Artvin'deki keyifli maceramızdan sonra Türkiye'mizi bırakıp geçiyoruz Gürcistan topraklarına... Aslında Gürcü toprakları da bana yabancı sayılmaz ama Türkiyem bir başka tabi ki :)
Artvin merkezden Hopa'ya, Hopa'dan da Sarp sınır kapısına doğru ilerledik ve orada ailecek küçük bir ayrılık yaşamak zorunda kaldık. Bu ayrılığın nedeni arabaların ve bireysel olarak giriş yapacak kişilerin ayrı ayrı geçmesi. Eğer araba ile geçiş yapıyorsanız sadece o arabanın sahibi geçiyor. Diğerleri de bizim gibi bireysel geçiş yapıyor.
Bilindiği üzere Gürcistan'a Türk kimliği ile giriş yapabiliyoruz. 15 TL karşılığında size 90 gün boyunca Gürcistan'da kalmanızı sağlayacak vize niteliğinde bir kağıt veriyorlar. Bu kağıdı alıp iki gümrükten de geçirdikten sonra artık Gürcü topraklarına adım atıyorsunuz ya da daha doğrusu annem ile ben adım attık :) Çünkü biz geçiş yaptıktan sonra yoğunluktan dolayı neredeyse 1 saatten fazla babamı bekledik.
O uzun bekleme süreçlerini atlatıp merkeze geldiğimizde bizi bu rengarenk devlet binası karşıladı. Şehir o kadar ışıl ışıl ki size anlatamam. Bir şehre görür görmez vurulmak diye bir şey varsa gerçekten bunu ışıl ışıl oluşu ile Batum size yaşatır.
Hele bulvara doğru ilerlediğiniz de şehre hayran hayran bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Hem bir Avrupa şehri gibi ferah ve düzenli hem de size Türkiye'nin Bodrum'unu Antalya'sını aratmayacak kadar özgür ve samimi.
Eee şehir böylesine muhteşem bir şekilde harmanlanmış olunca ben de hiç zaman kaybetmeden eşyaları otele attığımız gibi geceden başladım gezmeye. İlk durak; Batum'un bulvarı. Batumbulvarında muhteşem bir ayrıntı var. O da ses ile yükselen sular. Akşam meydanda müzik çalıyor ve müziğin ritmine göre sular alçalıp yükseliyor hatta şarkıların bazı yerlerinde su coşuyor.
Bu bina da meydanda gördüğüm bir diğer yapı. Kendisi Amerikan Üniversitesi olarak kullanılacakmış; lakin siyasi sebeplerden ötürü olacak ki kendisi vuslata kavuşamamış.
Küçük çaplı bir ısınma turundan sonra otelimize geldik. Bu arada otelimiz demişken; T&G otel diye bir yerde kaldık. Booking.com'da araştırmalarım sonucu bulduğum bu otelden de pek bir memnunduk. Tabi otel dediysem kafanızda 4 yıldızlar, 5 yıldızlar uçuşmasın. Burası otel görünümlü apart tarzı bir yer ama gerçekten konforlu. Bir odada üç kişi rahatlıkla kalabilir. Ayrıca mutfağı, banyosu da çok temiz. 3 gece için 500 Lari gibi bir ücret ödedik.
BATUM GEZİLECEK YERLER
Batum'daki 3 günlük gezimizi günlere ayırmaktansa böyle başlık altında toplamak istedim. Çünkü 3 günü teker teker anlatmak gezilen bazı yerlerin kaçmasına neden olabilir diye düşündüm. Umarım iyi yapmışımdır :).
İlk olarak; gelir gelmez soluğu aldığım Batum meydanı'nı bir de gündüz gözü ile görmek lazım diye düşündüm. Gece ışıl ışıl kendisine hayran bırakan bir şehir acaba gündüz de aynı etkiyi bırakacak mı diye merak ediyor insan. Bu arada fotoğraftaki yapı tasarımı bana çok ilginç gelen bir yapı idi ama ben sadece bu kadarını fotoğraflayabildim. Daha doğrusu kareye bu kadarı sığdı. Kendisi tiyatro oyunlarının sergilendiği bir bina olma özelliği taşıyor.
Sonrasında iç kısımlara doğru ilerledim. İç kısımlara doğru ilerlemeniz aynı zamanda tarihi bölümlere daha da yaklaşmanız anlamına geliyor.
Bu bölge tiyatro binasının bulunduğu kısım. Fotoğrafta gördüğünüz binada; tiyatro oyunları sergileniyor ve konserler veriliyor. Ayrıca tiyatro binasının bulunduğu bu meydan da Batum'un turistik meydanlarından biri.
Vee geliyoruz meşhur Medea Heykeli'ne. Öncelikle şunu söylemeliyim ki heykel ve çevresindeki diğer yapılar muhteşem. Gerçekten Gürcülerin sanat anlayışını bir kez daha takdir ediyorsunuz. Yapılar belki bir Fransız ya da İtalyan mimarisi gibi ihtişamlı değil ama baktığınız zaman sizde kesinlikle bir etki bırakıyor. Unutmadan; heykelin bulunduğu meydan da Avrupa meydanı olarak geçiyor.
Dini yapılara gelecek olursam... Batum'da görülmesi gereken kiliseler: St. Nicholas, Christ the Holy Salvador ve Ermeni Apostilik Kilisesi. Sinagog olarak şehir de sadece bir tane sinagog vardı (ya da ben sadece onu görebildim). O da tadilatta olduğu için giremedik. Bir de cami bulunuyor. Tabi bunların hepsine gidemeseniz de gidebildiğiniz yere gidin :) Ben elimden gezdiğimce çalıştım ama bu bahsettiğim yerlerden gidemediklerim oldu. Oluşturduğum listede de eksikler varsa affola ama ben en meşhurlarını yazdım.
Dini yapıların ardından gelelim Nurigeli Gölü'ne :) Yorulduğunuz zaman ya da kafanızı dinlemek istediğiniz zaman bir huzur noktası arıyorsanız sizi Nurigeli Gölü'ne davet edebilirim. Yemyeşil bir alan, önünüzde göl manzarası... Daha ne olsun ki!
Biraz da sanat diyelim :) Batum'da müziğe, heykele, resme daha doğrusu aklınıza gelebilecek bir çok sanat dalına ilgi muhteşem. Şehrin belli noktalarında piyanolar var ve yeri geliyor küçücük çocuklar yeri geliyor yetişkinler piyano başına geçiyor.
Fakat bu kadar sanat ile ilgili olan bir şehrin müze anlamında beni hayal kırıklığına uğratması kötüydü. Çünkü Acara müzesine gittim, tadilattaydı. Karşısındaki Sinagog'a gidiyorum, TADİLAT! Yaz sezonunda turistik yerlerin tadilatta olması çok iyi bir durum değil bence. Zaten açık olan sanat müzesine gittiğimde de ben girdiğim an ışıkları açtılar çünkü müzeyi ziyaret eden insan yok. Eserlerde emek olduğu için yorum yapmak haddim değil ama sokaklarında, tarihi yapılarında ve müziklerinde hayran kaldığım sanat anlayışını galerilerde bulamadım.
Bu kadar dert yandığıma göre ben yine sokaklara döneyim. Malum ne varsa sokaklarda var. Mesela bu fotoğrafta gördüğünüz tasarım benim ''sokaklara döneyim'' fikrimi destekliyor. Batum'da gördüğüm en ilginç tasarımlardan biri. Ortadaki daireler ve çevresindeki küreler saatin kaç olduğunu bilmenizi sağlıyor. Ben denedim ama sanırsam bir yerlerde hata yaptım, başarıya ulaşamadım :)
Yine gelelim Batum'un akşamlarına. En başta da dediğim gibi şehir akşamları ışıl ışıl. Muhteşem bir görüntüye bürünüyor. Bu ışıl ışıl görüntüyü sağlayan bir çok yapı var. Bu yapılardan biri de Alfabe Kulesi. Şahsen ben kendisinin gece güzel görüntüye destek vermekten başka bir işe yaradığını düşünmüyorum. Umarım Gürcüler bu yapıyı yaparken bir işe yaraması amacını gütmüştür :)
Merkezden sahil kısımlara doğru emin adımlarla ilerliyorum. Sahil bildiğiniz bayağı uzun. O yüzden rahatlıkla yürüyüş yapabilir, deniz havasını doya doya içinize çekebilirsiniz. Ayrıca sahil kenarında yürürken aşk ile ilgili de bazı heykellere rastlayıp ''Batum varken aşk şehri olmak Paris'e mi kalmış?'' diyebilirsiniz :)
Gezimizin son noktasında da merkezin biraz karşı tarafına geçiyoruz. Bu bölgede aşırı hareketli bir bölge. İğne atsanız yere düşmez denilecek cinsten. Dönme dolap, hediyelik eşya satan tezgahlar ve her şeyden önemlisi Ali ve Nino heykeli var bu bölümde :)
Müslüman Ali ile Hristiyan Nino'nun hüzünlü aşk hikayesini anlatan Ali ve Nino heykeli beni Batum gezimde en etkileyen yer oldu. Heykel belli bir süre içerisinde birbirine geçip tek bir vücut gibi görünüyor sonrasında da ayrılıyor.
