Üsküp Gezilecek Yerler

Üsküp gezilecek yerler listemiz şehrin tarihi ve kültürel yansımalarından oluşuyor. Eski bir Osmanlı kenti olan Üsküp, günümüzde Makedonya’ya başkentlik yapmaktadır. Vardar Nehri’nin iki kıyısında yükselen kentte bir yanda Arnavutlar ve Müslümanlar, diğer yanda Ortodoks Hristiyanlar yaşamaktadır. Şehirde modern ve geleneksel mimari bir arada şekillenmiştir. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’ne dahil olan kentte özellikle mimaride bunun yansımaları görülebilmektedir.

Aziz Ohrid Kliment Katedrali

Aziz Ohrid Kliment Katedrali, Üsküp şehrindeki Meryem Ana Katedrali faşistler tarafından yakılınca, Aziz Demetrius Kilisesi’nin yetersiz kalması sebebi ile 1972 yılında Mimar Slavko Brezovski tarafından inşa edilmiş ve Aziz Kliment’in 1150. doğumgünü olan 12 Ağustos 1990 tarihinde kutsanmıştır.

Sadece kubbe ve kemerden oluşan 36x36 metre boyutlarındaki bu güzel katedral, son dönem Makedon mimarisinin en ilginç örneklerinden biri olarak görülmektedir. Katedralin merkezi kubbesinin altında, 3.5 metre yüksekliğinde bir başpiskoposluk tahtı yer almaktadır. Ön bölümde ise imparator ve imparatorun eşi için 2 metre yüksekliğinde bir sandalye de hazırlanmıştır.

Aziz Ohrid Kliment Katedrali’nin merkez kubbesi, 650 metrekare alana sahiptir. Katedralin freskleri ise akademik ressam olan Jovan Petrov ve ekibi tarafından boyanmıştır. Dünyada ilk defa bu kilisede, göz çapı 1.5 metre olan Hz. İsa çizimi 70 metrekarelik yüzey üzerine yapılmıştır.

Kilisenin aydınlanmasını kubbesinden sallanan ve sert bir malzemeden yapılmış olan avize üzerinde yer alan, 400 adet ampul sağlamaktadır.

Aziz Ohrid Kliment Katedrali’nde ana giriş bahçesinin sol (kuzey) bölümünde 45 metre yüksekliğinde 3 adet çan yer almaktadır. Bu ilginç çanlar o dönemde Avusturya’da yaptırılmıştır. Sırası ile büyükten küçüğe doğru 1000 kg, 500 kg ve 300 kg ağırlığındadırlar.

Kilisenin önünde ise bir çeşme yer almaktadır. Bu güzel çeşmeyi kiliseye Müslümanlar hediye etmiştir.

Bedesten

Bedesten genel olarak kumaş ya da mücevher gibi değerli eşyaların satıldığı kapalı çarşı anlamına gelmektedir. Türkiye’de Adana, Bursa, İstanbul ya da Trabzon Bedesteni gibi örneklerinin yer aldığı bu kapalı çarşı türünün bir örneği de 15. yüzyılda Üsküp’te inşa edilmiştir. Üsküp’ün kuzeyinde Türk Çarşısı’nın içinde bulunan Bedesten, Osmanlı Devleti’nden kalan tarihi yapılardan biridir.

Üsküp Çarşısı’nın göbeğinde yer alan Bedesten, 15. Yüzyılda, dönemin Üsküp sancak beyi Gazi İshak Bey tarafından yaptırılmıştır.

Merkezi konumu sayesinde kısa sürede şehrin en önemli ticaret merkezi haline gelmiş, uzun yıllar boyunca da önemini korumayı sürdürmüştür. “1689 Hadisesi” olarak da anılan yangında, birçok tarihi yapı gibi Bedesten de büyük zarar görmüştür. Uzun bir süre onarılmadan yarı yıkık bir halde kalan Bedesten, 1900 yılında yeniden inşa edilip, günümüzdeki halini almıştır.

