Trakya bölgesinin belki de en çok dikkat çeken illerinden bir tanesi Tekirdağ’dır. Gerek coğrafi özellikleri gerekse turistik alanları ile kendisine has bir dokusunun olduğunu söylemek gerekiyor. Güneydoğu sınırı Marmara Denizi ile çevrili olan Tekirdağ Karadeniz’le de bağlantılıdır. Bu sebeple farklı bölgelerden Tekirdağ ve çevresine günü birlik geziler sıklıkla yapılmaktadır. İstanbul, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale ile komşudur. Göçler dolayısıyla ticaret bu bölgede geliştiğinden farklı kültürlerinden etkiler görülmektedir. Tekirdağ’da hem doğal hem de kültürel miras bakımından görülmesi gereken pek çok yer bulunuyor. Hem yurt içi hem de yurtdışından pek çok turist bu bölgeye senenin belirli zamanlarında ziyarette bulunuyor. İstanbul gibi büyük şehirlerden biraz kafa dinlemek, doğa ile buluşmak adına pek çok yerli turist bu bölgeye akın ediyor. Şimdi özellikle corona virüsünden hepimizin bunaldığı bu dönemde Tekirdağ ve çevresinde gezip görülmeye değen yerleri teker teker ele alalım…
Hora Feneri
Tekirdağ’ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden bir tanesi hiç şüphesiz Hora Feneri’dir. Şarköy ilçesine sadece 20 km mesafede bulunuyor. Yapımı ise 1861’e dayanıyor. Fransız müteahhitler tarafından yapılan Hora Feneri zamanında Abdülmecit tarafından Fransa'dan özel olarak getirtilmiş malzemeler kullanılarak yapılmıştır. Bu fener geceleri Marmara Denizi'nden geçen gemilere yol göstermesi maksadıyla inşa edilmiştir. Yüksekliği 25 metre olan fenerim deniz seviyesinden yüksekliği ise 50 metredir. İlk zamanlar fitilli gaz yağı lambası kullanılan yapıda daha sonraları elektriğe geçilmiştir. Fenerin duruşu ve manzarası hem yerli hem de yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir. Özellikle İstanbul’a yakın olması nedeniyle bu muhteşem fenerin çok sık yurt içi ziyaretçisi olmaktadır. İlk kurulduğundan bu yana tek bir aile tarafından çalıştırılmakta olan fener günümüzde ziyarete kapatılmış durumdadır. Ancak elbette fenerin manzarası görülmeye değerdir.
Fenerin kendi etrafında tam olarak bir dönüşü 20 saniyede tamamlanmaktadır. Bu dönüşler esnasında ise dört kez ışık ikazı yanmaktadır. Bu meşhur fener ayrıca pek çok film ve diziye de konu olmuştur. İstanbul’a yakın olması ve doğal güzellikleri barındırması sebebi ile yapımcılar bu bölgeye akın etmektedir. Hora Feneri, karşıdan bakıldığında yüksek bir tepede konumlanmaktadır. Tıpkı diğer fenerler gibi Osmanlı döneminde kaptanların seyir rotası bu fener ile belirlenmekteydi. Günümüzde de hala kaptanlar için bir yön belirleyicidir. Fener 150 yıldır hala ayakta durmaktadır. Hoşköy mahallesine ise farklı bir hava kazandırmaktadır. Hoşköy mahallesi özellikle sakin ve huzurlu bir tatil arayanlar için en ideal yerlerden birisidir. Belde olarak da ülkemizdeki en çok rağbet gören ve öne çıkan beldelerden bir tanesi olarak bilinmektedir.
Şarköy Sahili
Yaz mevsiminin en çok ilgi gören bölgelerinden bir tanesi de Şarköy Sahili oluyor. Marmara Bölgesi’nde denize girmek isteyenlerin en sık uğrak noktalarından bir tanesi olarak biliniyor. Hem denizi hem sahili hem de gece hayatı olarak Şarköy ziyaretçilerini oldukça memnun eden bir yer. Ayrıca yamaç paraşütü ve rüzgâr sörfü gibi sporlara da imkân tanıyor. Şarköy’de Akdeniz ve Karadeniz iklim tipi görülmektedir. Yazları oldukça sıcak ve kurak geçerken kışlar serin olmaktadır.
Denizi oldukça temiz olmakla beraber tesisleri ve gezilip, görülecek yerleri ile Trakya’nın en gözde bölgelerinden bir tanesi oluyor. Ziyaretçiler için pek çok konaklama seçeneği de mevcut. Lüks otellerin yanı sıra nispeten daha uygun olan hostel ve pansiyonlar da hizmet veriyor. Son yıllarda iyice gelişen Şarköy ilkbahar ve yaz aylarında yoğun ziyaretçi akınına uğruyor.
Uçmakdere
Ganos Dağları eteklerinde yapılacak 20 km’lik bir yolculuk ile ulaşılan Uçmakdere özellikle yamaç paraşütü tutkunlarının bir numaralı uğrak noktalarından. Uçmakdere’ye varmak için Kumbağ üzerinden Ganos Dağları eteklerine ulaşmak gerekiyor. Bu yolculuk sırasında muhteşem manzaranın tadını çıkarmak da mümkün oluyor. Özellikle Marmara Denizi’ne yukarıdan bakmak mutlaka deneyimlenmesi gereken bir tecrübe. Yollar bol dönemeçli olmakla birlikte yol boyunca Marmara adası ve Hayırsız ada ile karşılaşmak mümkün oluyor. Özel aracınızla bölgeye ulaşabileceğiniz gibi araç kiralayarak ya da otobüs firmalarından bir tanesi ile de seyahat etmeniz mümkündür.
Hem maviye hem de yeşile doyabileceğiniz bu yer sizlere adeta sadece resimlerde görebileceğiniz bir manzarayı sunuyor. Eğer yamaç paraşütü tutkunuysanız ya da yamaç paraşütüne yeni başlamak istiyorsanız buradaki yamaç paraşütü kulübünden destek alabilirsiniz. Paraşütün iniş alanında göz dolduran bir sahil şeridi mevcut. Eğer konaklamak isterseniz burada Marmara Adası manzaralı kamplarda konaklamanız mümkün. Köy ise adeta yeşil vadinin içerisinde gizlenmiş bir şekilde duruyor. Denizi ile yeşili ile turistlerin en çok ilgi gösterdiği bölgelerden bir tanesi.
Uçmakdere’ye ziyarete gelenler karşılaştıkları doğal güzellik ile büyüleniyor. Ganos Dağları'nın yeşili ve Marmara Denizi'nin mavisini bir arada görmeye değer. Yürüyüş yapma ya da paraşütle gökyüzünde buluşmak isteyenlerin en sık uğradığı yerlerin başında geliyor. Doğa ile buluşmuşken meşhur organik kahvaltının da tadına bakmak gerekiyor. Sabahları organik ürünlerle kahvaltı sunan pek çok işletme bulunuyor. İl merkezine yakın oluşu ise bu yeri daha cazip bir hale getiriyor.
Kumbağ
Çam ormanları ile deniz manzarasını buluşturan Kumbağ, Tekirdağ’ın en çok rağbet gören bölgelerinden bir tanesidir. Antik dönem liman yerleşimlerinden Barbaros ile komşu durumdadır. Trakya bölgesindeki ziyaretçiler genellikle bu güzergâhtan Kumbağ’a ulaşmaktadırlar. Şarköy üzerinden sahil yolu kullanılarak da bölgeye varmak mümkündür. Rumların zamanında bölgenin adı Kumbos idi. Ancak sonrasında Müslüman halkın yoğunluğu ile ismi Kumbağ olarak değiştirilmiştir. Bölgede tarımcılık, bağcılık, meyvecilik meşhurdur. Kumbağ yaz turizmi açısından oldukça renklidir. Deniz, kum ve güneş üçlüsü turistlerin beklentilerini boşa çıkarmamaktadır. Ayrıca Kumbağ’da gece hayatı da oldukça hızlıdır. Pek çok kafe, bar ve restoran mevcuttur. Kumbağ’a uğrayanlar oldukça memnun bir şekilde ayrılmaktadırlar. Kumbağ’ın turizmi bir gelir kapısı olarak görmeye başlaması ise 15-20 yıllık bir döneme yayılıyor. Bu duruma beldede yer alan tesislerin artışı önemli bir yer tutuyor. Sürekli olarak artan konaklama ve tesis alanları ile Kumbağ dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.
Yaz aylarının yanı sıra özellikle hafta sonu gezisine çıkanlar için en ideal uğrak yerlerdendir. Marmara kıyıları ile Ekinlik ve Avşa Adaları, Marmara Adası ile karşı kıyıdaki Kapıdağ Yarımadası’nın manzaraları görülesidir. Rumlar döneminden kalan özgün mimarilerden pek eser kalmamış olsa da ara sokaklarda birtakım yapılar dikkat çekmektedir. Özellikle Rumlardan kalma taş şaraphane binası mutlaka ziyaret edilmelidir. Bölge doğa yürüyüşü ve fotoğraf tutkunları için biçilmiş kaftandır. Merkezden başlayarak Ganos Dağları’nın sırtları boyunca yapılan doğa yürüyüşleri meşhurdur. Bu doğa yürüyüşleri Yeniköy’de noktalanırdı. Yeniköy ise Tekirdağ’da turizm açısından hareketli bir diğer bölge konumunda. Özellikle yamaç paraşütçülerinin sıklıkla uğradığı yerlerden. Yamaç paraşütü yapmak isteyenler Yeniköy’e mutlaka uğramalılar. Kumbağ’ın hemen dibindeki Naip Köyü ise geleneksel Kiraz Festivali’ne ev sahipliği yapmaktadır. Bölgeye gelenler bu köyü ziyaret ederek kiraz bahçelerini dolaşıyor ve kır bahçelerinde bölgeye özgü lezzetlerden tadabiliyor. Bölgenin ayrıca kuzu-oğlak çevirmesi de meşhurdur.
