Yılbaşı tatili için fazla masraflı olmayan, beni çok yormayacak ve vize&pasaport problemlerinden uzak duracağım bir ülke arayışlarına başlamıştım. Artvin'in arkasındaki komşu Gürcistan bu konuda güzel bir alternatif olarak karşımda duruyordu. Belli ki bu sene ilk durağım Batum ve Tiflis olacaktı. Hemen ajandamdaki notlara Aralık - 2013 tarihiyle kaydettim Batum & Tiflis seyahatimi. Dört günlük güzel, eğlenceli ve aynı zamanda yakın tarihe sahip bir kültür turuydu aslında. Yalnız başına çıkılan ilk seyahat olma özelliğini de taşıyor!
YOLCULUK: İSTANBUL-BATUM
27 Aralık günü Batum'a uçtum. Tamam, espri yapmayın uçan ben değilim uçak! Burada dikkat etmek gereken bir nokta var, Hopa ve Batum yolculukları aynı havalimanına yapılıyor ancak Artvin (Hopa) yolcuları uçaktan iner inmez özel bir otobüsle Artvin'e götürülüyormuş. Ben bu detayı atladım ve bileti direkt Batum'a almıştım. Havalimanında durumun farkına vardım, kalabalık bir grup havalimanın sağ tarafından çıkarken bende peşlerine takıldım. Görevli biletimi sorup "Sizin biletiniz Batum, siz diğer kapıdan çıkacaksınız" dediğinde detayları da öğrenmiş oldum. Meğer otobüslerle Sarp Sınır Kapısı'ndan geçerek şehir merkezine bırakılıyormuş Artvin yolcuları. Batum'a oradan taksiler, dolmuşlar varmış, aynen geri geliyorlarmış.
Atatürk Havalimanı'ndan kalkan uçak, yurtdışı seyahati olduğundan alkollü ikramlarla ve aperatif bir sandviç menüsüyle yaklaşık 2 saatte Batum'a ulaştı. Uçuşlarda genelde cam kenarını tercih ederim, kanatta gitmek veya ne bileyim teknik eleman olmamdan olsa gerek, kanattaki motor varyasyonları, paletlerin açılıp kapanması falan dikkatimi çekmiştir. Bulutların üzerinde de güzel fotoğraflar düşüyor, orası başka bir macera.
Batum'a doğru devam eden yolculuk sırasında klasik anons: İnişe geçiyoruz, kemerlerinizi takın. En zevkli kısmı. Havalimanı sanırım kumsalda diye düşündüm bir an, öyle alçaldı ki uçak.. Dedim ya düşüyoruz ya da plaja park edicez uçağı! Batum'un hepi topu 8 km'lik bulvardan oluştuğunu gitmeden önce öğrenmiştim ancak havalimanı daha içeride görünüyordu. Denizin ve plajın üzerinden güzel bir sorti yaparak iniş tamamlandı ve an itibariyle Batum International Airport'a varmış bulunduk. İsmi biraz şaşaalı görünüyor ancak yukarıda gördüğünüz gibi ufak bir havalimanı kendisi. Avrupa'da bazı uçakların uçtuğu 2 veya 3.sınıf havalimanlarından beter, öyle pek International durumu yok yani! 5 uçak aynı anda gelse, trafik olur, pistte mevzu çıkar. O derece...
KONAKLAMA: TJ HOSTEL-MAKHINJAURI
Batum'a geldik, ilk iş 50 TL'nin karşılığı olan (ben gittiğim dönemde 1 Lari = 1 TL'di) 50 Lari'yi aldık. Gürcülerin para birimi Lari, bizim parayla hemen hemen aynı değerde olduğundan para birimi konusunda fazla sorun yaşanmıyor. En azından Sırbistan'daki gibi kendinizi 100 Euro'ya karşılık verilen 15 bin Sırp dinarını elinize aldığınızda hissettiğiniz Dinar Kralı modunda olmuyorsunuz. Neyse fazla dağıtmayalım konuyu...
