Dilden dile anlatılan ve herkesin de bildiği bir Gürcü efsanesine göre: "Tanrı dünyayı yaratmış, her millete birer yurt vererek dünyayı paylaştırmış. Ne çok soğuk, ne çok sıcak, şırıl şırıl sular akan, nehirler geçen, bereketli bir denize kıyısı olan, çevresinde karlarla kaplı dağlara sahip, meyvenin ve bitkinin her çeşidinin yetiştiği, yeşil-mavi renkler dolu cennet gibi bir bölümü de kimseye vermemiş. Gürcüler bakmış ki her millete yurt veren ama kendilerine bir yer vermeyen Tanrı'nın huzuruna ağlaya sızlaya çıkmışlar. Her millete bir yurt verilirken neden Gürcülere bir yer verilmediği sual etmişler. Tanrı, dünyadaki bütün yerleri milletlere dağıtırken neden ortada olmadıklarını sormuş Gürcülere. Onlar da "Biz misafir ağırlıyorduk. Haberimiz olmadı" demişler. Bu nedenle onlara sevgiyle bakan Tanrı, kimseye vermeye kıyamadığı cennet benzeri yeri onlara bağışlamış. İşte burası Gürcistan olmuş."
Uçağın penceresinden seyrettiğim Karadeniz'e doğru gitgide alçaldığımız halde, hala tekerlekleri koyacak bir kara parçasını göremedim. Bulutların sıkıntılı halinin renklendirdiği namı "hırçın" ama görüntüsü buralarda pek bir durgun olan Karadeniz üzerinde bir anda, adeta denizin karayla birleştiği yerde başlayan Batum Uluslararası Havalimanı pistini görmemizle birlikte iniş yaptık. Ajara Turizm Departmanı’nın ve Radisson Blu Hotel’in davetlisi olarak Gezimanya.com'un eşliğinde kendi konularında harika paylaşımlar yapan blog yazarı arkadaşlarımla beraber Batum'a "Merhaba" dedik.
İsminden dolayı aklınızda kalabalık, karmakarışık bir havalimanı görüntüsü oluşmasın. ("Uluslararası" unvanının yabancı bayraklı uçakların inmesine verilen bir izin, yeterlilik şartnameleri ve tanınma ile alındığını burada belirtmek gerek sanırım.) Batum veya kendi dillerinde Batumi havalimanına indiğimiz an, kapalı havanın sürpriz olmayan bir sonucu olarak birkaç yağmur tanesi karşıladı bizi. Havalimanı trafiğinin yoğun olmamasından dolayı uçaktan inip apronda yürüyerek kontrol ve bagaj alım kısmına geçebiliyorsunuz. Pasaport polisleri, birkaç kelimede olsa işleri için yeterli derecede Türkçe konuşuyorlar. Hatta bana sempatik bir şekilde "ilk defa?" diye sorup cevabını aldıktan sonra "Oo çok güzeel" diye yorum bile yaptılar. Pasaport polisi diye yazdım ama Batum'a gelirken pasaport kullanmanıza gerek yok. Ülkelerarası yapılmış protokole göre Kuzey Kıbrıs çıkışlarında olduğu gibi sadece Nüfus cüzdanınızla çıkış ve giriş yapabiliyorsunuz. Türkiye'den çıkarken küçük bir forma adınızı soyadınız yazıp imzalıyor ve çıkış damgası vurduruyor, Batum giriş ve çıkışında da aynı işlemi aynı küçük formla devam ettiriyorsunuz. Böylece "Yurtdışı çıkış harcı" olarak ödediğiniz 15 TL. değerindeki "pul"u almıyorsunuz.
Ilık Yağmurların Ülkesi Acara
Coğrafya kitaplarında, Gürcistan'ın bu bölgesi yani Acara için (bizde Acaristan olarak da biliniyor) ülkenin en yağışlı ve nemli yeri olduğu yazar. Bizi de karşılayan yağmur oldu. Hava çok soğuk olmamasına rağmen yağmurla birlikte gelen serinlik nedeniyle t-shirtler üzerine bir şeylerin giyilmesi zorunluluk oldu.
Türk Hava Yolları'nın haftada 6 gün karşılıklı sefer yaptığı ve İstanbul'dan yaklaşık 1 saat 55 dakikalık bir uçuşla vardığım Batum, bana sanki hemen evin önüne hani bildiğimiz tabiriyle "kapı önüne" çıkmış hissi verdi. Üstelik, yakınlığı ve benzerliği vurgulamak için kullandığım bu kelimeler aynı zamanda kapı önüne çıktığınızdaki ferahlığı da hissettiriyor size. Hareketli bir geleceğe, kalabalıklara hazırlanan bir yer olmasına rağmen hala yüzünüze vuran bir sakinlik, dinginlik var şehirde.
Havaalanı şehir merkezine oldukça yakın. 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra merkeze ulaşabiliyorsunuz. Bu arada havaalanından şehir merkezine gitmek için taksi kullanmayı düşünürseniz kapı önünde sizi karşılayan taksiciler 15 Lari istiyorlar. Ancak pazarlıkla 10 Lari'yi bile zorlayabilirsiniz! Havaalanından şehir merkezine gitmek için diğer bir alternatif ise 10 Numaralı belediye otobüsleri. 0,40 Lari'ye binileceğini öğrendiğim otobüslerin saatleri hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadım. Ancak tahminim uçakların saatleriyle ilintili olduğu yönünde.
Kapının önüne çıktığımızdan(!) ve çok uzaklaşmadığımızdan olsa gerek, değil başka bir ülkeye yol yorgunluğum bile kalmadı Batum'a indiğimde. Hani havasından, suyundandır derler ya! Galiba hakikaten öyle...
Karadeniz'de Yükselen Dubai
Batum şehir merkezi, bana biraz zorlama yapılaşmalara sahne olan ve benim neredeyse son 20 senede çokça rast geldiğim doğu bloğu ülkelerinin kimi şehirlerinde yıllar önce gördüklerimi hatırlattı. Büyük şantiyeler, güçlü makineler, ünlü markalar, zincir oteller ve sıra bekleyen dahası. En son örneklerinden biri Makedonya'nın Üsküp şehri. Şehir merkezi tam bir şantiye alanıydı. Ama inşa edilen yapılar biraz eğreti duruyor gibiydiler. Batum'un farkı denize olan uzun sahil şeridi boyunca geniş bir araziye yayılması. Bu onu gerçekten o görüntüden kurtarıyor. Bir taraf Akdeniz ve hatta Latin Amerika kentleri benzeri yapılar ve sokaklarla dururken uzaktan baktığınız diğer bölüm Karadeniz'de yükselen Dubai görüntüsü veriyor.
Maalesef içinde bulunduğumuz dönem gereği betonlaşma(!) başta olmak üzere hepsi engellenemeyecek ölçüde gerekli şeyler. En azından korunan kısım bozulmadığı taktirde buna büyüme ismi verme şansı yakalanabiliyor. Gürcistan gibi bir ülkenin özerk cumhuriyetinin bu gelişmeye kendini açmaması gibi bir şansı da gerçekten yok. Sonuçta hepimiz yapılaşmaya, beton yığınlarına ve getirdiği hayata karşı çıksak da hiçbirimiz ondan ayrılamıyor ve hatta o sistemin bir parçası olmak için gereken ne ise onun peşinde koşturmak zorunda kalıyoruz.
Neyse biz Batum'a dönelim...
Öncelikle Batum yaz aylarında kesin görülmesi gereken bir yer. Mayıs ayında gördüğümüz Batum'un 3-4 katı kalabalıklara çıktığı, sahil bandında plajların ve kafelerin her saat her gün dopdolu olduğu hem anlatılıyor hem de fotoğraflar, görüntüler bunu kanıtlıyor. Evet sezon kısa ama eğlence ve yaz mevsiminin verdiği keyif doruğa çıkıyor bu mevsimde.
Batum'da Misafirperverlik ve Gürcü Sofraları
Benim kökenlerimin bir bölümünün de ait olduğu Acara için küçüklüğümden beri en çok duyduğum şey bölge insanının, Acara halkının ve Gürcülerin misafirperverliğiydi. Hatta bir yazıda Acaristan'da görev yapan bir Türk görevlinin ağzından şu sözleri okumuştum "Türkler misafirperverdir ya hani, işte Gürcülerin misafirperverliği bunun 100 katıdır." İşte yazının başında da bahsettiğim benzer efsaneler boşuna doğmuyor. Bu topraklar misafirleri baş tacı ediyor.
Buradan yani bizim sınırlarımız ötesinde kalan topraklarda şarap, adeta bir yaşam biçimi. Kafkasya'da Gürcüler için söylenen "ana sütünden şaraba geçen halk" deyimi ne kadar doğru pek görme şansım olmasa da Gürcü şaraplarının ününü tabii ki biliyorum. Böyle bir yaşam biçimine sahip bir ülkede de geleneklerin, ritüellerin günlük hayata yansımış olması yadırganacak bir şey değil.
Canlı bir şekilde devam eden ve tarihi çok eski dönemlere, hatta pagan ve Hristiyanlığın ilk yıllarına dayanan ritüellerden en önemlileri de yine şarapla, kadehle, masayla ilgili.
Hangisi daha önceden geliyor veya hangisi bir diğerini etkilemiş bilmiyorum ama Gürcü sofralarına "Supra" deniyor. Sanki bizimkisinin söylenemeyen bir ifadesi gibi. Sofralar çok önemli. Kafkasya coğrafyasında ve Rusya'nın birçok bölümünde de buradan etkilenmelerin olduğu büyük ve dolu sofralar tam bir şölen gibidir.
Geleneksel anlamda Gürcistan'da "zamanın büyük çoğunluğu sofrada geçer" derler. Hakikaten öyle oluyor burada! Programımız yoğun olmasa kalkmanın pek gereği olmayan sofralarda oturduk Batum'da. Sofra kurulur, masa donatılır ve "Tamada" omuzuna kadar kaldırdığı kadehiyle (burada kadehin sağ elle tutulması önemliymiş!) güzel sözler, dostluk, kardeşlik ve edebiyata dair betimlemeler yapar. Ayrıca konuklara, sofranın misafirlerine en içten şekilde "hoş geldiniz" denmesi dostluktan ve barıştan bahsedilmesi ve sonrasında neredeyse herkesin teker teker söz alarak benzer davranışlar yapması ve bir diğerine verdiği cevaplar ile kalkan kadehler en önemli anlardır. Peki "Tamada" kim ve nedir derseniz işte o da masanın lideridir. Hatta sofrayı onun idare ettiği varsayılır. Arada masaya ayar verir anlayacağınız. Kadeh elde sofrada söylenen sözlere "Sadgegrdzelo" ismi verildiğini söyleyeyim. Söylenen güzel sözlere ve o keyifli dakikalara hem yazılışı zor olan hem de söylenirken gırtlağı tahriş eden bir kelimenin verilmesi oldukça ironik gibi!
Bir gelenek aktarma ve hayat üniversitesi dedikleri bu sofraların oldukça lezzetli ürünlerle donatıldığınız da belirteyim. Ayrıntılı yazılarını yazacağım ama kısaca bahsetmek gerekirse, masalara ünlü haçapuri'lerinden başlayarak, salatadan sebze yemeklerine, etli ve tavuklu ürünlerden hamur işlerine, peynirden mısır ekmeklerine kadar 10-15 çeşit kocaman porsiyonlar servis ediliyor. Bir de her masanın olmazsa olmazı limonata dedikleri, armutlu, limonlu mineral içecekleri ve benim eskiden beri favorim olan "Borjomi" maden suyu mutlaka masalarda bulunuyor.
Seyahate Çıkmak İçin Gerekli Tüm Nedenler Batum'da!
Batum "pek fena!" bir destinasyon. Çünkü, seyahat etmemek için aradığınız birçok bahaneyi anında çürütebiliyor. Nasıl mı?
Örneğin yurtdışına seyahate çıkmak için gerekli olan ve genelde sorun olan "vize" Batum için gerekmiyor. "Ama benim pasaportum yok ki!" diyorsanız yine gel diyor Batum!. Ona da gerek yok!
