmeyle karşılaştığımızı özellikle belirteyim. Kart kabul edip etmediklerini önceden sorun. Bazen kart kabul ediyoruz ama debit kart olursa diyorlar. Yani banka hesabından doğrudan para çeken kartı istiyorlar. Kredi kart kullanmayan 4 yıldızlı otelle bile karşılaştık. Tedbirli olmakta fayda var.

TURİZM SEKTÖRÜ
Genelde turizm sektörü ağır aksak işleyen bir yapıda. Halkın İngilizce bilgisi çok az. Brezilya’da Portekizce, diğer ülkelerde İspanyolca dışında anlaşmakta zorluk çekiyorsunuz. Gitmeden önce en azından birkaç kelimelik bir dağarcığa sahip olmakta fayda var. Turizm genellikle Güney Amerika içindeki turiste göre düzenlenmiş. İspanyolca veya Portekizce konuşan turist dışındakiler hep ikinci planda. Rehberler İspanyolca 10 dakika boyunca anlattığını, İngilizce iki cümlede kestirip atıyorlar. Yazılıdan daha çok sözlü olarak yürütülen bir turizm sektörü var. Tam olarak hiçbir yerde tur programı, broşürü, makbuzu, belgesi dört dörtlük değil. Çok zorlarsanız size bir broşür ve program veriyorlar. Çoğu yerde hiç basılı broşür olmadığı için mücadeleniz sonuçsuz kalıyor. Söylenilenler genellikle yerine getiriliyor, fakat dolandırıcısı da epey fazla. Örneğin bize lüks otobüs bileti olarak satılan, meğer berbat bir köy otobüsüymüş. Bu tür sahtekarlıklara karşı her zaman dikkatli olmak gerekiyor.  Bu nedenle büyük tur firmaları ile çalışmakta yarar var. Araba kiralamayı düşünenler, kesinlikle yerli firmalardan değil, uluslararası firmalardan kiralayın.

GÜVENLİK
Güney Amerika’nın çoğu yerinde güvenle dolaşabilirsiniz. Ancak büyük şehirlerde kapkaç ciddi bir problem. Tenha sokaklarda, özellikle akşamları gaspa da uğrayabilirsiniz. Tavsiyemiz, akşamları kalabalık ve turistin yoğun olduğu mekanları tercih edin. Turistik yerlerde mutlaka polis bulunuyor. Kapkaça karşı, Güney Amerika’ya ilk geldiğimiz Sao Paulo’dan itibaren her yerde uyarıldık. Tabii uyarılar doğru çıktı ve Emine’nin cep telefonunu kaptırdık. Telefonu da fotoğraf makinesini de mutlaka elinize bağlayarak dolaşın.

LATİN AMERİKA DEYİNCE EDUARDO GALEANO
Latin Amerika deyince, kıtayı özümsemek, yaşadıklarını öğrenmek için en doğru adres Eduardo Galeano. Uruguaylı gazeteci ve yazar Galeano, geride dev yapıtlar bırakarak 2015’te hayata gözlerini yumdu. En önemli yapıtı “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı kitabı. “Biz Hayır Diyoruz”, “Söz Mezbahası”, “Aynalar”, “Ateş Anıları Üçlemesi - Yaratılış, Yüzler ve Maskeler, Rüzgarın Yüzyılı”, Latin Amerika destanını yazdığı diğer kitapları. Latin Amerika’nın baştan sona tarihini romanlaştırarak anlattığı Ateş Anıları üçlemesi, Can Yayınları’ndan yayınlanmış ancak tükenmişti. Yazarın diğer kitaplarının yayıncısı olan Sel Yayınları bu yıl içinde üçlemeyi yayınlayacakmış. Hiçbir yerde bulamadığım bu üçlemenin yayınlanmasını dört gözle bekliyorum. Galeano’nun engin bilgisini aktardığı kitaplardan öğrendik Latin Amerika gerçeğini. Nasıl sömürüldüğünü, nasıl bir katliamdan geçirildiğini, gerçekten damarlarının nasıl kesildiğini…

KISA GÜNEY AMERİKA TARİHİ
Sömürü 1535 yılında İspanyolların Güney Amerika’ya ayak basmasıyla başlıyor. Ancak İspanyollar önce Bahamalar’a 1492 yılında gelmişler, sonrasında orta ve kuzey Amerika’yı istila etmişler, dolayısıyla epey deneyim kazanmışlardı. 1535 yılında Güney Amerika’da yaşayan yerlilerin dağılımı şöyleydi: Kıtanın en güneyinde, Patagonya yerlileri Yamanalar yaşamaktaydı. Biraz yukarıda, şimdiki Şili ve Arjantin bölgelerinde Selk’namlar vardı. Şili’nin orta bölgelerinde Mapuche’ler yaşamaktaydı. Brezilya’nın Amazon ormanları bölgesinde Amazon yerlileri değişik kabileler halinde yaşamaktaydılar. Ve tabii ki Güney Amerika’nın en büyük uygarlığı, 40.000 km²’lik bir alana yayılmış olan İnka İmparatorluğu vardı. Bugünkü Peru, Bolivya ve Ekvator’un tamamı ile, Kolombiya’nın bir kısmını, Arjantin ve Şili’nin kuzey bölgelerini, Brezilya’nın ormanlık bölgelerini kapsayan dev bir imparatorluktu. Orta Amerika’da Mayalar, kuzeyde Meksika bölgesinde Aztekler vardı. Okurlara önemli bir dipnot vermek gerek: O dönem Güney Amerika’da henüz yazı bulunmamıştı. Tüm Amerika kıtasında yazıyı kullanan sadece kuzeydeki Mayalardı. Aztek ve İnka gibi büyük uygarlıklar henüz yazıyla tanışmadıkları için bilgi ve kültürün yeni kuşaklara aktarılması sadece sözlü olabiliyordu. İnkalarda sayıları not almak için iplik düğümleme yöntemi geliştirilmiş ise de bu çok ilkel bir yöntemdi. Mezopotamya’da Sümerler tarafından M.Ö. 3200 yılında kullanılmaya başlanan yazının, buradan Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayıldığını biliyoruz. 4700 yıl sonra, M.S. 1500’lü yıllarda yazı ile tanışmamış toplumların ilerlemelerinin daha yavaş olmasına şaşmamak gerekir. Burada akla bir soru geliyor; Mezopotamya’da bulunan yazı, Afrika ve Avrupa’ya yayılıyor da Mayaların bulduğu yazı nasıl İnkalara ve Azteklere ulaşamıyordu? Bu soruya, Prof. Geret Diamond, aşağıda linkini verdiğim belgeselde şöyle bir açıklama getiriyor. Mezopotamya’dan Afrika ve Avrupa’ya yayılma sırasında, insanlar aynı enlemler içinde seyahat ettikleri için, aynı iklim ve gün uzunluğunu kullanabiliyorlardı. Bu sayede insanlar engellerle karşılaşmadan seyahat edebiliyorlardı. Amerika kıtasında ise kuzeyden güneye, farklı iklim koşulları ve gün uzunluklarını kullanarak seyahat etmek gerekiyordu. Bu durum, insanları, alıştıkları tarım ve sulama yöntemlerini tamamen değiştirmeye zorluyor ve doğal olarak çok sınırlıyordu.

İspanyolların, Francisco Pizzarro önderliğinde, 168 (bazı kaynaklarda 177) kişilik bir askeri birlikle (çoğu profesyonel asker de değilmiş) sadece birkaç ay içinde tüm İNKA İmparatorluğu’na son verdiğini yazıyor kaynaklar. Bu gerçekten inanılması zor olayın birkaç sebebi var tabii. Birincisi ateşli silahlar, ikincisi çelik endüstrisi, üçüncüsü İnkalar’da sadece lama olması, İspanyollarda ise atın avantajları ve dördüncüsü çiçek hastalığı. Bu dört etmenin birleşmesiyle birkaç yıl içinde bütün kıta tamamen İspanyol kontrolüne geçmiş. Yağma, katliam ve sömürünün en ağır örnekleri yaşanmış. İspanyolların kıtaya taşıdığı çiçek hastalığı virüsü de işlerini kolaylaştırmış. Yüzbinlerce yerli bu salgın hastalıktan dolayı ölmüş. O tarihteki toplam nüfusun tam bir bilgisi olmamakla birlikte ölen yerli nüfusun 100 milyon olduğunu yazıyor kaynaklar. Köle olarak çalıştıracak insan kalmayınca Afrika’dan köle taşınmaya başlanmış.