Batum'da iki gece kalacağım. 29 Aralık'ta öğlen başkent Tiflis'e hareket edeceğim. Bu nedenle daha önce rezervasyonumu yaptırdığım, Jerna'nın kocası Martin ile birlikte işlettiği TJ Hostel'e gidiyorum. Dünya tatlısı insanlar, bir tane ufaklık var. Gürcistan'a giderken kafamda soru işaretleri olan noktalardan birisi konuşulacak dil konusundaydı. Gürcülerde dil konusu ikiye ayrılıyor: 30 yaş üzeri Rusça biliyor, 30 yaş altı ise İngilizce. Türkçe ülkede konuşulan dillerden birisi, malumunuz hafta sonu için Karadeniz'den gidip-gelenler var.
Makhinjauri bölgesi Batum'un biraz dışında kalıyor, şehir merkezine dolmuşla 10 dakika sürüyor, 50 kuruş değerinde bedelini ödedikten sonra tren istasyonunun orada iniyorsunuz ve hostele giden rampayı tırmanıyorsunuz. Bahçenin içinde, iki katlı, müstakil bir ev. Alt kat hostel mantığında 4-5 odası var, üst kat ise Jerna ve ailesine ait. Jerna çok kral bir oda verdi, yanımda Polonyalı bir çift var, 30'lu yaşlarda. Daha ilk akşamdan Gürcü şarabının tadına bakıyoruz, muazzam!
AVUCUMUN İÇİ GİBİ: BATUM
Batum ufak bir şehir, 8 km uzunluğunda bulvar parkı olan ve sokakların neredeyse hepsinin sahile çıktığı, Karadeniz şehri olmasına rağmen Akdeniz havasında olan güzel bir şehir aslında. Makhinjauri'den dolmuşla Batum'a geldikten sonra ilk işiniz turist info kısmından harita ve guide temin etmek. Sonrasında şehri "yürüyerek" keşfedebilirsiniz. Aslında çok tarihi bir şehir değil Batum, daha çok gece hayatı ve Ankara'nın pavyonlarından hallice eğlence hayatı kapsamında turist çeken bir yapıya sahip. Gezilecek lokasyonları haritanızda zaten görmemeniz mümkün değil ama biz ufaktan yazalım;
- Yazının başından beri bahsediyoruz, bulvar diye. 8 km uzunluğunda, sahil kordonuna paralel, içinde park ve bahçeleri olan, sağda solda minik heykeller, gemiler veya hayvan figürleri bulunan Batum Bulvarı. Bulvarın içinde ayrıca eski devlet binasını, opera ve tiyatro salonunu da göreceksiniz.
- Alfabe Kulesi: Gürcü alfabesinde bulunan harflerden oluşan, enteresan bir mimariye sahip, geceleri ışıklandırılan bir kule. Sahilde bulunuyor.
- Saat Kulesi: Biz adına saat kulesi dedik ama yazın içinden votka aktığı ve ücretsiz chacha (ispirtodan hallice, kışın ısınmak için birebir!) çeşmesi aktif oluyormuş. Kışın ortasında aksa daha mantıklı olabilirdi, nedenini Tiflis notlarında anlatacağım. İzmir'deki saat kulesiyle aynı mimaride, sahil bulvarı üzerinde bulunuyor. Mavi ışığıyla gece kendisini gösteriyor.
- Ali & Nino Heykeli: Sahil şeridinde bulunan en anlamlı yapı olabilir. Edebi olarak çok büyük bir önem arz ettiği söyleniyor, imkansız bir aşkı mekanik bir sistemle birbirine kavuşturmuş Gürcüler.
- Dönmedolap: Diğer adıyla Ferris Wheel. Sahilde bulunan Ali & Nino Heykeli'nin yanında yer alıyor ve 250 kişi kapasitesinin yanı sıra yaklaşık 60 metre yükseklikten Batum sahilini izleme fırsatı buluyorsunuz. Tabii dönmedolapta eğlenmeniz ayrı bir etken.