"İyi de yurtdışına çıkmak kolay mı, ya para ne olacak?" diyorsanız yaşadığınız yerden daha az harcayacağınız bir yer olduğunu da ekleyeyim öyleyse. Hatta konforu ve lüksü bile örneğin İstanbul'da normal standartlarda ödediğiniz miktarlara satın alabiliyorsunuz.
5 yıldızlı lüks bir otelin, kentin en iyi noktalarından biri olarak gösterilen roof'unda canlı müzikle birlikte hafta sonu gecesi bir bira için yaklaşık 6 Lira ödüyorsunuz.
Onun yanında burada harika bir deniz var, sevimli sokaklar, güzel bir mutfak, iyi de bir hava bulunuyor. Casinoları, eğlence merkezleri, barlar ve kulüpleri de oldukça cazip.
Yemek konusu da hem lezzetli hem de ucuz. "Peynirli Pide" diye geçiştirilemeyecek Haçapuri diye bir harika var mesela. Acara usulü olanını tavsiye edeceğim Haçapuri'nin fiyatları küçük orta büyük şeklinde boyutlarına göre 6 buçuk Lari'den 9 buçuk Lari'ye doğru değişiyor. (Büyük olanını bir kişinin yemesi çok zor!)
Benim en sevdiğim Acara usulü Gürcü yemeklerinin başında Hinkali (Khinkali) geliyor. Bir çeşit Gürcü mantısı olan Hinkali'nin kocaman kocaman boyutlardaki mantı taneleri görmeye ve tatmaya değer. İçinden gelen sulu kısmı yazarken bile canımın çekmesine sebep oluyor. Kişniş otunun neredeyse her şeyde kullanıldığı Acara da kıymalı hinkali de ağır kişniş tadında. Daha pek çok lezzet var Batum'da hoşlanacağınız. Onları da lezzetli keşiflerde yazarım artık. Anlayacağınız yemeklerin lezzeti ve fiyatları da Batum'a gelmek için önemli sebeplerden biri.
Batum'un Sokaklarına Çıkın
Takip edenler bilirler. kesfet.tv seyahatlerinin tamamında sokakları, meydanları, pazarları gezer, havayı koklar ve hikayeleri dinler dururum. Bir de gelmeden önce okuduğum, dinlediğim hikayelerin kahramanları ararım her sokağı dolaşarak. Arayacağım bir kahraman yoksa da yaptığım şey elbette kendi hikayemin kahramanı olmak için yine sokakları dolaşmak. Batum'da, yapılan program gereği yeterince kaybolamadım sokaklarda. Zaten kaybolmak isteseniz de pek fazla uzaklaşamayacağınız kadar derli toplu Batum. Özellikle eski sokakları hiç bozulmamış. Bir tarafta Karadeniz'in eski ve yıpranmış sokaklarına rastlarken diğer tarafta Sovyetler Birliği döneminden kalan, bakımdan geçse de kendini saklayamayan dönemin "sosyal konutları" bir diğer tarafta da sanki Latin Amerika'nın, Karayiplerin denize yakın eski kentlerinden birinde çiçeklerle süslenmiş bir balkon görüyorsunuz.
Batum sokaklarında gezerken dikkatimi çeken en önemli şey sokakların sanata açılması oldu. Uzun yıllar süren renksiz donuk doğu bloku kasvetli sokaklara renk getirmek, hareketlendirmek ve bugünler için "selfie çektirmek" için bir dolu sanat çalışmasıyla süslü. Burada önemli olan şu ana kadar yapılmış olan eserlerden çok, sokakları sanatçılara bırakmaları beni etkiledi. Öylesine ki, heykelleri, süslemeleri, mimari eserleri bırakın iki sene kadar önce çeşitli ülkelerden sokak sanatçılarını Batum'a davet ederek "boyayın her yeri!" demişler. Rengarenk bir Batum'un yanında bakış açısının getirdiği yurtdışındaki imaj ve tanıtımın ne kadar önemli olduğunu düşünsenize!