Bir National Geographic belgeseli olan Tüfek, Çelik ve Çiçek’te konuyu derinlemesine inceleyen bilim adamı Geret Diamond önce su soruyu soruyor: Nasıl oldu da büyük İnka İmparatorluğu 168 İspanyol tarafından yok edildi? Neden İnkalar değil de İspanyollar kazandı? Vardığı sonuç bunun temel sebebinin coğrafya olduğu. Tavsiye ederim, bu belgesel izlenmeli.

TORDESİLLAS ANLAŞMASI
Bütün kıta İspanyol kontrolünde derken yanlış bir ifade kullanmayalım, Güney Amerika’nın doğusunda, şimdiki Brezilya’da Portekiz egemenliği varmış. Tüm kıta İspanyol egemenliğindeyken Portekizliler nasıl Brezilya’ya hakim olmuşlar? Bu aslında ilginç bir konu. Papa’nın önayak olduğu Tordesillas Anlaşması’yla gerçekleşiyor bu durum. Bu anlaşmaya gelmeden önce İspanya’nın tarihine de bakmak gerekiyor. İber Yarımadası, 700’lü yıllardan itibaren güneyden Cebelitarık Boğazı’nı geçerek yarımadaya ulaşan Endülüs Emevileri’nin istilasına uğruyor. Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine önemli bir darbedir bu durum. 1200’lere gelindiğinde, hıristiyanlığı yaymakla görevli haçlı ordularının en önemli düşmanı Emeviler olmuştu. 400 yıl boyunca İber Yarımadası’nı egemenlikleri altında bulunduran Emeviler 1200’lerin sonunda sadece Granada’ya sahip çıkabilmişlerdi. İspanya’daki krallıklar giderek birleşmeye başladılar. Kastilya kraliçesi İsabel’in Aragon Kralı II. Fernando ile 1469’da evlenmesi İspanya’daki krallıkları birleştirdi ve Emevilerin üzerine yürümeye olanak sağladı. 1492’de emeviler yenildi ve İber Yarımadası’ndan büyük göç başladı. Çünkü, İspanya Krallığı, kilisenin emriyle, müslümanlarla birlikte yahudilerin de gönderilmesine karar vermişti. Yahudilerin Osmanlı topraklarına büyük göçü 1492’de bu nedenle olmuştu. 1492’de büyük bir zafer kazanan İspanyolların kraliçesi İsabel, engin denizlere açılmak için ne zamandır kendisinin sponsorluğunu isteyen Cenovalı Cristoph Colomb isimli kaptanı artık geri çevirmeyecektir. Cristopf Colomb’un Hindistan’ı bulmak amacıyla çıkacağı büyük sefer İspanya adına olacaktı. Colomb, çıktığı seferde Bahamalar’a ulaşır ama Amerika kıtasına çok yaklaştığının farkında değildir. Dönüşünde, Portekizlilerin de prens İnfante Henrique’in desteğiyle büyük kaptanlar Vasco de Gama ve Pedro Alvares Kabral sayesinde Madeira ve Azor adalarını fethettiğini öğrenir. Artık denizlerde bir İspanyol-Portekiz savaşı kaçınılmaz görünmektedir. İşte bu noktada devreye Papa girer. İki hıristiyan devletin çarpışması bir dünya felaketine yol açabilir diye düşünür. Doğuda İstanbul’un düşmesi, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması akabinde böyle bir savaş hıristiyanlığın sonu olabilir. Papa bu nedenle iki ülkeyi bir anlaşma çerçevesinde uzlaştırır. Madrid’in kızey batısındaki Tordesillas kentinde 1494 yılında imzalanan bu sözleşmeye göre Cape Verde adalarının 100 fersah batısı İspanyollara, doğusu Portekizlilere ait olacaktı. Bir yıl sonra Portekizlilerin itirazı ile sınır 370 fersaha çıkarıldı. İşte anlaşmada bu sınır kaydırılması sayesinde Brezilya Portekizlilerin oldu. İlk ve sonraki sınırlar şöyleydi:


