Yunan Adası - Türk Sahili Çekişmesi

Yeni bir tartışma değil ama son dönemde alevlendi. Bodrum’da, Çeşme’de yüksek fiyat ödemekten şikayet edenler Yunan Adaları’nda daha ucuza yaptığı keyifli tatilden mutluluğunu bir ibret hikayesi olarak anlatırken başını küçük turizm işletmecilerinin çektiği başka bir kesim ise Türkiye’deki hizmet ve ürün kalitesinin Yunanistan’da bahsedilen mekanlarda olmadığı gibi başka bir görüş getiriyor.

Bu polemiğin turizmimize faydası olacağına inansaydım seve seve bir parçası olurdum. Ancak iş bir tarafta karalama kampanyalarına, diğer tarafta ise inkara dönmüş olduğu için bu yorumlara girmek istemiyorum.

Benim söyleyeceğim iki şey var, biri turistik işletmecilerimize, diğeri de tatil yapan vatandaşlarımıza.

Geleneksel olarak Türkiye ekonomisinin üç tane T’si var: Tekstil, tarım, turizm. Tekstil ve tarımdaki durum malum, burada girmek istemiyorum. Hepimiz aynı sektördeyiz, bu gemi batarsa beraber batarız. O yüzden sözlerimi tüm ülkeyi düşünen bir dostun tavsiyesi olarak dinleyin lütfen.

Turistik işletmecilerimize

Sevgili turistik işletmeci dostlarım, kabul edin ya da etmeyin serbest piyasada rekabet içindesiniz. Sadece ÇeşmeAyvalık’la, Bodrum Antalya’yla rekabet etmiyor, tüm turistik beldeler olarak başta yakın coğrafyalar olmak üzere tüm dünyadaki tatil alternatifleriyle rekabet ediyorsunuz. Zaten bütçesi kısıtlı olan tatilcileri daha ucuz ve kaliteli alternatifler buluyor diye eleştirmek; hatta vatan haini ilan etmeye varan sertlikte konuşmak bu olayı çözmez. Serbest piyasanın kuralıdır, Türk turizmcisinin üzerinde müşterisini dinlemek ve onun gerçekten ne demek istediğini anlamak sorumluluğu var.

Tatilci adam Yunan adasında kocaman bir balık tabağına 12 Euro verip de, tatlı müziklerle hoş bir ortam içinde ailece akşam yemeği yerken bizim sahil beldelerimizde kolundan tutup içeri çekiştiren laubali garsonlar yarı büyüklükte aynı balığı 50 liraya önüne atarsa o müşteri de Yunan Adası’nı tercih eder, iki kere iki dört.

Burada işletmecilerimize büyük bir sorumluluk düşüyor. Kaliteli hizmet sunan ve haliyle karşılığını bekleyen saygın işletmelerin de bu eleştiri yağmurunda haksızlığa uğramaması için öncelikle müşteriyi dinlemek ve mutsuzluğun kaynağını gerçekten anlamak gerekiyor.

Tatil yapan vatandaşlarımıza

Romalı filozof Publilius Syrus’un bir lafı var, üstelik de kapitalizmin icadından yıllar önce söylenmiş: “Bir malın fiyatı, alıcısının ödediği tutardır”. Bir malın fiyatı yüksek de olabilir, düşük de olabilir. Bazısı öyle bir üründür ki en yüksek fiyatı hak eder, bazısı da çok ucuz olmasına rağmen hiç bir işe yaramaz.

Gerek kaldığınız otelin tesis kalitesi, gerekse de yediğiniz yemeklerin porsiyon boyu elbette ki bir tatilde paranızın karşılığının kalitesini ölçecek önemli araçlar. Ve katılıyorum ki Yunan adalarında bu açıdan yakalanabilen fiyat-kalite dengesi Türkiye’nin her yerinde kolay kolay bulunamayabiliyor.

Yalnız dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum. Fark edin ya da etmeyin Türkiye’de hayat pahalılaşmaya başladı. Eskiden yurtdışında yaşam daha pahalı gelirken şimdi tersi olmaya başladı.

Çiftçinin belinin büküldüğü, tarımın aracı tüccarların yüksek kar marjlarına terk edildiği bir yerde domates mi ucuz olacak, yoğurt mu? Dünyanın en pahalı benzini kullanılan bir ülkede satın alınan malzemeden tutun çalışanın ücretine (o da geçinmek zorunda öyle değil mi?) kadar her maliyet daha yüksek olmayacak mı?

İnanmazsanız gittiğiniz Yunan adalarında bir de süpermarkete girin. Göreceksiniz ki Yunanistan’da bizden daha ucuz olan tek şey balık restoranlarında servis ettikleri ahtapot ızgara değil, peynirden ekmeğe, domatesten ete kadar herşeyin orada daha ucuz olduğunu göreceksiniz. Alkollü içeceklerdeki vergi farkı konusunu ise söylemeye bile gerek duymuyorum.
Bir diğer konu ise sapla samanı birbirine karıştırmamak. Bir lahmacunu 50 liraya satan, bir limonataya 35TL fiyat koyan plaj işletmecisine benim de tepkim büyük. Ancak bu son dönemdeki “Yunan adasına bakarak Türk işletmecisi”ne çatma anlayışı biraz amacını aştı. Bakıyorum senelerdir aynı bölgede aynı yüksek kalitedeki hizmeti (tabi ki aynı yüksek fiyata) satan ve kendi müşteri kitlesini son derece memnun eden işletmeler de bu dalgadan payını alıyor. Burada biraz haksızlık olduğunu düşünüyorum. Tabi ki herkesin gelir durumu ayrı olabilir, herkes pahalı restoranda yemeyebilir, ben de yemiyorum. Ama bu o restoranların birilerini kazıkladığı anlamına gelmez. Türkiye’de de, dünyanın her yerinde olduğu gibi Yunanistan’da da hem pahalı, hem de ucuz restoran ya da otel alternatifleri var. İnanmazsanız Samos’ta 10 euroya yediğiniz ahtapot ızgarayı bir de Santorini ya da Mykonos’ta sahilde yemeye çalışın da bakın kaç para ödüyorsunuz?

Her memleketin pahalı tesisi vardır, ucuz tesisi vardır. Bir işletmenin ne 5 yıldızlı olması ayıp ya da yanlıştır, ne de ucuz bir tesis olması. Önemli olan sizden aldığı paranın karşılığı vermesi, lüzumsuz bir fahiş fiyat politikası uygulamamasıdır.

Ödediğinize değen bir tatil geçirmeniz dilekleriyle.