Akyaka'da Kendinize Bir İyilik Yapın

Daha önce adını çok duyduğum Padok Otel’e doğru yoldayız. Öneren arkadaşlarımın beğenileri ne kadar da olsa bir binici olarak benim beklentilerimi karşılayabilecek mi acaba diye şüphe içindeyim. Ama binici olmayan insanlar tarafından bile bu kadar övülüyorsa mutlaka denemeye değer diye düşünüyorum. Ege ile Akdeniz karışımı havayı koklayarak yolumuza devam ediyoruz, Akyaka civarında kurulmuş olan otel tabelalarını takip ederek ününü duyduğun otele doğru direksiyonumuzu çeviriyoruz.

Usta bir binici değilim, yaklaşık 2 yıldır bir hobi olarak amatörce binicilik ile uğraşıyorum sadece ama kapıdan girdiğim ilk anda gördüğüm açık manej bana “evet, burası gerçekten harika” dedirtti. Ulusal standartların üstünde, İstanbul’daki birçok kulüpte isteyip de bulamadığınız bir zemine sahip açık manej karşımdaydı. Güneş batmaya yakın enerjisini atmak üzere maneje serbest salınmış çok yakışıklı bir aygırın orda serbestçe dolaşmasını, dörtnala koşmasını izlemek ise bambaşka bir keyifti. Otele yerleşme süreci ise özellikle benim için ayrı bir keyifti. Bir binici gözüyle baktığımda bundan daha iyi bir yerleşim ve mimari düşünemiyorum. Odanızın kapısından kafanızı uzattığınızda kapalı maneji, binanın dışına çıktığınızda açık maneji görüyorsunuz.

Aileler için her katta izleme terasları olmasının yanı sıra, asıl zarafet detaylarda gizlidir. Odalardaki aplikler, çekmece kolları, duvar resimleri, yerdeki karolar… Her yerde o tutku ile bağlandığımız, hep hobi ya da spor niyeti ile başladığımız ve sonra vazgeçemediğimiz dört ayaklı dostlarımızın resimleri ve figürleri ile dolu. Atlarla daha önce vakit geçirmemiş olabilirsiniz, hatta belki hayvan bile sevmiyor olabilirsiniz ama size garanti ediyorum oraya gidip de o atmosferden etkilenmemeniz olanaksız. Her ayrıntı o kadar ince tasarlanmış ki burası sadece bir mimarın elinden çıkmış olamaz; sevgi ile hayvan sevgisi, at sevgisi ile yapıldığını her detayında ispatlıyor size.

Saat daha geç olmadan bir at bineyim, ders alayım istiyorum. Kapalı manejde Sezgin Hoca ve Angora beni bekliyor. Angora bir kulüp atı ve az önce gezintiden geldiğini odamın penceresinden izlemiştim zaten. Büyük merkezlerde at binenler bilirler, kulüp atlarının hele de hafta sonu ise akşam saatlerinde yürümeye mecali kalmaz. Biraz da içime sinmeyerek Angora ile tanışıyorum. Angora 14 yaşında bir kısrak. Her komuta yanıtı eksiksiz, biniciler anlar; “gel dediğimde geliyor, git dediğimde gidiyor”.  Gezinti de olsa sonuçta benden önce eğerlenip maneje çıkmış bir at, her komuta yanıtı mükemmel, biraz süratli, biraz dörtnal, anlaştık biz Angora ile…

Akşam olunca aynı zarafet ile döşenmiş yemek salonunda buluşuyoruz. Leziz yemekler eşliğinde mütevazılıği nedeniyle bir türlü otel sahibi olduğuna inanamadığım Göksun Hanım ile tanışıyoruz. Otel ve kuruluş amacı ile verdiği bilgiler beni büyülüyor. At sevgisinin aslında ne boyutlara varabildiğini, at binmenin bir hobi değil bir yaşam tarzı olduğunu, insanın bu dört ayaklı dostları için neler yapabildiğini görmek beni mest ediyor. Güzel sohbetimizin ardından araziyi çok merak ettiğimden sabah atlar ile araziyi dolaşmak üzere sözleşiyoruz. Göksun Hanım’ın bana eşlik edecek olması ise ayrı bir mutluluk benim için. Yine at binenler bilirler; İstanbul, Ankara gibi lokasyonlarda at binmek tabii ki keyiflidir, hele de kulübünüze yakın araziye çıkacak imkânınız varsa. Yine at binenler bilirler bazen atınızın karakteri açık araziye uygun değildir ya da arazi için mükemmeldir ama çıkacak araziniz yoktur. Her binicinin dresaj da olsa, engel atlama da olsa kendi atı ile paylaşabileceği en özel zamanlar atı ile araziye çıktığı zamanlardır ve bu anlarda da keyfinizin yanınızdan geçen TEM otoyolu ya da yolun kenarındaki çöp kutusu gibi dikkat dağıtıcı unsurlar ile bölünmesini istemezsiniz. Daha önce farklı üç at sahibi olmama ve onlarla farlı yerlerde araziye çıkmış olmama rağmen, üstünde at figürleri olan apliğimi zorlukla kapatıp uykuya dalmaya çalıştım. Bu arada başka evcil hayvan sahibi olanlar için belirteyim, Padok Otel evcil hayvan kabul eden bir tesis. Daha küçük dört ayaklı dostlarınızı da rahatlıkla yanınızda getirebiliyorsunuz. Hatta bir de bu dostlarınız için Göksun Hanım’ın köpeği olan Mars’ın arkadaşlığı da cabası.

Ertesi sabah kahvaltı sonrası sabırsızlıkla beklediğim arazi gezintisi için atlarımız kapalı manejde hazırlanmış. Ben dünden tanıştığım Angora ile gideceğim ve yılın ilk arazisini yapma onuruna da sahibim. Göksun Hanım ile beraber arazi yoluna doğru gidiyoruz. Biraz yokuş yukarı iki yanımız çam ağaçları ile kaplı yolda ilerledikten sonra, solumuzda müthiş Gökova Körfezi’ni görüyoruz. Havayı bir soluyorum, tertemiz, atlar huzurlu, insanlar, kuşlar herkes huzurlu burada. Sanki hiç İstanbul yok, sanki biz başka yerdeyiz, sadece başımızı alıp bir yere giden dostumla biziz. Dünya aslında uzakta ve oraya ait sıkıntılar da bizimle değil, terk etmişler bizi. Yaptığımız arazi yürüyüşü boyunca tek düşündüğüm bu oldu. Biraz da dizginleri Angora’ya bırakarak onun benim terapistim olmasına izin verdim. Bir binici ister dresaj yarışmalarının birincisi olsun, ister atı ile 1.40-1.50 engel atlama parkurunu koşsun, hepsi atla araziye çıktığında ve bu kadar güzel bir arazi olduğunda alacağı keyfin hiçbir şeyle ölçülemeyeceğini bilir. Bu at binmeyenlere maalesef anlatamayacağım bir histir.

Arazi dönüşümüz sonrası yine kapalı maneje girerek atlarımızı soğuttuk. Ardından Göksun Hanım ile at konusunda sohbetimiz devam etti. Hayatımda bu kadar hayvansever, bu kadar dört ayaklı dostu ama bir o kadar da mütevazı başka bir insan tanımadım dersem yeridir. Küçük bir kahve molasının ardında ayaklarım geriye sürüyerek o mükemmel mekândan ayrılmak durumunda kaldım. Ne diyeyim kalbimin birazını orada bıraktım.

Kısaca naçizane bir öneri; at binin veya binmeyin ama kendinizi bu güzellikten, bu zarafetten, atların dostluğundan, onlarla birkaç saat bile olsa vakit geçirmekten mahrum bırakmayın. Bu hafta sonu kendinize bir iyilik yapın, sadece bir uğrayın, hobi değil, yaşam stili olacaktır : )

*Siz de bu farkı deneyimlemek isterseniz: https://gezimanya.com/turlar/binicilik-egitimli-yaz-tatili

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.