TORDESILLAS ANLAŞMASI UYARINCA ÇİZİLEN İLK VE SONRAKİ SINIR

KEŞİF NE DEMEKTİR?
Bir şeyin ilk defa bulunması, var olduğu bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılmasıdır keşif.
Amerika kıtasının “keşfi” lafı sık kullanılıyor. Sanki orada hiç insan yaşamıyordu da ilk insanın ayak basması yani keşfi 1492’de olmuş gibi. Bu tamamen bir illüzyon. Keşif falan yok aslında. Orada yüzyıllardır yaşayan insanlar var aslında. İlk insanlar buzulların erimesiyle Bering Boğazı’ndan Amerika’ya geçmişler. Sonraları İskandinav öncüler Gröndland ve Kanada topraklarına yerleşmişler. Güney Amerika’nın Avrupalılar tarafından keşfi ya da farkedilmesi dense daha doğru olacak. Bu aslında, oradaki insanları insandan saymamaktır. Yüzyıllardır yaşanan bir gerçeğin bilinçaltımıza yansıyan bir kabulüdür bu aslında. Avrupalılar Amerika kıtasında yaşayan yerlileri insandan saymadıkları için (aynı şeyi Afrika’da yaşayanlar için de söyleyebiliriz) yüzyıllarca köleleştirdiler. Yetmedi Afrika’dan köle taşıdılar yıllarca.

İspanyollar, aslında hıristiyanlığın bir neferi olarak görüyorlardı kendilerini. Papa böyle bir görünüm vermişti ve her birliğe bir misyoner gönderilmesine özellikle dikkat ediliyordu. Yerliler Pagan dinine inanıyorlardı. Çok ilginçtir, bazı topluluklar Şaman dinine bağlıydılar. Peki orta Asya’ya özgü olan Şaman dini Amerika’ya nasıl gelmişti? Bilim adamları, Orta Asya’dan göç ile birlikte, Şamanların Bering Boğazı’nı aşarak Amerika kıtasına geldiğini söylüyorlar. Tüm Şaman gelenekleri, ritüelleri birçok yerli kabile tarafından kusursuz olarak uygulanagelmiş. İspanyollar da zaten bu yüzden yağma ve yıkımın dozunu kaçırmışlar. Hıristiyanlık dışındaki tüm dinleri yeryüzünden silmek amacıyla kültürel ne varsa hepsini yakıp yıkmışlar. Hıristiyanlığı kabul edenlerin canı bağışlanmış, aksi durumda ya öldürülmüş, ya da köle olarak madenlerde çalıştırılmış. Kurulan kentlerde ilk önce devasa bir kilise ya da katedral inşa etmişler. Bu tabi yerliler üzerinde muazzam bir baskı ve onları küçültme etkisi yaratmış. Şimdi tüm Güney Amerika’nın büyük çoğunluğunun hıristiyan olduğu göz önünde bulundurulursa uygulanan baskı ve şiddetin sonuca ulaştığını söyleyebiliriz.

MADENLER, YAĞMA, YIKIM, TALAN, KIYIM…
Kıtada hakimiyeti sağlayan İspanyolların ilk isteği verimli madenleri bulmak olmuş. Bulmuşlar da… Şu anda Bolivya topraklarında bulunan Potosi kentinde dünyanın en büyük gümüş kaynaklarına rastlamışlar. Bir anda Potosi, Güney Amerika’nın en büyük kenti olmuş. 1573 sayımında Potosi’nin nüfusu 120.000 imiş. Bu nüfus, Londra ile aynı, Roma, Madrid, Sevilla ve Paris’ten daha fazlaymış. İnanılmaz bir zenginlik akmaya başlamış İspanya’ya. Potosi’deki atların nalları bile gümüştenmiş o zamanlarda.

Karl Marx Kapital’in birinci cildinin üçüncü bölümünde şöyle der: “Amerika’daki altın ve gümüş madenlerinin keşfi, yerli nüfusun köleleştirilip maden ocaklarında zorla çalıştırılması, Doğu Hint adalarının fetih ve yağmalamasının başlaması, Afrika kıtasının bir zenci avı alanı haline getirilmesi… Bütün bunlar, kapitalist üretim çağını haber veren olgulardır ve ilk birikim döneminin temel etkenlerini meydana getirirler.” Evet kapitalin yani sermayenin ilk birikimleri Amerika kıtasında başlar. Ancak bu sancılı başlayış tek taraflıdır. Sermayeyi sadece Avrupa sağlar. Avrupalıların Amerika kıtasında yerli ortakları olmamıştır.