Kendisi biraz kıyılarda köşelerde kaldığı için bulmak zor olabiliyor. O yüzden bilen biri ile gitmenizde fayda var. Bir de sakın Ali ve Nino heykelini gösterdiğini sanan meydandaki tabelaya inanmayın! :)
Bu arada şunu da unutmadan söyleyeyim; Batum'a gelip de botanik bahçeye uğramazlık edersiniz Batum seyahati yapmış sayılmazsınız :) Eğer zamanınız varsa bir gününüzü yoksa da en azından iki ya da üç saatinizi mutlaka botanik bahçeye ayırın. Giriş 8 Lari. Oranın içinde de botanik bahçeyi gezmenizi sağlayacak küçük minibüsler var. Onlara da biniş 8 Lari gibi bir ücretti (tabi yanlış hatırlamıyorsam). İster yürüyerek ister bahsettiğim minibüslerle mutlaka gezin ve görün botanik bahçeyi.
BATUM YEME-İÇME KÜLTÜRÜ
İşte şimdi en sevdiğim kısma geldim. Turistik yerlerini gezmek süper ama Gürcü mutfağını tatmak çok daha başka bir duygu onu söyleyeyim. Batum'da aç kalmak diye bir şey yok kesinlikle. Çünkü öyle güzel yemekleri var ki ''Ayy yok benim damak tadıma ters, olmaz yiyemem!'' diyebileceğiniz bir şey yok. Sadece bazı yemeklerinde domuz eti olabiliyor onu da zaten sizin Müslüman olduğunuzu bilenler başka bir ete çeviriyor.
''Gürcü mutfağında en sevdiğin lezzet ne idi?'' derseniz tartışmasız size cevabım Haçapuri olur :)
Yok efendim bizim pideler başka, şu şöyle bu böyle hikayelerini dinlemeyin! Ya bir peynirli pide bu kadar mı lezzetli olur? Yumurta ile karışınca hele yeme de yanında yat! Bir de farklı türleri var Haçapurinin. Megruli, İmeruli gibi peynirlerden yapılışına göre farklı şekillere bürünüyor ama benim için haçapuri budur!
Bir de Gürcü kültüründe mutfak kültürü acayip geniş. Sürekli masaya yemek geliyor ama öyle böyle değil. Önce bir Armut suları, tarhunlar ve şaraplar geliyor. Pizza şeklinde haçapuriler, etler, mantar soteler, cevizli karnıyarık... Artık ''Tamam biz doyduk Allah razı olsun daha getirmeyin'' moduna geçiyorsunuz :) Bir de Gürcülerde günün anlam ve önemine, dostluklara, kadınların önemine dem vuran konuşmalar yapılıp sürekli kadeh kaldırılıyor. İçmeseniz bile o kadeh önünüzde duracak.
Ayrıca restoran tasarımları da muhteşem. Özellikle ters duran restoran benim kendisine hayran kalmamı sağladı. Bir de bu restoranların yakınlarında göl manzaralı başka bir restoran daha var; adı Ajaruli Sahli. Haçapurisi tavsiye edilir :) Bu arada haçapuri demişken Serodena da haçapuriyi güzel yapan bir restoran ve fiyatları uygun.
Tabi bu bahsettiğim restoranlar iç kısımlarda kalıyor. Ben deniz havası almak istiyorum diyorsanız tecrübe ettiğim ve onayımı alan iki yer var; biri San Remo restoran diğeri de Cafe Minario. Özellikle San Remo'ya mutlaka gidin! Sahil kenarında muhteşem bir yer.
Ayrıca biraz şehrin merkezi dışında kalıyor ama gittiğinizde Charnali'ye de mutlaka uğrayın! Muhteşem bir doğası var. Yemekler de gerçekten enfes.
Yani kısacası; Batum öyle güzel bir şehir ki hem göze hem kulağa hem de mideye muhteşem bir şekilde hitap ediyor. Batum hakkında övgü dolu ne okuduysanız inanın doğru. Mutlaka ama mutlaka Batum'u seyahat planlarınıza dahil edin! :)
Sevgilerimle...