5 bin yıl önceydi. 4 mevsim insan yaşamında olanak veren bir iklimin sürdüğü Anadolu, üzerinde boy veren küçük kent devletçikleriyle oldukça sakin görünüyordu. Ama geçen bin yıllık süre içinde kuzey yarıküredeki sıcaklıklarda görülen 1,5 derecelik azalma, Avrupa ve kuzeyde yaşayan halklar arasında kaynamaya yol açtı. Kendilerine uygun yurtlar aramak için kafileler halinde yollara koyuldular.
Rotaları biraz güneyi, biraz doğuyu, yani Anadolu’yu gösteriyordu. Batıdan Trakya üzerinden mi yoksa Uralları aşıp, doğudan Kafkaslar yoluyla mı giriş yaptıkları pek bilinmiyor ama dillerinin Hint-Avrupa kökenine uzandığı kesin. Bir kısmı Troya’yı iskân edip orada yeni bir uygarlık parlattılar. Ötekiler, Anadolu’nun içlerine sokulup Kızılırmak’ın suladığı topraklarda Kussar, Nessa ve Hattuşaş kentlerinde yaşayan yerel halk Hattilerle buluştular ve kendilerine Hititler adını verdiler.
Üç kentten Hattuşaş, Anadolu’nun ilk imparatorluğunun başkenti olmaya hazırlanıyordu. Çorum’a 84 km uzaklıkta, Boğazkale ilçesi yakınındaki Hattuşaş (Boğazköy) kentinin günümüzdeki kalıntıları, bilinen tarihin ilk yazılı belgeleriyle geçmişi aydınlatan görkemli bir imparatorluğun izlerini taşıyor.
Kenti çeviren toprak ve tuğladan örülmüş sandık duvar tekniğindeki surlar, zaman zaman köşeli, bazen de yarım daire biçiminde araziye uydurulmuş. Surların geçit verdiği yerlerde anıtsal Hitit kapı mimarisinden örnekler var: İki yanındaki aslan kabartmalarıyla, Hattuşaş’ın bütün fotoğraflarında yer alarak simgeleşmiş Aslanlı kapı; Hitit-Mısır ilişkilerinden esinler taşıyan Sfenkli kapı: yukarı kentten aşağı kente geçit veren, iri taşlarla örülmüş “potern” adı verilen ve askeri amaçla kullanıldığı sanılan 70 metrelik tünelin bulunduğu noktadaki Yerkapı; doğu tarafında, orijinali Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne taşınmış, yerinde alçı kopyalı tanrı-kral kabartmalarının bulunduğu Kral kapı.
İlk kez 1834’te Fransız Charles Texier tarafından tanımlanan kentin Hattuşaş olduğu H. Winckler, T. Makridi ve O. Puchstein’in 1907-1912 yıllarında yaptığı kazılarda kesinlik kazandı. İlk çivi yazılı tabletleri ise 1894’te Chantre ve Schaffer bulmuştu. Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ve Çorum Müzesi’nde bulunan 25 bin civarındaki çivi yazılı tablet hem tarihsel gelişime hem de Hitit yaşam tarzını içeren kural ve yasalara ait önemli bilgiler aktarıyor günümüzde. 28 Kasım 1986’da Dünya Mirası Listesi’ne alınan Hattuşaş, UNESCO’nun da tescil ettiği gibi “dünya belleği”ni oluşturan bu önemli kayıtların da sahibidir aynı zamanda.
Köleci bir toplum olan Hititlerde M.Ö. 17. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan kölelerin isyanı -ki benzeri bir ayaklanma Troya’da da yaşanmıştı- şu sözlerle anlatılıyor; “Kral oğulların köleleri başkaldırarak, efendilerinin evlerini başlarına yıktılar ve onların kanlarını döktüler”.
Hititler ve Mısırlılar arasındaki savaşların sonunda yapılan Kadeş Anlaşması da tarihin ilk yazılı anlaşması olarak çivi yazısıyla tabletlere kazınmıştı. Bu savaşı Hititlerin mi, yoksa Mısırlıların mı kazandığı hala polemik konusu.
Büyükkale, bir iç kale görünümündeydi. Hitit kralları ve yakınları, birbirine bağlı büyük avluların içine dağıtılmış farklı işlevlerdeki yapıların oluşturduğu bir sarayda yaşardı. Sarayın en önemli bölümü, birbirine paralel 5 uzun salonun oluşturduğu ve devlet arşivi ya da kitaplık olduğu sanılan yerdi. Kazılar sırasında burada 3 binin üzerinde çivi yazılı tablet bulundu. Kadeş Anlaşması’nın içinde bulunduğu bu tabletler siyasal tarih, edebiyat, mitoloji, büyü, din ve hukuk konularında ayrıntılı bilgiler içeriyordu.
Kendilerini “bin tanrılı halk” diye tanımlayan Hititlerin başkentinde yukarı kent bölümünde dört büyük tapınak bulunuyor. Bunların en eskisi ve görkemlisi 1 numaralı olarak da adlandırılan Büyük Tapınak.
Çok tanrılı Hitit dininde üç tanrının yeri daha büyük bir öneme sahiptir; Hititlerin Hattilerden alıp benimsediği fırtına tanrısı Teşup, Arinna kentinin Güneş tanrıçası ve Teşup’un oğlu Telepinu’dur. Kabartmalarda önceleri elinde topuzla, geç Hitit döneminde (Gaziantep civarında) bir elinde çift yüzlü balta öteki elinde bir şimşek demeti ile tanımlanan Teşup’a adanmış Büyük tapınak.
M.Ö. 14. yüzyıla tarihlenen yapının eni 135 metre, boyu 160 metredir. Tapınağın çevresinde çivi yazılı ve hiyeroglif tabletler ve pithosların bulunduğu depo ve atölyeler vardı. Arkeologlar bunu, tapınağın aynı zamanda ekonomik amaçlı bir merkez olabileceği şeklinde yorumluyorlar.
Hattuşaş kazılarını, günümüzde Alman arkeolog Dr. Jürgen Seeher sürdürüyor. Dr. Seeher, Hattuşaş’ı günümüz koşullarında ayağa kaldırmaya çalışırken, yapı malzemesi olarak Hititlerin kullanıldığı kerpiçten yararlanıyor.