Galeano, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” (LAKD) kitabında; “Dünyamızın ekonomik evriminde yeni bir tarihsel aşamanın oluşmasını ta ortaçağdan beri mümkün kılan ilk sermaye birikimini sağlayan en önemli etken, gerçekten de iç ve dış yağma olmuştur” der (s.49). Galeano ekonomist Ernest Mandel’in  kitabından da alıntı yapar. Mandel, Avrupa’ya aktarılan sermayenin büyüklüğünü anlattıktan sonra, bu muazzam sermaye toplamının Avrupa’da yatırımlar bakımından son derece elverişli bir iklim yarattığını, “teşebbüs ruhu”nu canlandırdığını ve sanayi devrimine büyük bir atılım kazandıran yapımevlerinin kuruluşunu mümkün kıldığını vurgular ve şöyle der; “Ama aynı zamanda, uluslararası zenginliğin sadece Avrupa yararına gerçekleşen bu büyük çaplı tekelleşmesi, yağmaya uğrayan ülkelerin bir sanayi sermayesi birikimi sağlamalarına engel olmuştur.”

İspanya Kralı II. Felipe, 1581’de Guadalajara Audencia’sının (yargısal ve idari kurullar) önünde, Latin Amerika yerlilerinin üçte birinin öldürüldüğünü, sağ kalanların da kendilerini, ölülerinin bedelini ödemek zorunda hissettiklerini açıklıyordu. Kral, yerlilerin alınıp satıldığını ve evlerinin olmadığını ekliyor, annelerin, madenden kurtarmak için çocuklarını öldürdüğünü belirtiyordu (LAKD, Galeano, s. 61 – John Collier, The Indians of America)

Bu yağma, talan ve kıyım 300 yıl boyunca sürer. Tabii ayaklanmalar, isyanlar görülür. Tupac Amaru önderliğinde başlatılan isyan binlerce yerlinin katılımı ile büyür. Köleliği yasakladığını ilan eder Tupac Amaru. 1781’de (şu anda Peru sınırları içindeki) Cuzco’yu kuşatır. Giderek önemli hale gelen bu ayaklanma, en yakın adamının Tupac Amaru’yu ihbar etmesi nedeniyle yakalanıp Cusco Meydanı’nda başının vurulması ile sona erecektir.

BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİ
19. Yüzyılın başlarında bağımsızlık hareketleri başlar. Bu hareketlerin birkaç önderi vardır. Simon Bolivar, Jose de San Martin, Bernardo O’Higgins. Bu üç liderin başını çektiği birlikler neredeyse tüm Güney Amerika’nın kurtuluşunu sağlar. Bu hareketlerde bir ulus bilinci aramamak lazımdır. İspanya’nın Napolyon işgaline uğradığı ve kardeşi tarafından yönetilmeye başlandığı 1808 yılı, Güney Amerika’nın bağımsızlık fitilini ateşlemiştir. Şili’nin bağımsızlığını sağlayan Jose de San Martin aslen Arjantinlidir. Arjantin’in bağımsızlığı için de mücadele etmiştir. Fakat Arjantin kadar diğer ülkelerin de kahramanı olmuştur. Simon Bolivar, Bolivya’nın bağımsızlığındaki en önemli kişidir. Zaten ülkeye onun adı verilmiştir. Ama gelgelelim Bolivar Venezuellalıdır. Güney Amerika’da ulus bilincinin çok gelişmiş olmasını beklemeyin. Aslında Güney Amerika halkları, yüzyıllarca yaşadıkları ırkçılığa duydukları tepki nedeniyle, kendi içlerinde ulus özelliklerini öne çıkartmayı reddediyorlar. Bu durumun en yakın örneği Peru’da yaşanıyor. Peru’da bir Japon, Alberto Fujimori 1990-2000 yılları arası 10 yıl boyunca devlet başkanlığı görevini üstlendi. İnsan haklarını ihlal, rüşvet ve yolsuzluktan hapiste yatmasına rağmen kızı Keiko Fujimori, bu günlerde yapılacak seçimlerin en kuvvetli adayı. Alberto Fujimori’nin ilk kazandığı 1990 seçimlerinde rakibinin, Peru’nun en büyük yazarı Maria Vargas Llosa olduğunu düşününce Güney Amerika halklarının yabancı – yerli ayırımı yapmadığını daha iyi anlıyor insan. Bolivya’da saf yerli Evo Morales’in seçilmesinde de yerli olmasından daha ziyade güvenilir olmasının önemli olduğu söyleniyor.

