Balkanların Güzeli Karadağ

Balkanlar’da Adriyatik kıyılarının ortasında, Hırvatistan'ın altında, Arnavutluk’un üzerinde yer alan küçücük bir ülke Karadağ. Diğer adı ile Montenegro. Monte dağ; negro ise siyah, kara demek. Küçük bir yüzölçümüne sahip olan ülke doğal güzellikleri ile olduğu kadar tarihi ile de göze çarpıyor.

2006 senesinde Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Karadağ Cumhuriyeti, günümüzde Avrupa’nın en genç bağımsız cumhuriyeti.

Benim Karadağ ile tanışmam bundan yaklaşık 6-7 sene öncesine rastlıyor. O zaman Bosna-Hersek&Hırvatistan gezimizin bir uzantısı olan Karadağ’a hayran kalmıştım. Bu nedenle Karadağ seyahatimizi 3 gün planlayıp 5 güne uzatmış, daha çok kuzeyden güneye doğru sahil şeridini keşfetmiştik.

Ancak ülke küçük olsa da o kadar çok keşfedilecek yeri var ki :) Kanyonları, gölleri, adaları, milli parkları… Hepsi birbirinden güzel. UNESCO koruması altında olan 1300 metre derinliğe sahip olan Tara Kanyonu, Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük kanyonu. Kanyon, Durmitor Milli Parkı içinde yer alıyor ve bu kanyonda rafting yapmak en popüler aktivitelerden biri. İçindeki 40 adası ile Balkanlar’ın en büyük gölü olan Skadar Gölü ve etrafındaki ulusal park tam fotoğraflık, özellikle de sonbaharda... Sas Gölü ve Plavsko Gölü de yine ülkenin önemli göllerinden.

Sahil şeridi zaten başlı başına efsane. Ama benim ülkedeki favorim Kotor Körfezi.

Karadağ’ın en önemli özelliklerinden bir Türk vatandaşlarına vize uygulamaması; diğeri ise uçuş süresinin çok kısa olması. İstanbul – Podgorica arası sadece 1,5 saat. Bu iki özelliği yan yana koyduğunuzda sizce de burası çok ideal bir uzun hafta sonu rotası değil mi? Kesinlikle öyle...

Başkent Podgorica 

Yugoslavya döneminde adı ile Tito’nun kalesi anlamına gelen Titograd olarak anılan başkent, şimdilerde Podgorica olarak biliniyor. Murat ile seyahatlerimizde genelde otellerimizi son dakika, hatta uçuştan indikten sonra planlıyoruz. Bu kez planımız havaalanından doğruca Budva’ya gitmekti. Ancak uçuşumuzdan bir gün önce ikimizde biraz üşüttüğümüz ve yolda azıcık ateşlendiğimiz için, havaalanında indiğimiz gibi birimiz araba kiraladı, diğerimiz Podgorica’nın merkezinde bir ev ayarladı. Podgorica Havaalanı'ndan Podgorica merkez oldukça yakın. Ancak yönlendirme tabelalarının yeterli olmadığını da belirtmeliyim. Bu nedenle kente varmamıza rağmen etrafında bir iki tur döndük. Tabii hava 40 derecenin üstü, resmen yanıyor. İnsan nefes almakta bile zorlanıyor. Hele de biz en az 38-39 derece ateşli olunca bu yollar hiç çekilmiyor. Neyse ki kiraladığımız eve ulaştık. Tatilin geri kalanını etkilemesin diye ilk gün direkt uyuyarak ve dinlenerek geçirdik. İkinci günümüzde artık Podgorica’yı keşfe hazırız. Ancak bir günü yatak döşek geçirdiğimiz için bugün bir önceki günü de cover etmek adına oldukça hızlı bir program yaptık.

170 bin nüfusu ile ülkenin en büyük şehri olan Podgarica, 7. yüzyılda Romalılar tarafından Ribnica ve Moraça nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. Ribnica Nehri üzerinde yer alan 5 köprü kentin iki yakasını birbirine bağlıyor. Bu köprüler içinde en etkileyici olanı modern bir mimari ile yapılmış olan Millenium Köprüsü. Bazıları bu köprüyü kentin tarihi yapısını katleden bir yapı bazıları ise kentin medarı iftiharı olarak kabul ediyor. Bence kente farklı bir hava katmış.