Bedesten yeniden inşa edildikten sonra hakkında bir kitabe yazılmıştır. Bu kitabede yangın sonrası onarımı İshak Bey’in soyundan gelen Hacı Hüseyin, Osman ve Yaşar Beyler’in üstlendiği bilgisi yer almaktadır.

Son şekli ile Bedesten iki yanı boyunca dükkanlar sıralanan, üstü açık bir orta koridoru olan iş hanı görünümündedir. 1880’lerde Bedesten’in yıkık ve harap halinin bir gravürü yayınlanmıştır. Bu resimde şimdiki şeklinden oldukça farklı, altı bölümlü ve altı kubbeli bir bina olduğu görülmektedir.

1964-1965 yılları arasında bölgede yapılan sondajlarda resimde yer alan bilgilerin doğru olduğu görülmüştür. Asıl Bedesten, dört kapılı ve zemini şimdikinden daha aşağıda yer alan bir çarşı idi.

Üsküp Bedesteni, günümüzde de Makedonya Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet vermektedir. Daha çok Türk esnafların yer aldığı çarşı, tarihi ve mimari dokusu ile Üsküp Çarşısı’na ayrı bir önem kazandırmaktadır.

Mustafa Paşa Camii

Mustafa Paşa Cami, Osmanlı padişahları Yavuz Sultan Selim’in ve II. Bayezid’in vezir-i azamı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami, ismini de buradan almaktadır. Yapım yılı 1492’dir.

47 metre uzunluğunda tek minaresi bulunan cami, yapıldığı dönemden sonra da uzun yıllar hiçbir restorasyon çalışması yapılmadan tüm ihtişamıyla ibadete açık kalmıştır.

Caminin yanındaki türbede Mustafa Paşa’nın sandukası ve türbenin önünde de kızı Ummi Hatun’un mezarı yer almaktadır.

Tıpkı Üsküp Kalesi gibi, Mustafa Paşa Camii de, 1963 yılında meydana gelen deprem sonucu hasar görmüştür. Beş yıl ibadete kapalı kalmak zorunda olan Mustafa Paşa Cami, yapılan çalışmalar sonucunda 1968 yılında yeniden halkın ibadetine açılmıştır.

Camide, 2006-2011 yılları arasında TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından bazı restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Halen faal durumda olan cami, Müslüman turistlerin ilgisini çekmektedir.

Üsküp Kalesi, kalenin alt kısmında bulunan Mustafa Paşa Cami ve caminin alt tarafında bulunan Üsküp Türk Çarşısı üçlüsü, şehrin en önemli tarihi yerlerini oluşturmaktadır.

Aziz Dimitrija Solunski Katedrali

Üsküp’te 1886 yılından bu yana özenle korunan Aziz Dimitrija Solunski Katedrali, ne yazık ki 2. Dünya Savaşı döneminde Bulgarlar tarafından yıkılmıştır. Ülkedeki pek çok tarihi yapıdan farklı olarak, kilisenin yıkılan bölümleri aslına uygun olarak yeniden inşa edilmemiştir. Bu sebeple 2. Dünya Savaşı’nın izlerini ülkede en net görebileceğiniz yer Aziz Dimirtija Solunski Katedrali’dir. 

Meryem Ana Katedrali’nin yakılmasından sonra asıl katedral olarak kullanılmıştır. Bu yüzden Ortodoks cemaati için önemli bir yeri vardır. Oldukça basit, sade ve küçük olan katedral, kapalı haç modelinde inşa edilmiştir. Haç kollarının kesiştiği noktada ise bir kubbe yer almaktadır. Yapının kuzeybatı köşesinde çan kulesi mevcuttur.

Tahribatın ardından tek bir taşına dahi dokunulmadan ziyarete açılan kilise, Ortodokslar tarafından oldukça önemsenmektedir. Her yıl hem yerli hem de yabancı olmak üzere çok sayıda kişi burayı ziyaret etmektedir.

Bey Kulesi

Feodalizm Kulesi olarak da anılan Bey Kulesi, şehrin yeni bölümünde bulunan ana meydanda yer almaktadır. Üsküp’teki en eski yapı olduğu düşünülmektedir. Ancak kulenin tam olarak ne zaman ve hangi amaçla yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. 17. yüzyılda Osmanlı döneminde savunma için inşa edildiği düşünülen kulenin gözetleme kulesi olarak kullanıldığı da varsayılmaktadır.

Yüksekliği 14 metre olan kulenin duvarlarının kalınlığı 1.5 metredir. Yapımında kare şeklinde büyük blok taşlar ve tuğlalar kullanılmıştır.
Kulede tek giriş kapısı yer almaktadır. Ve bu kapı kulenin kuzeye bakan kısmında görülmektedir. Kulenin kuzey ve doğu yönlerine bakan farklı boyutlarda balkon ve pencereleri mevcuttur. Üç kattan oluşan Bey Kulesi’nin merdivenlerinden sadece birinci kat merdivenleri günümüze kadar korunmuştur ve kullanılabilir durumdadır.

Makedonya Meydanı

Üsküp Meydanı olarak da adlandırılan Makedonya Meydanı, ülkenin en merkezi yerlerinden biridir. Şehrin ve ülkenin kalbi konumundadır.

Büyük 1963 depremi sonrasında planlanan ve bugünkü halini alan meydan, özellikle yaz aylarında geç saatlere kadar hareketliliğini ve canlılığını korumaktadır.

Meydan aynı zamanda, şehrin ulaşım merkezi görevini de üstlenmektedir. Çeşitli otobüs ve minibüs hatları buradan hareket ederek şehrin farklı noktalarına insanları taşımaktadır.

Üsküp Meydanı’nın etrafında kafe, restoran ve alışveriş noktaları yer almaktadır. Turistlerin pek çoğu, ziyaretlerinin başlangıç noktası olarak Makedonya Meydanı’nın tercih etmektedir.

2007 yılında, 1963 depreminde hasar gören meydanın önemli yapılarından, Ordu Evi ve Eski Tiyatro restore edilerek günümüzdeki halini almaları sağlanmıştır. 2008 yılında meydana büyük ve yüksek bir Makedonya bayrağı asılmıştır. 2010 yılında Taşköprü’nün hemen yanına Gotse Delçev ve Dame Gruev heykelleri eklenmiştir. 2011 yılında ise 8 Eylül günü, bugün Makedonya Meydanı’nın en önemli simgesi olan Büyük İskender Heykeli dikilmiştir.

Makedonya Mücadele Müzesi

Üsküp 2014 Projesi kapsamında inşa edilen müzelerden biridir. 2500 metrekarelik bir alana kurulmuş olan müze, Vardar Nehri’nin doğu kıyısında, Makedonya Meydanı’nın tam karşısında yer almaktadır. Müzenin yapımı için harcanan bütçe yaklaşık 10 milyon Euro olmuştur.

Müze, Makedon ulusunun tarihte vermiş olduğu bağımsızlık mücadelesini sergilemektedir. Makedonya Cumhuriyeti Bağımsızlık Bildirgesi, müze salonunda merkezi bir konumda sergilenmektedir.

16 farklı bölümden oluşan müzenin içerisinde 109 tarihi kişinin balmumu heykeli sergilenirken, 16 kişinin de resmi yer almaktadır.

Makedonya Mücadele Müzesi, Balkanlar’da Makedonya’nın kendi ulusal devletini kurma mücadelesini, tarihini, kültürel ve devrimci geleneklerini anlatmaktadır.

Makedonya Mücadele Müzesi’nin yapımına 2008 yılında başlanmıştır. Müzenin resmi açılışı, Makedonya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 20. yıl dönümü kutlamalarının yapıldığı Makedonya Bağımsızlık Günü olan 8 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Makedonya Mücadele Müzesi (VMRO Museum) Üsküp’te en çok ziyaret edilen kurumlardan biri olma özelliğine sahiptir. Yabancı resmi heyetler, diplomatlar, kamu çalışanları ve diğer ziyaretçilerle birlikte 100 binin üzerinde kişiyi ağırlamaktadır. Bu resmi ziyaretler ile müze, Makedonya konuk evi haline gelmiştir.

Rahibe Teresa Evi

1979 yılında hayırsever faaliyetlerinden dolayı Nobel Barış Ödülü alan, Hristiyan dünyasının ünlü rahibelerinden Rahibe Teresa anısına yapılan bir evdir. 
Asıl adı Gonca Boyacı’dır. 26 Ağustos 1910 Üsküp doğumludur. 5 Eylül 1997’de Kalküta’da ölmüştür.

Hayırsever Misyonerler Cemaati’nin kurucusudur. 18 yaşında rahibe olmaya karar vermiş, Hindistan’daki misyonerlik faaliyetleri ile tanınan Loretto Hemşireleri’ne katılmıştır. 1979 yılında kendisine Nobel Barış Ödülü verilmiştir.

Rahibe Teresa anısına yapılan evin alt kısmı müze olarak kullanılırken üst katı da bir kilise olarak kullanılmaktadır. Açılışı 30 Ocak 2009’da gerçekleştirilmiştir.

Makedonya Meydanı’na çok yakın bir bölgeye yapılan evin yeri özel olarak seçilmiştir. Anı evinin olduğu yerde daha önce Rahibe Teresa’nın vaftiz edildiği “İsa’nın Kutsal Yüreği” Katolik kilisesinin bulunduğu söylenmektedir.

Anı evininin ana kısmının bir köşesine Rahibe Teresa’nın yaşadığı dönemi simgeleyen yatak odası yapılırken diğer bir köşesine de yemek odası yapılmıştır.

Evin salonunun büyük bölümünde kalıcı bir sergi ziyaretçilere sunulmuştur. Anı evindeki bu sergide Rahibe Teresa’nın Üsküp’te başlayan çocukluğundan ölümüne ve azize ilan edilmesine kadar yaşamının çeşitli yıllarına ait fotoğraflar, dokümanlar ve eşyalar yer almaktadır. 1979 yılında almış olduğu Nobel Barış Ödülü ile olan fotoğrafı da burada sergilenir. Rahibe Teresa’nın bazı kişisel eşyalarını da görmek mümkündür, bunlardan en meşhuru beyaz sarisidir. Evin üst katında ise küçük bir şapel bulunur ve burası Katolik kilisesinin bir parçasıdır. Ziyaret için anı evine gelen Katolik turistler burada ibadet etmektedir.

Taşköprü

Üsküp şehrinin armasında da bulunan Taşköprü, şehrin en önemli simgelerinin başında yer alıyor. Yapım yılı tam olarak bilinmese de 1451-1469 yılları arasında, Fatih Sultan Mehmet himayesinde inşa edildiği düşünülüyor. Bazı kaynaklarda ise Taşköprü’nün mimarı Mimar Sinan olarak geçmektedir.
Köprü, çeşitli kesimler tarafından Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Fatih Köprüsü, Vardar Köprüsü, Duşan Köprüsü ve en yaygın olarak da Taşköprü şeklinde adlandırılmaktadır.

Köprü, katı taştan oluşan bloklardan ve 12 adet yarım yay kemere bağlanan sabit, katı sütunlardan oluşmaktadır. 214 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğindedir.

1555 yılında, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki depremle dört ayağı birden tahrip olan köprü, 1905 yılında onarılmış ve 1937 yılında da köprüye bir genişletme çalışması uygulanmıştır.

1689 yılında Makedonya’nın büyük şehirlerinden Kumanova’nın dükü Karposh’un Taşköprü’de asıldığı iddia edilmektedir. 1944’te Taşköprü’ye Naziler tarafından patlayıcılar yerleştirilmesine rağmen, Üsküp’ün kurtuluşu ile patlayıcılar etkisiz hale getirilmiş ve köprü bu olaydan hasar almadan kurtulmuştur.

Deprem gibi çeşitli olaylar sonrasında tamir gören Taşköprü’nün yine de esas görüntüsünün bozulmadığı söylenmektedir.

Makedonya Meydanı ile Eskiçarşı’nın ortasında, Vardar Nehri üzerinde bulunan Taşköprü, eski yıllarda Üsküp’ün iki yakası arasındaki ulaşımı sağlamaktaydı. 1971 yılında Goce Delcev Köprüsü’nün inşa edilmesi ile Taşköprü, günümüzde sadece yayalar tarafından kullanılmaktadır.

Üsküp Kalesi

Üsküp şehrinin en yüksek tepesinde, Vardar Nehri’nin kuzeyinde bulunan Üsküp Kalesi, bugüne kadar bazı deprem ve savaşlar sonucu pek çok kez zarar görmüştür ancak yapılan çeşitli restorasyon çalışmaları ile bugünkü halini almıştır.

İlk olarak milattan sonra 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu döneminde inşa edildiği düşünülen Üsküp Kalesi’nin, 518 yılındaki bir depremle yıkılmasının ardından Bizans İmparatoru I. Justinian (Birinci Jüstinyen), doğduğu yere bir eser kazandırmak amacı ile kaleyi yeniden yaptırmıştır.

Evliya Çelebi de, Seyahatname’de 1660 yılında gerçekleştirdiği Makedonya seyahati sırasında gezdiği Üsküp Kalesi’nin o günkü görünümünü kaleme almıştır.
1689 yılındaki yangın ve son olarak 1963 yılındaki deprem Üsküp Kalesi’nde büyük zararlara yol açmıştır. 1963 yılındaki depremin ardından herhangi bir restorasyon çalışması yapılmamıştır, günümüzdeki hali o depremden sonraki halidir.

Şehrin önemli mimarilerinden biri olan Üsküp Kalesi, Üsküp şehrinin arma ve bayrağında da yer almaktadır. Kalenin şu anki halindeki eserlerin çoğu 10. ve 13. yüzyıla ait eserlerdir.

Son olarak Makedonya Kültür Bakanlığı Kültürel Miras Koruma Müdürlüğü, Osmanlı dönemine ait eserlerin sergilenmesi için kaleye bir Osmanlı Müzesi yaptırmıştır.

Üsküp Şehir Müzesi

Üsküp’te, Eski Tren İstasyonu olarak bilinen bu yapı, günümüzde Üsküp Şehir Müzesi olarak kullanılmaktadır. Adı her ne kadar “eski tren istasyonu” olsa da, çok eski olduğu söylenemeyecek istasyon, 1938-1940 yılları arasında Sırp mimar Gavrilovic tarafından yapılmıştır.

26 Temmuz 1963 yılında yaşanan 6.1 şiddetindeki depremde büyük hasar gören tren istasyonundaki saat, depremden sonra bozulmuş ve hâlâ olayın saatinde, 05:17’de o günü hatırlatırcasına durmaktadır.

1963 depreminde şehrin %80’inin yıkılması, iki bin kişinin ölümü ve 100 bin kişinin evsiz kalışını düşündüğümüzde bu istasyon, hâlâ o günkü gibi duruşu ile aslında Makedonlar için büyük bir yas ve hüznün sembolüdür diyebiliriz.

1970 yılında tren istasyonundan Üsküp Şehir Müzesi’ne dönüştürülen eski tren istasyonu, 4000 metrekare alana sahiptir. Bunun 800 metrekaresi geçici sergiler için 2500 metrekaresi de kalıcı sergiler için kullanılmaktadır. Koleksiyonunda arkeoloji, etnoloji, tarih ve sanat tarihi üzerine eserler görülebilmektedir.

Lokasyon Sayfasında Detayı Göster
Kapalı