BAĞIMSIZ ÜLKELERİN ABD ESARETİ
19. Yüzyılda bağımsızlığına kavuşan ülkeler, ekonomik sıkıntılarla mücadele ederken, ister istemez ABD’nin boyunduruğu altına girdiler. Hemen tüm Güney Amerika ülkelerinde kukla hükümetler veya faşist cuntalar işbaşına geçti. Uzun yıllar boyunca demokrasiden ve insan haklarından uzak yaşayan Güney Amerika halklarında ilk demokrasi ışığı Şili’de yandı. 1970 yılında sosyalist Salvador Allende seçimi kazandı. Ancak ABD, Vietnam bozgunundan sonra, arka bahçesinde başka sorun istemiyordu. Bir CİA darbesiyle 1973 yılında Allende’yi devirip general Pinochet’yi başa geçirdi. Sonuçta, yakın zamana kadar hiçbir Güney Amerika ülkesi ABD’den bağımsız bir politika geliştiremiyordu. Venezüella’da Hugo Chavez 1998 yılında seçimi kazandı. Brezilya’da 2002 yılında sol siyasetçi Lula Da Silva’nın seçimi kazanmasıyla Güney Amerika’da yeni bir dönem başladı. Bu iki ülke Güney Amerika’nın en önemli ekonomileriydi. Arjantin’de sosyal demokrat Kirshner kazandı. Ekvator seçimlerini 2006 yılında sol aday Rafael Correa kazandı. Ülkeler teker teker ABD boyunduruğundan kurtulmaya başladı. Ancak ekonomik gelişimlerini sağlamaları epey zaman alacaktır. Çünkü tüm Latin Amerika’nın damarları zamanında birçok noktadan kesilmiştir. Damarların tekrar dikilmesi, ülkenin her noktasına kan akışının sağlanması, yoksulluğun ortadan kaldırılması uzun ve meşakkatli bir yol olacaktır.

GEZİNİN ÖZETİ
Gezimiz tam 57 gün sürmüş. 6 ülke gezmişiz; Brezilya, Arjantin, Uruguay, Şili, Peru ve Bolivya.
25 şehir gezmişiz:
1. Sao Paulo – Brezilya
2. Rio de Janeiro – Brezilya
3. Foz de Iguazu – Brezilya
4. Ushuaia – Arjantin
5. El Calafate – Arjantin
6. El Chanten – Arjantin
7. Buenos Aires – Arjantin
8. Colonia del Sacramento – Uruguay
9. Punta del Este – Uruguay
10. Montevideo – Uruguay
11. Cordoba – Arjantin
12. Alta Gracia – Arjantin
13. Santiago de Chili – Şili
14. Valparaiso – Şili
15. Vina del Mar – Şili
16. Arequipa – Peru
17. Puno – Peru
18. Copacabana – Bolivya
19. La Paz – Bolivya
20. Uyuni – Bolivya
21. Sucre – Bolivya
22. Cusco – Peru
23. Ollaytaytanbo – Peru
24. Aguas Calientes – Peru
25. Lima – Peru
Toplam 23 uçak yolculuğu, 10 otobüs ve 2 feribot yolculuğu yapmışız.
Gezimizin detaylı haritasına şu linkten ulaşabilirsiniz. 
Haritada virgül işaretleri gidilen şehirleri göstermektedir. Büyültüp küçültebilirsiniz. Kırmızı çizgilerin üstüne tıklarsanız, seyahatin türü ve süresi hakkında bilgi alabilirsiniz.

Gezi yazılarımıza, 1. bölümde Sao Paulo ile başlayacağız. Keyifli okumalar…

https://rotayol.com/2016/06/03/guney-amerika-gezisi-hazirligi-ve-gezinin...