Bir gün önce biraz ateşimiz düşünce akşam bir şeyler atıştırmak için dışarı çıkmıştık. Tüm restoranlar, meydanlar doluydu. Pek çok kulübün girişinde ve dondurmacıların önünde sıra vardı.

Ertesi gün çıktığımızda ilk tepkimiz nerede bu insanlar oldu. Gündüz saatlerinde sokaklar bomboş... Hava o kadar sıcak ki kimse evinden çıkmıyor. Akşam saatlerinde güneş batıp sıcaklık düşmeye başlayınca sokaklar da kalabalıklaşmaya başlıyor.

Podgorica da 2. Dünya Savaşı’ndan nasibini almış kentlerden. Savaş sırasında defalarca bombalanmış olsa da kendini çabuk toparlamış. Gündüz saati 40-42 derece boğucu sıcakta kentin bomboş sokaklarında eski, bakımsız, komünist dönemin izlerini taşıyan binalar arasında yürüyoruz. Cumartesi günü olmasına rağmen pek çok dükkanın kapalı olması çekiyor. Halbuki pek çok dükkan akşam saatlerinde açıktı. Yine malum sebep sıcaklar. Dükkanlar da çalışma saatlerini insanların dışarıda olduğu havanın nispeten serinlediği saatlere göre ayarlamışlar.

Komünizm döneminin belki de en güzel mirası geniş park alanları. Neredeyse her mahallede çok büyük olmasa da park alanı var. İnsanlar burada spor yapıyor, çocuğunu gezdiriyor, kitap okuyor.

Yeni Kent/Eski Kent

Kentin merkezi Nova Varos olarak anılıyor. Nova yeni, Varos ise kent anlamına geliyor. Podgorica’nın bir de Stara Varos yani eski kent bölümü var. Bu bölümde daha çok Osmanlılardan kalma eserler yer alıyor. Özellikle stratejik konuma sahip olan ve ilk olarak farklı uygarlıklar tarafından inşa edilmiş olan Podgorica Kalesi Osmanlılar döneminde yeniden yapılarak güçlendirilmiş. Ayrıca kalenin içine ve çevresine de pek çok yapı inşa etmişler. 2. Dünya Savaşı sırasında kentin diğer bölümleri gibi burası da çok darbe aldığından günümüze sadece çok az bir bölümü ulaşmış.

Osmanlılar döneminden günümüze ulaşan en önemli eserlerden biri saat kulesi. Sahatkula olarak isimlendirilen kule zamanında Hacı Paşa Osmanagiç tarafından yaptırılmış.

Yine bu bölgede zamanında Osmanlılar çok sayıda cami, han, hamam ve köprü inşa etmişler. Camilerden iki tanesi günümüze kadar ulaşabilmiş. Osmanlı mahallesindeki evler çok eski olsa da çoğunun önü begonvillerle dolu.

Podgorica’da görülecek bir diğer önemli yapı Sveti Djordje Kilisesi. Sveti, Aziz anlamına geliyor. 19. yüzyıla tarihlenen Petroviç Sarayı da kaçırılmaması gereken yerlerden.

Restoranların yoğunlaştığı bölge Saat Kulesi'nin çevresi. Mutfaklarında Balkan ve Türk etkileri görülüyor. Hatta bazı yemeklerin adı bile Türkçe. En popüler yemekleri ise tüm Balkanlarda da meşhur olan Cevapcici, bir çeşit köfte. Fiyatlar ise İstanbul ile kıyaslandığında neredeyse üçte biri.

Önerim leziz yemekler tatmak, Balkanlar’ın havasını solumak, bölgedeki Osmanlı yapıları ile tanışmak istiyorsanız Podgorica’ya uğrayın. Ancak yaz aylarında özellikle de temmuz ve ağustos aylarında buradan uzak durun.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni