Bir Kuzey Rüyası: Tromso

Hayaller: 15-16 yaşlarında bir genç. Elinde bir gezi dergisi, her gece yatmadan önceki ritüelini tekrarlıyor. O gece okuduğu makale bu kez diğerlerinden biraz farklı. Makale, kutup paraleli civarında sadece sonbahar-kış mevsimlerinde görülebilen bir doğa olayından bahsediyor: Aurora Borealis, diğer bir deyişle Kuzey Işıkları. Başından sonuna kadar onu sarıp sarmalayan bu makalenin etkisinden çıkması artık mümkün değil. Kafasında sorular, sorular… Acaba gidip görmek mümkün olabilir mi? Görünce insan neler hisseder? O güne kadar Eskişehir’den dışarı doğru dürüst çıkmamış birisi için fazlasıyla ütopik bir durum.Yıllar geçiyor, aklımın bir köşesinde duran bu fikri tekrar ateşleyen bir belgeselle karşı karşıyayım. BBC için çekilen belgeselde Joanna Lumley; Oslo, Samiler, Tromsø derken Norveç’in en kuzeyine kadar uzanan masalsı yolculuğunun sonunda büyülü ışıklarla karşılaşıyor. Nefis! Enfes görüntüler karşısında nefesim kesiliyor. Kuzey Işıkları'nı görme fikri kafamda iyice netleşiyor. Artık dönüşü yok, gidiyorum.

Tez Elden Planlar Yapıla!
Aynı hevese gönül vermiş 3 arkadaş Kuzey Işıkları’nı görmek için harekete geçiyoruz. Tabii önce gidilecek ülkeye karar vermek lazım. Kuzey Işıkları'nın en iyi görülebildiği yerler; Norveç, İsveç, İzlanda, Finlandiya ve Alaska. Kısa bir tartışmanın ardından -belgeselin de etkisiyle- istikameti Tromsø olarak belirliyoruz. Eee! Norveç’e gitmişken Oslo ve Bergen’e de uğramadan Türkiye’ye dönmek olmaz düşüncesiyle gezi planını genişletiyoruz. Elimizde 8 gün ve 3 şehir var. “Ya ışıkları göremezsek” endişesiyle 3 gün Tromsø’ya, 2’şer gün de Oslo ve Bergen’e ayırıyoruz.

Ulaşım
İstanbul-Oslo-İstanbul uçuşlarını THY ile Oslo-Tromsø-Oslo uçuşlarını ise Scandinavian Airlines ile gerçekleştiriyoruz, Oslo-Bergen arasını ise Norwegian Airlines ile... Bergen’den Oslo’ya dönüşümüzü ise milli demiryolu şirketi NSB vasıtasıyla Avrupa’nın en iyi manzaralı demiryolu hattı unvanına sahip bir rota üzerinden yapıyoruz. İlk bakışta Norveç gibi ateş pahası bir ülkede bu kadar yolculuk etmenin cebe çok zarar vereceği izlenimi edinilebilir. Örnek vermek gerekirse 3 uçak ve bir tren yolculuğunu kapsayan ülke içi tüm yolculukların toplam bedeli 600 TL (1700 NOK) gibi bir rakama karşılık geliyor. Şükür ki öyle, yoksa şehirlerarası ulaşım da ülkedeki diğer kalemler gibi çok çok pahalı olsaydı; zaten harap olan halimiz daha da katmerlenirdi.

Şu noktayı da belirtmeden geçmemek lazım. Norveç ulaşım konusunda moda deyimle tam bir “selfie” ülkesi. Yani havaalanında, tren garında kendinizle baş başasınız. Tüm “check-in”, bagaj teslim işlemlerini tek başınıza hallediyorsunuz. İnsan gücünden nasıl tasarruf edildiğine, otomasyonun nasıl verimli kullanıldığına canlı gözlerle şahit oluyorsunuz. Daha önce benzer bir uygulamaya ABD’de rastlamıştım ama İskandinavlar tabir-i caizse olayın suyunu çıkartmış. Türkiye dönüşünde, THY bankosunun önünde “check-in” yapmaya çalışan insan kalabalığını görünce önce “yalnız ve güzel ülkem”i düşündüm sonra bu yabancı elleri. Nihayetinde de vazgeçtim.

Tromsø
Tromsø ismini ilk kez, yıllar önce Galatasaray’la UEFA Kupası’nda eşleştiğinde duymuştum. O çamur deryası sahadaki kör dövüşünü unutmak mümkün değil, nitekim bir üst tura çıkan taraf da Kuzeyliler olmuştu. 69. paralelde yer alan bu Norveç “kasabası”nın nerede olduğunu merak edip atlası karıştırdığım anlar dün gibi aklımda.

Uçağımız Tromsø Langnes Havalimanı’na doğru alçalırken, bulutların da kaybolmasıyla ortaya çıkan manzara nefes kesici. Sanki gelecek günlerde bize sunacakları için kısa bir fragman hazırlamış bu şirin şehir.

Havaalanından şehir merkezine bizdeki Havaş/Havataş benzeri otobüslerle (Flybussen) gitmeye karar veriyoruz. Havaalanı – şehir merkezi arası yolculuğun tamamına yakınını tünel benzeri alt geçitlerden yapıyoruz. Buralarda hayatın kış üzerine şekillendiğinin ilk emareleri bunlar. Ne olursa olsun havaalanına ulaşım aksamayacak, bu düşünülmüş. Kişi başı 90 NOK’a mal olan 12 dakikalık yolculuğun ardından şehir merkezine varıyor ve otelimize yerleşiyoruz. Eğer 1 kişiden fazlaysanız, taksiyle şehir merkezine gitmek daha mantıklı (140 NOK).

Şehir Merkezi

Şehirde otel seçenekleri oldukça kısıtlı ve Norveç’in diğer şehirlerine nazaran da biraz pahalı. Kaldığımız Thon Polar Hotel çok çok konforlu olmasa da temizlik açısından nazarımda sınıfı geçti. Kahvaltısı da 10 üzerinden 10 numaraydı. Gidecek olanlara tavsiye edilir. Yeri gelmişken; Norveç çok pahalı bir ülke olduğundan tasarruf yapmak istenirse Thon Polar Hotel’de olduğu gibi kahvaltısı ücrete dahil olan otelleri seçmekte fayda var. Otelin yanında yer alan ve kahvaltı konusunda otel ile anlaşması bulunan Egon Restaurant‘ın kahvaltısı fazlasıyla memnun edici. Norveç’in yerel lezzetlerini tatmak için uygun bir lezzet noktası Egon.

Oteldeki ikinci günümüzde yaşadığımız sürprizi anlatmadan geçmek olmaz. Havanın kuzey ışıklarını izleyemeyecek kadar kötü olması tur şirketinin “kuzey ışığı kovalama” aktivitesini iptal etmesine yol açıyor. Acı haberi otelin resepsiyon görevlisi veriyor. İngilizce olarak başlayan diyaloğun “Abi Türk müsün?” cümlesiyle devam etmesi bizi şakına çeviriyor. Arkadaşlarımla “tanrının unuttuğu yer” diye geyik çevirdiğimiz bu sakin ada parçasında bir Türk’e rastlamak oldukça ilginç. Mikâil’in ailesi yıllar önce Türkiye’den İsveç’e göç etmiş, kendisi de İsveç’te doğmuş. Buralara gelişi ise Tromsølu bir kızla tanışmasına dayanıyor. Evlenip Tromsø’ye yerleşmişler ve bir süredir Thon Polar Hotel’de resepsiyon görevlisi olarak çalışıyor Mikâil. Daha önce, bu topraklarda “varsayılan” meslek olan balıkçılıkla uğraşan kayınpederinin yanında çalışmayı denemiş ancak çok zor şartlara alışamadığı için bu işi yapmayı seçmiş. Turun iptal edilmesine çok üzülen Mikâil, bizi evine çay içmeye davet ediyor ancak nazikçe reddediyoruz, biraz gezelim şehri keşfedelim derdindeyiz.

Şehirde ulaşımı Tromsø’deki tüm otobüslerde geçerli olan günlük kartlarla sağlamak mümkün (70 NOK). Şehir küçük sayılabilecek bir ada üzerinde kurulduğu için en fazla 15 dakikalık yolculuklarla gidilecek yere ulaşılabilir.

Gelelim gezilecek, görülecek yerlere. Niyetimiz Kuzey Işıkları olduğundan kaldığımız 3 gün içinde şehrin altını üstüne getirdik. Gidilmedik yer kalmış mıdır emin değilim!

Polaria, şehirde turistlerin en çok ilgi gösterdiği içinde deniz aslanlarından spesifik balık türlerine kadar çok sayıda deniz canlısını barındıran bir akvaryum kompleksi. İnsanın her ne kadar içini acıtsa da günün belirli saatlerinde denizaslanları ile yapılan şovu da kaçırmamak gerekir. Küçük bir müze ve alışveriş bölümünün de olduğu akvaryumda özellikle çocuklar çok keyifli zaman geçirecektir. (Giriş Ücreti: 120 NOK | http://www.polaria.no)

Polaria

Polarmuseet kutuplarla ilgili akla gelebilecek her şeyin sergilendiği şirin bir müze. Müzede balıkçıların kullandıkları malzemelerden, Kutup Denizi ekspedisyonlarına giden kâşiflerin ailelerine yazdıkları mektuplara kadar türlü ilginç görseli incelemek mümkün. (Giriş Ücreti: 50 NOK | Ayrıntılı bilgi)

Fjellheisen, Tromsø’yü kuşbakışı izleyebileceğiniz içerisinde küçük de bir kafe barındıran bir izleme noktası. Şehir merkezinin kurulu olduğu adadan karşı kıyıya geçip, teleferikle tepeye ulaşmak mümkün. Oldukça eski olan teleferik ilk başta insanı ürkütse de şehrin manzarasını gördükten sonra, korku yerini eşsiz bir mutluluğa bırakıyor. (Teleferik Ücreti: 140 NOK | http://www.fjellheisen.no)

Fjellheisen

Dünyanın en kuzeyindeki ibadet noktalarından birisi Iskhavskatedralen. Şehir merkezinden karşı kıyıya doğru bakıldığında dikkati çeken ilk yapı. Kendine has mimarisi sayesinde insan “hemen orayı görmeliyim” duygusuna kapılıyor. Şehre geldiğimiz akşam Mikail’in “kilisede kış konserleri başladı” uyarısıyla rotamızı oraya çeviriyoruz. Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından içeri giriyoruz ve Norveç halk şarkılarının seslendirildiği bir saatlik müzik şölenine kendimizi bırakıyoruz.

Universitetet i Tromsø, nam-ı diğer Tromsø Üniversitesi. “Dünyanın en kuzeyindeki eğitim yuvası” benzeri bir motto reklam panolarını süslüyor.  Küçük ama soğuk havaya rağmen cıvıl cıvıl bir yer burası. İçerisinde bir Norveç geleneği olan kayakla atlama için bir atlama pistinin bile bulunduğu bu okulda okumak oldukça ilginç olabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. (http://uit.no/startsida)

Nordnorsk Vitensenter Tromso Üniversitesi’nin içinde bulunan bir bilim ve deney merkezi. İçerisinde kuzey ışıklarının nasıl oluştuğuna dair görsel ve işitsel materyallerin bulunduğu bir bölümden; çocukların dünyadaki oluşumları ve fiziksel olayları anlamalarını sağlayacak bir oyun-deney merkezine kadar kesintisiz eğlence vadeden alanlara sahip bir yer burası. (Giriş Ücreti: 100 NOK | http://nordnorsk.vitensenter.no)

Tromsø’nun çok sakin olan günlük yaşamını düşünerek  gece hayatının nasıl olacağına dair bir sonuç çıkarabilir insan aslında. Yapılacak etkinliğin bu kadar sınırlı olduğu bir kentte  daha iyimser olmak da bizim hakkımızdı. Yanılmışız. “Her halde insanlar gece evlerinden çıkıyor düşüncesi” şehrin en eski pubı olan  Ølhallen‘in saat 18.00’de kapandığını öğrenince tuzla buz oluyor ve ertesi gün yeniden gelmek üzere rotayı şehir merkezine çevirip açık ve nispeten en kalabalık bar olan Solid‘de soluklanıyoruz. Bu küçük şehirde gece yapılabilecekler de maalesef en az gündüz kadar sınırlı, hatta o kadar sınırlı ki günlük otobüs biletleriyle ‘o otobüs senin bu otobüs benim’ anlayışıyla bütün adayı turlayacak kadar!

Kuzey Işığının PeşindeTürkiye’de planlarımızı yaparken Tromsø’de üç gece konaklayacağımızı varsaymış, üç gecemizi de kuzey ışıklarını kovalamaya ayırmıştık. Bu amaçla bölgenin en iyi tur şirketlerini araştırmaya koyulduk ve Arctic Explorers adlı firmada karar kıldık. Yalnız bir sıkıntı vardı, Tromsø’de kalacağımız zaman diliminde 3 gecelik paket turlarda yer yoktu, çaresiz 2 gecelik tura kaydımızı yaptırmıştık. Işıkları görme şansımız % 67’ye inmişti. Ancak Tromsø’ye geldiğimizden beri yakamızı bırakmayan kasvetli, yağmurlu, yer yer karlı, kapalı hava, turun ilk gününün iptal olmasına neden oluyor. Adaya geldiğimizin ilk gecesinin boş geçmesi bir yana ikinci gece için de hayal kırıklığına uğruyoruz. Şansımız üçte bire kadar düşüyor. Yeri gelmişken anlatayım, kuzey ışıklarının çıplak gözle görülebilmesi için açık  ve nispeten soğuk bir havanın varlığı şart. Diğer bir deyişle yıldızları görebilmek, kuzey ışıklarını da görmek için büyük bir referans.

Artık önümüzde üçüncü ve son gece var. Ancak üçüncü gün boyunca devam eden karla karışık yağmur bize o akşam turun yapılabileceği konusunda hiç umut vermiyor. Şehir merkezindeki “aurora-metre” göstergeleri o gün için kuzey ışığı görme şansının 10 üzerinden 1 olduğunu müjdeliyor(!). Moralimiz yerle bir! Aramızda kimsenin ağzını bıçak açmıyor. O kadar uzaktan gelip, amacımızı gerçekleştiremeyecek olmanın çok büyük bir olasılık olduğunu düşünüyoruz.

Şehirde ilk iki gün gitmediğimiz bir-iki müze gezdikten sonra otele dönüyoruz. E-postamızı kontrol ettiğimizde tur şirketinin o günkü turu düzenleyeceği mesajını alıyoruz. En azından “kuzey ışığı kovalama aktivitesine katılacağız” düşüncesiyle tur şirketinin verdiği saate kadar dinlenmeye koyuluyoruz.

Zaman geldiğinde tur rehberimiz Monica bizi otelin önünde bekliyor. Kısa bir tanışma faslından sonra aracımıza yerleşiyoruz. Monica, birkaç sene önce Portekiz’deki ekonomik kriz dolayısıyla okulunu bırakıp Norveç’e gelmiş. Oslo’da bir süre kaldıktan sonra çocukluk hayalini gerçekleştirmek üzere kuzey ışıkları konusunda Arctic Explorers’ta tur rehberi olarak çalışmaya başlamış. Pozitif, cıvıl cıvıl bir kız. Karşılaşacağımız olası şeyleri detaylarıyla anlatıyor. Tura katılacak olan diğer kişileri de otellerinden alıyor ve şirketin deposundan hava koşullarına uygun giysileri kuşanıyoruz. Hava çok soğuk olmamasına rağmen Monica bu giysileri giymemiz konusunda ısrarcı oluyor. Dışarıda uzun süre kalacağımızı, kendi giysilerimizin yeterli olmayacağı düşüncesini en sonunda bize kabul ettiriyor. Monica, son olarak harita üzerinde gideceğimiz yerleri anlatıyor; kuzeybatıya, Norveç Denizi sınırına kadar gideceğiz. Bu da Tromsø’den yaklaşık 1,5 saatlik bir mesafe anlamına geliyor. En çok ‘şanslı tepe’ adını verdiği bölgeden umutlu. Burada açık havada kuzey ışığına rastlamadığı gecelerin çok az olduğunu anlatıyor. Bu kısa coğrafya dersinden sonra tekrar araca yöneliyoruz, bütün ekip hazır, yola çıkıyoruz!

Tromsø’den ayrılırken son iki günün hayal kırıklığı yerini umuda bırakmış durumda. En azından turun gerçekleştirilmesi bile önemli bir adım bizim için. Ancak insana dağılması mümkün görünmeyen hissi veren kara bulutlar hâlâ şehrin üstünde. Şehirden uzaklaştıkça bulutların arasından belli belirsiz yıldızları görüyoruz. Umutlarımız tekrar yeşeriyor. Ta ki karşıdan hızla gelen bir araç, aracımıza çarpana kadar. Kısa süreli bir şoktan sonra aşağı inip aracı kontrol ediyoruz. Çok şükür ki tek hasar, sürücü tarafındaki aynanın yerinde olmaması. Monica şirket müdürünü arayıp durumu haber veriyor. Kendisi kadar pozitif ki turun geri kalanında sanki hiç böyle bir olay yaşanmamış gibi davranıyor. Tekrar Kuzey Işıkları'nı görmeye konsantre bir şekilde ‘şanslı tepe’ye doğru yola çıkıyoruz.

‘Şanslı tepe’de bulutlar azınlıkta. Sanki sıradan bir yaz gecesi gökyüzü manzarası. Yanımızdan geçen kızak turunun köpeklerinin sesleri gecenin sessizliğini bölüyor. Tüm ekip ışık görme ümidiyle gözlerini gök yüzüne çevirmiş vaziyette. Yavaş yavaş ışıklardan umudumuzu kesip dikkatimizi hatırı sayılır parlaklıktaki yıldızlara çeviriyoruz. Birden Monica’nın sesiyle irkiliyoruz. “İşte kuzey ışığı, tam dağın ardında!” Dikkatimizi o yöne çeviriyoruz. İçimden “Bu mu kuzey ışığı dedikleri!” diyorum.  Beklediğim böyle bir şey değil. Belgesellerde gördüğüm, adeta dans eden ışık kümelerini arıyor gözüm. Ama nerde! Dağın ardından göğün merkezine kadar gelen, gözle belli belirsiz seçilebilen bir ışık hüzmesi Monica’nın bize işaret ettiği. “Fotoğraf makinelerinizi ayarlayın, tripodlarınızı kurun” diyor Monica, uzun pozlamayla çok güzel görüntüler elde edebileceğimizi, bu kadar kötü hava şartlarının olduğu bir ortamda bunu görebildiğimiz için çok şanslı olduğumuzu anlatıyor. Belki de gönlümüzü alıyor. Bu da bir şeydir diyerek ve onca yoldan geldikten sonra ışıklara dair hiçbir şey görememenin de mümkün olduğunu düşünerek halimize şükrediyoruz.

Bir saat kadar yol aldıktan sonra, haritada bize gösterdiği yerlerden birine geliyoruz. Burada gökyüzü ‘şanslı tepe’deki kadar cüretkâr değil. Araçtan inmeye gerek bile görmeden yola devam ediyoruz. Son rotamız Tromvik. Norveç Denizi kıyısındaki bu şirin balıkçı köyünün biraz dışında duruyoruz. Burada hem akşam yemeğini yiyecek hem de uyku tulumlarını serip küçük çaplı bir kamp yapacağız. Etrafta tek tük balıkçı evlerini görmek mümkün. Ancak bölgenin aklımda kalan en önemli özelliği baş döndüren sessizliği. Bu sessizliği tarif etmem o kadar zor ki. Sanki bir masalın içindesin ve etraftan İskandinav mitolojisi yaratıkları trollerin bir yerlerden fırlayıp etrafını saracak hissiyle baş başasın. Bir nevi arkenoik oda sanki, “ölüm sessizliği” dedikleri şey bu olsa gerek!

Bu ölüm sessizliğini Monica’nın yemekleri pişirmek için yaktığı gaz ocağının sesi bozuyor. Arkamızdaki tepenin ardındaki dolunayın ışığı karşımızdaki göle vuruyor. Gölün diğer kıyısındaki tepenin ardından ise gözümüzü ayırmıyoruz, fotoğraf makinelerimizi hazırlamış vaziyette tetikteyiz.

Ve işte! İki tepe arasında, gökyüzünü yeşile boyayan ışık şöleni başlıyor. Gözle çok rahat seçilebilen yeşil kuşaklar gökyüzünde birbiri ardına kendilerini gösteriyor. Belki belgesellerde izlediğim gibi dans etmiyorlar ama ben halimden memnunum. ‘Şanslı tepe’ deki gibi makineye de ihtiyacımız yok. Çok heyecanlıyım, içimi tarifsiz bir mutluluk  kaplıyor. Monica, tek gecede hem de böyle bir havada böylesi bir görüntüye şahit olmanın büyük şans gerektirdiğini yineliyor. Yemeklerimizi yiyip  ışık gösterisini biraz daha izledikten sonra saatin 02.00 olduğunun farkına varıyoruz. Daha 1,5 saatlik yolumuz var Tromsø’ye. Toparlanıp aracımıza yöneliyoruz. Yüzümüz gülüyor.

Araçtaki herkes mutlu ancak bir o kadar da yorgun. Araç kullanan Monica dışında herkes uyukluyor. Tromvik’ten ayrılmamızın üzerinden 5-10 dakika geçiyor geçmiyor. Kazık bir frenle sarsılıyoruz, Monica “dans eden ışıklar” nidalarıyla araçtan inmemizi söylüyor. Sesinden heyecanını anlamak mümkün. Araçtan inmemizle karşı kıyıdan yükselen bir renk cümbüşünü farketmemiz bir oluyor. Yeşil, sarı, mor ışıkların birbirleriyle dans edip iç içe geçerek gökyüzünün kubbesinde kayboluşlarını izliyoruz. Tam bu gördüklerimiz gerçek miydi diye birbirimize bakarken, az önceki görüntünün bir benzeri beliriyor. Heyecandan titriyorum. Gözlerimden birkaç damla yaş geliyor. En fazla onar saniye süren bu ışık dansına şahit olmak için bu ana kadar beklememiz gerekiyormuş.

Yaşanan tüm aksaklıklar, hava durumu, moral bozuklukları… Hepsi bu anı yaşamak içinmiş meğer. Mutluluktan delirmiş şekilde otelimize dönüyoruz. Monica ayrılırken “çok çok çok şanslı ” olduğumuzu söylüyor bu kez. Yorgun ancak hayatımda gördüğüm en etkileyici manzaranın heyecanıyla uykuya dalıyorum. Bir de! 15-16 yaşlarındaki o gencin hayallerini gerçekleştirmenin mutluluğuyla...

*Belgesel ile ilgili bilgilere buradan, belgeselin kuzey ışıkları ile ilgili olan bölümüne de buradan ulaşılabilir.

mithatt

Yazar Hakkında

mithatt

1983 Eskişehir | Eskişehirspor | Seyahat | Müzik - Ud | Tiyatrokolik| Sporun her türü | Mühendis | Kayipkalem.net