Çamlıköy Kastro Plajı
Tekirdağ, Saray ilçesinde yer alan Çamlıköy, Karadeniz kıyılarında bulunur. Çamlıköy özellikle Tekirdağ ve çevresinde denize girmek isteyenler için en ideal alternatiflerden bir tanesi. Hem yemyeşil Karadeniz ormanlarını hem de gölü ile tatilcilerin en sık uğrak noktalarından oluyor. Tabiat parkı ile birlikte geniş bir plaja da sahip. İlk zamanlar plajın adı Kastro idi ancak günümüzde Çamlıköy Plajı olarak bilinmektedir. Bir tarafında göz alabildiğine geniş ağaçlık alan diğer tarafta ise berrak renkli bir göl bulunuyor. Plaj, Saray ilçesine 15 km’lik bir mesafede yer alıyor. Yani ulaşım oldukça kolay. Bölgeye kendi aracınızla ulaşabileceğiniz gibi otobüslerle de ulaşım mümkündür. Bölgede piknik yapmak isteyenler için piknik alanı bulunuyor. Konaklamak isteyenler için ise bölgede pek çok alternatif konaklama seçeneği bulunuyor. Aşırı kalabalık görülmediğinden özellikle sakin ve doğa ile baş başa kalacak bir yer arayanlar için en ideal alanlardan bir tanesi. Kamp tutkunları için ise çadırlarını kurabilecekleri kamp alanları yer alıyor. Kastro bölgesini ziyaret etmek için en ideal aylar Mayıs ve Eylül ayları olarak lanse ediliyor. Özellikle Eylül ayında kumsalda yetişen kum zambaklarını da görmek mümkün oluyor. Zaten bu dönemde gidildiğinde kumsalda kokusunu duymamak elde olmuyor. Kastro Plajı ortamala 2500 metre boyunca uzanmaktadır. Tekirdağ ile Karadeniz’in tek kıyısı da yine burasıdır. Çilingöz ve Kıyıköy arasında bulunmaktadır. İstanbul ile Kastro arası ise 160 km mesafededir.
Kastro’da yapılabilecek pek çok şey bulunuyor. Yüzmek, balık tutmak, piknik yapmak, deniz bisikletine binmek ya da ormanda yürüyüş yapmak gibi. Hemen herkesin zevkine hitap edecek bir aktivite bulmak mümkündür. Karadeniz suları biraz tekinsiz olduğundan yüzmek isteyenlerin cankurtaranın olup olmadığını kontrol etmesi önerilmektedir. Ormanda yürüyüş esnasında kaybolmamak adına bölgeyi bilen biri ile yürüyüşe çıkılması tavsiye edilmektedir. Bahçeköy deresinden ormanın derinliklerine doğru deniz bisikleti kiralayarak gezmek mümkün. Deniz bisikleti ile yapılacak keyifli yolculukta deniz kaplumbağalarına rastlamak da mümkün oluyor. Bahçeköy deresi Tekirdağ ve Kırklareli sınırını da oluşturması ile biliniyor.
Çorlu Kalesi
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde bulunan Çorlu Kalesi’nin VI. Yüzyıldan günümüze kadar geldiği düşünülmektedir. Kale, Bizans döneminde yapılmış olmakla beraber hem batı hem de doğu yakası dere yatakları ile çevrelenmiştir. Kalenin sur duvarları yuvarlak kuleler ile desteklenmiştir. Temeli ise kesme taşlarla oturtulmuştur. Tarihi eser olarak kalenin tescili 19 Ekim 1990 yılında Edirne Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun kararıyla olmuştur. Bu tarihte ikinci derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir. Ancak 1993 yılında yeniden değerlendirilmiş ve birinci derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilerek kazı ve çalışmalara yasak getirilmiştir. Yapılan çalışmalar kalenin 3 bin yıllık bir tarihini gözler önüne sermektedir.
Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun önemli askeri merkezlerinden biri olduğu bilinmektedir. Hem İstanbul’u korumak hem de Trakya’nın kontrolünü sağlamak amacı ile merkezi bir yere konumlanmıştır. Kale, Trakya’da Roma İmparatorluğu tarafından yapılan kale ve sur sisteminin bir parçasıydı. Osmanlı devletinin kuşatmasından sonra ise 1. Murat tarafından yıktırılmıştır. Kalenin yeniden Bizans imparatorluğu tarafına geçmesini engellemek adına her bir alanı özellikle yıkılmıştır. Kale, Tekirdağ bölgesini ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden bir tanesi.