- Piazza Meydanı, Tiyatro Meydanı ve Avrupa Meydanı: Bu tarz meydanlar Avrupa'nın her yerinde mevcut bulunduğundan uzun uzadıya anlatmaya gerek yok ancak gün içerisinde gidip yemek yiyebileceğiniz, kahve içebileceğiniz ana meydanlar olarak göze çarpıyor. Meda Heykeli'nin bulunduğu Avrupa Meydanı ise yılbaşı haftasında olduğumuzdan konserlere ev sahipliği yaptı. Polislerin kontrolünde, güzel ve eğlenceli etkinlikler vardı. Posseidon Heykeli'nin ev sahipliği yaptığı Tiyatro Meydanı ise size daha çok içkinizi yudumlayarak caddeyi kesebileceğiniz bir alan yaratmış gibiydi.
- 6 Mayıs Parkı: Doğa harikası bir şehrin göbeğinde böylesine büyük bir park olmazsa olmazdı. İçinde ufak bir hayvanat bahçesi var. Sakin, huzurlu ve doğanın içinde zaman geçirmek için birebir.
- Batum Botanik Bahçesi: 110 hektar büyüklüğündeki alan, dünyanın en büyük botanik parklarından birisi olarak yer alıyor ve içerisinde yüzlerce çeşit bitki-doğal hayat örneği sergileniyor. Oksijen bünyeye direkt etki ediyor, kendinizi daha zinde ve dinç hissediyorsunuz. Şehrin biraz dışında, 10 km uzaklığı var.
- Batum Gece Hayatı: Bir üst paragrafta belirttiğim gibi, Ankara'nın pavyonlarından hallice bir gece hayatı var. Rusya ve Türkiye'den fuhuş için giden bir çok insan var, Gürcü kızları bu konuda biraz rahatsızlar. "Türkler buraya sadece seks için geliyor" cümlesini birkaç garsondan duydum. Elde Ipad, gözlük ve kitap ile gezince Fransız muamelesi yapmadılar değil. Bu nedenle size, büyük otellerin kumarhanelerini öneririm. Radisson'un yakınlarındaki casino için giriş ücretsiz, içeride ikramlar gırla gidiyor!
İlk gün biraz eğlence, ikinci gün biraz daha kültürel bir turla 29 Aralık gününe geldik. Tiflis'e gitmek için elinizde 3 alternatif var; Tren, otobüs veya minibüs. Ben enteresan bir şekilde, hiç hazırlanmadan böyle bir harekette bulundum ve Tiflis'e otobüsü andıran minibüsle gitmeye karar verdim. Çok fazla hatırlamak istemediğimden ve üzerinden 2 yıl geçtiğinden kısaca durumu anlatacağım. 10 Lari'ye, yaklaşık 400 km yol gittik. Mercedes Sprinter'den hallice bir araçla, dağ ve köy yollarından, gerektiği zaman yolda mola vererek (market veya manavın yanında kaç kere durduğumuzu hatırlamıyorum) 8 saatte tamamlandı yolculuk. Tiflis'e indiğimizde toprağı öpecek seviyeye gelmiştim, doğru söylemek gerekirse...
Batum'dan başlayan yolculuk sırasıyla Kobuleti, Samtredia, Kutaisi, Gori ve Kaspi'nin arkasından olmak üzere Tiflis'te tamamlandı. Sınır komşusu olarak Ukrayna - Rusya - Azerbaycan - Ermenistan olan bir ülke için sürekli sınır kapıları ve ülke isimleri görmek yolda ürkütücü oluyor. "Nereye gidiyoruz lan!" diye kendine sorabilirsin ancak bu soruyu İngilizce sorsan bile şöfor sana cevap veremeyebiliyor. Allah'tan arabada İngilizce bilen birkaç kişi vardı, yolculuk boyunca sohbet etme veya şüphelendiğimde soru sorabildim. Yalnız bu satırları yazarken şöforün adamlığının hakkını yememek lazım. Yemek molası için durduğumuzda, ne kadar burada kalacağız diye sordurdum. En azından süreyi bileyim, ona göre yemek yiyeyim veya bir şeyler içeyim diye. Şöfor benim için "O turist. Merak etmesin, yemeğini ne zaman bitirirse o zaman buradan ayrılacağız." dediğinde gözümde bambaşka bir noktaya ulaştı. Bizim otobüs şöforleri bırakır adamı gider, kendi dilinde konuşmasına rağmen. Hiç uyarmaz, söylemez.
