Küba’da Havana’dan başka hangi şehri biliyorsunuz diye rastgele birine sorsak ben eminim ki Trinidad der. Küba’ya gidenlere Havana’dan başka nerde bulundunuz diye sorsak onlar da Trinidad der bence (Varadero deme ihtimali de yüksek gerçi).
Şimdi doğruya doğru, Trinidad güzel bir şehir. Bu güzelliği UNESCO’da kaçırmamış zaten ve 1988 yılında kendisi koruma altına alıvermiş. Bu sebeple de Küba’nın diğer şehirlerine oranla evler daha iyi korunmuş ve bakımlı. Arnavutkaldırımlarında yürümek ve araba kullanmak çok kolay olmadığı için şehirde bir sessizlik ve huzur da hâkim tabii. Evlerin birbirinin aynısı kiremit çatıları ise şehrin üzerine bir örtü örtülmüş hissi uyandırıyor. Kocaman kapı ve pencereli evleriyle hepsi bir araya gelince, alın size masal kent Trinidad…
Trinidad’ın anlamı; Trinity, yani baba-oğul-kutsal ruh. İsmini Kristof Colomb’un verdiğine inanılıyor. İlginç bir tarihi var Trinidad’ın. 18. ve 19. yüzyıllarda şeker ve köle ticareti ile oldukça zenginleşiyor. Merkezdeki Plaza Mayor’u çevreleyen gösterişli evler o zamanların zenginlerine ait. Şu an Trinidad için tam bir açık hava müzesi demek mümkün. Fakat 19. yüzyılın ortalarında bu ticaretler sona erince şehirde ilerleme duruyor daha fazla yeni ev inşa edilmez oluyor. Bugün ise şehrin en önemli geçim kaynağı tütün ve tabii ki turizm. Şehirde vakti zamanındaki köle ticaretinden dolayı da Afro-Küba kültürü ve Santeria dini varlığını sürdürüyor.
Trinidad’a ulaşmak çok zor değil. Havana’dan turistlere hizmet veren Viazul veya Cubacan ile yaklaşık 6-7 saatte Trinidad’a ulaşılıyor. Bileti birkaç gün önceden almakta fayda var, gider gitmez de şehre inmeden otogardan dönüş biletini almak gerekli aynı şekilde. Daha önce kalacak yer rezervasyonu yaptırmadıysanız, otobüsten indiğiniz gibi size oda satmaya çalışan Trinidadlıların tekliflerini bence değerlendirebilirsiniz. Aksi takdirde sokak sokak kalacak yer aramanız gerekebilir ve turistik bir şehirde olduğunuz için o istediğiniz yeri çok kolay bulamayabilirsiniz. Evet, size bir şeyler satmaya çalışan insanların sevimsiz geldiğini kabul ediyorum ama bu yöntem size saatler kazandırabilir. Hem oda fiyatları az çok her yerde aynı, pazarlık yapma şansınız baki. Ama dediğim gibi, eğer ki rezervasyonunuz yoksa bu yöntemi deneyebilirsiniz. Önceden rezervasyon yaptırmak tabii ki en iyisi…
Şehirde Plaza Mayor dışında dikkat çeken diğer 2 yer Iglesia de La Santisima Trinidad ve Iglesia y Convento de San Francisco. İkisi de adeta şehrin simgeleri olmuş. Hatta Iglesia y Convento de San Francisco, Küba’nın simgelerinden diyebiliriz, 25 Centavo’nun (kuruş diyeyim anlayın :)) üzerinde bu yapının kulesi bulunuyor. Bu kuleye çıkarak Trinidad’ı kuşbakışı izlemek mümkün. Yapı aynı zamanda Museo Nacionel de Lucha Contra Bandidos’a (Haydutlarla Mücadele Müzesi, hahayt!) ev sahipliği yapıyor. Bu haydutlar, Küba devriminden sonra Escambra Dağları’nda saklanıp Fidel Hükümeti’ne karşı Escambray Ayaklanmasını yapanlar oluyor. Cesur insanlar yani.
Museo Romantico, Museo de Arquelogia Guamuhaya, Museo de Arquitectura Colonial ve Piro Guinart Puro Fabrikası da Trinidad’da ziyaret edilebilecek yerlerden. Museo Romantico’da mobilya ve porselen koleksiyonları, Museo de Arquelogia Guamuhaya’da kabileler ve köleler ile ilgili eserler, Museo de Arquitectura Colonial’da da sömürge dönemi eserleri var. Puro fabrikası da yaklaşık 40 kişinin çalıştığı ufak bir yer.
Trinidad beni kesmedi diyenler için bir de Şeker Fabrikası turu verebiliriz. Sabah hareketle Valle de los Ingenios, nam-ı diğer UNESCO korumasındaki Sugar Mills vadisine eski buharlı bir trenle yolculuk yapabilirsiniz. Bu vadide 50 adet şeker fabrikası varmış (yazıyla; elli!). Buradaki şeker tarlalarında çalışan işçiler de Iznaga ailesi tarafından bir kuleden izlenirmiş. Kulenin adı Torre de Manaca-Iznaga. Şu an da bu kuleye çıkarak tarlaları seyretmek mümkün. Tabii kuleye çıkmak için bu sefer sizin para vermeniz gerekiyor.
Bu kadar yeri gezdikten sonra gelelim işin en zevkli kısmına; deniz, yeme ve içme. Playa Ancon, Trinidad merkeze yaklaşık 15 dakika uzaklıkta. Mutlaka gidilmesi gereken bir plaj… Küba’nın diğer plajlarına oranla daha yeşil ve hayvan çeşitliliği daha fazla. Yengeçlerden korkmayın ama J Ve mutlaka birer hindistancevizi alıp önce suyuna rom katarak için, sonra da kendisini taze taze yiyin.
Paladar Sol y Sol, Trinidad’ın en meşhur restoranlarından. Deniz ürünleri tabii ki harika… Diğer denenebilecek restoranların başında da El Dorado ve La Chanchanchara geliyor. Chanchanchara; balla yapılan güzel bir rom kokteyli, deneyin mutlaka. Yalnız burada belirtmeliyim ki Trinidad, Havana kadar ucuz bir yer değil. Ne kadar turistik o kadar pahalı, ona göre.
Akşamları da Plaza Mayor’un karşısındaki merdivenlerden kendinizi yukarı vurup Casa de La Musica başta olmak üzere müziği duyduğunuz yerlere kendinizi bırakın gitsin. Ortam sebebiyle kendinizi değilmişsiniz gibi hissetseniz de unutmayın, hala Küba’dasınız, dans etmek buranın şanından.