Yeme-içme konusunda: Avrupa Meydanı'na çıkan ana cadde üzerinde Qaravani isimli restaurantta yemek yemiştim. Haçapuri, Hinkali, Lobeo... Hamur işinde ayrı bir seviyede Gürcüler, sokaklarda fırınlarda ve pastanelerde sıra bekliyorlar! Et yemekleri başarılı, özellikle güveçte pişmiş ve içinde bir çok baharatın yanı sıra patates-mantar-soğan gibi lezzetleri de içinde bulunduran et yemeği Chashushuli denenebilir.
Kebabi dedikleri köfteden hallice Türk kebabı ve tavuk yemekleri de var. Denenebilir. Ülkede tarım ve hayvancılık yaygın olduğundan sadece domuz eti değil, diğer et gruplarına da sahipler. Bu yüzden sıkıntı yaşamazsınız! Bir de ara sokaklarda Türk lokantaları var, orada kuru fasulye bile yeme ihtimaliniz var, bizden söylemesi!
Alkol ucuz, ülkenin milli içeceği Chacha isimli votka ise oldukça sert. % 50 seviyesinde alkol olduğu söyleniyordu, garson tarafından. Birkaç shot işinizi görür, fazlası sokaklarda amuda kalkmanızı sağlayabilir. Gürcü şarapları başarılı ve ayrıca gazoz tadında meyveli çiçekleri var. Armut gazozu denenebilir, kolay içimli. Biraları ise vasat, beklenti yaratmayın.
Gürcüler güzel insanlar. Rusların rejiminden çıktıktan sonra özbenliklerini arıyorlar aslında. Rusların empoze ettiği sosyalist devlet mantığında devam ediyorlar ve sokaklar 1970'li filmlerden fırlama sahneleri andırıyor zaman zaman... Genç nüfus İngilizce konuşabiliyor, 30 yaş üstü ise Rusça konuşuyor. Yardımsever, canayakın, sevecenler. Türkleri seviyorlar doğrusu. Keza şehrin en önemli gelir kaynaklarından birisi artık turizm ve en çok turist haliyle vize ve pasaport uygulamasının olmadığı Türkiye'den geliyor.
İlk gün kahvaltı yapmak için yer sorduğum sokaktaki genç Leva, kız arkadaşıyla birlikte yaptığı kahvaltıya davet etti. Israrlı bir şekilde reddetmem sonuçsuz kaldı, keza Leva zorla masaya oturttu ve kahvaltı ısmarladı. Kız arkadaşını sınava bıraktıktan sonra da birlikte şehri gezdik, arabasıyla sağa sola götürdü. Evden telefon gelene kadar... Dönüşünde, şehri benim gibi gezen İspanyol bir çifte rastlandım. CS'ten mesajlaştığımız çıktı, Bart beni hatırladı ve Maria ile birlikte efsane bir üçlü olduk. İlk gün böyle bitiyor derken, Avrupa Meydanı'nda yılbaşı ağacının etrafında kurulan etkinlikler gecenin ilerlemesini sağlıyor. Batum-Makhinjauri arası 7 Lari tutuyor taksiyle. Ancak hosteli bulmaları baya zaman almasına rağmen taksicilerin hiçbirisi 7 Lari'den fazlasını talep etmedi. Adresi bulamamaları kendi dertleri olarak algılanıyor sanırım, güzel bir durum.
Instagram sayfası malum, seyahat notlarını paylaşmadan olmaz! Gezelim, görelim ve paylaşalım modundayız.
Yorumlar