BROMO:
Endonezya'ya geldiğimden beri aklımda olan Bromo Yanardağı'nı ziyaret zamanı gelmişti. Ulaşım şartlarını, fiyatları araştırırken İjen Yanardağı ve krater gölünün fotoğrafını gördüm. Burası aynı zamanda, en zor işler arasında kabul edilen kraterden sülfür madeni çıkarıp kilometrelerce sırtlarında taşıyan insanlarla da biliniyordu. İkisini de görmeye karar verdim ve araştırmaya devam ettim. 4-5 acente dolaştıktan sonra oldukça uygun fiyatı olduğunu düşündüğüm bir paket tur satın aldım. Kendi başıma gitmekten daha zahmetsiz ve ucuz görünüyordu.
Sabah erkenden pansiyonumdan alındım ve bir minibüs ile Bromo'nun hemen yakınındaki küçük köye doğru hareket ettik. Otele ulaşıp çantamı atmam 13 saati buldu. Otelin restoranı kapalıydı ve karnım çok açtı. Tur görevlileri ilgili ve nazik olmaktan uzak insanlardı. Şunu belirteyim Güneydoğu Asya ülkelerinde satın aldığınız turlardan çok şey beklememek gerekiyor. Söyledikleri ve taahhüt ettiklerinin bir kısmı yalandan ibaret olabiliyor. Açık dedikleri restoran kapalı olunca yiyecek bulabileceğim bir yer aramaya çıktım ve otelin birinin balkonunda, üzeri yemek ve içki dolu masanın etrafında kahkahalarla yiyip içen Endonezyalı bir grup ile karşılaştım. Nereden yemek bulabileceğimi sorduğumda "Buradan!" diyerek gülmeye devam ettiler ve masalarında ne varsa ikram ettiler. Sadece bir kısmını kabul ettim ve ücretini ödemeyi teklif ettim ama kabul etmediler. Biraz onlarla takıldım sonra otel...
Sadece 3,5 saat uykunun ardından saat 03.30'da kalktım ve 04.00'te harekete geçtik. Hava karanlık ve oldukça soğuktu. Önce eski ciplere atlayıp, manzara zirvesine doğru hareket ettik. Bu zirve Bromo ve etrafındaki dağları bir arada görebileceğiniz müthiş bir manzara sunmaktaymış. 1 cipe 8 kişi sığabiliyormuş onu da görmüş oldum : ) Zirveye ulaştığımda güneş doğuyordu ve manzara nefes kesiciydi. Hava aydınlanmaya başladığında Bromo ve diğer dağlar karşımızda masalsı bir görüntü veriyorlardı. Gördüğüm manzara müthişti ve oldukça etkileyiciydi.
Oldukça şanslıydık çünkü hava açık ve pırıl pırıl bir gökyüzü vardı. Bromo’nun üzerinde dumanlar tütüyordu. Bu mevsimde buraya gelen insanların çoğu yoğun sis ve dumandan hiçbir şey göremeyip hayal kırıklığı içinde buradan ayrılabiliyorlardı. Sonuçta doğa bu, garantisi yok. 1 saat kadar burada kalıp manzaranın ve oldukça farklı bir jeolojik yapıya sahip bölgenin tadını çıkardım. Sonrasında ciplere binip Bromo'ya doğru hareket ettik. Cipleri park ettikten sonra Bromo'ya tırmanma zamanı geldi. Heyecan ve keyif, hafif bir yorgunlukla buluştu ve 15-20 dakikalık bir tırmanıştan sonra Bromo kraterine bakıyordum. Daha önce hiç yaşamadığım bu tecrübe oldukça zevk vericiydi. Kraterden dumanlar yükseliyordu. Kulak kesilip dinlediğinizde Bromo'nun sesini net bir şekilde duyabiliyorsunuz ve tabii ki kokusunu da rahatça alabiliyorsunuz. Deniz seviyesinden yüksekliği 2329 metre. Söyleyecek bir şey yok oldukça eşsiz anlar...
Tırmanmak istemeyenler veya tırmanamayacak durumdakiler için, etrafta at kiralayan yerel halk yardıma hazır bekliyorlar, belli bir ücret karşılığı tabii… Bromo ve etrafındaki jeolojik yapı gerçekten görülmeye değer. Bundan daha etkileyici ve güzel yanardağlar olduğunu da söylüyorlar. Ancak bunların bir kısmına çıkmanın kolay olmadığını, ciddi bir fiziksel efor ve ekipman gerektiğini de ekliyorlar. Endonezya volkanlar anlamında oldukça zengin bir ülke.
Sadece 3,5 saat uyuduğum otelime dönüp küçük bir kutuda sunulan basit kahvaltıyı yiyorum ve çantamı alıp minibüse biniyorum. Zira İjen'e hareket zamanı. 5-6 saatlik bir yolculuk beni bekliyor. Umarım İjen'de de bu kadar şanslı olurum ve hava güzel olur...
IJEN:
Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 2800 metre… 6 saatlik bir yolculuk sonrası İjen yakınlarındaki şirin bir köyde bulunan otele yerleştim. Karnım oldukça açtı; yahu hep mi açım ben de?? : ) Ne yapayım yolculuk hayatımın yarısı minibüs, otobüs, bot vs. araçlarda geçiyor, yemek servisi hak getire. Otelde beğenmediğim iki şey; odamda hiç durmadan akan sifon ve alternatifi olmayan fiks ücretli akşam yemeği oldu. Seçme şansınız yok, etrafta restoran yok. Size sunulan yemeği istenilen ücret karşılığı tüketeceksiniz ya da aç kalacaksınız. E yedim tabii; ertesi gün 1 saatlik tırmanış vs. Yemekte diğer misafirlerle yapılan oldukça keyifli sohbet sonrası 03.30'da kalkmak üzere odama döndüm. Yine 03.30 öf! : (
Sabah minibüsle bir süre ilerleyip, tırmanışla devam edeceğimiz yere geldik. Hava oldukça sisliydi ve krateri görme şansımız çoook düşüktü. Şans bu sefer bizden yana değildi. Yine de tırmanmaya başladık. Yaklaşık yarım saat tırmandıktan sonra mola yeri olan kafeye ulaştık. Önce bir çay, sonra devam… Yolda sülfür madenini taşıyan insanlarla karşılaşıp madeni inceledim ve mola vermiş insanlarla sohbet ettim. Bir kısmının İngilizcesi hiç fena değil. Yaptıkları oldukça zor iş karşılığında, üç kuruş para kazanan bu insanlar haftanın 6 günü (Cuma hariç) kratere inip sepetlerini doldurup taşıyorlar. Sepetlerindeki madenin ağırlığı 70-110 kg. arası değişiyormuş. Günde iki sefer yaparak kilosunu 800 Rupiah gibi çok düşük bir ücretle satıyorlarmış. Bir seferde ellerine geçen rakam ortalama 4-6 Dolar civarıymış. Bu işin ne zor olduğunu çürüyen omuzlarını göstererek anlatıyorlar. Ben de sülfürden yapılmış küçük bir kaplumbağa satın alarak, küçük bir katkıda bulundum. Yolculuğum boyunca aldığım ilk hediyelik eşya, 3 santimlik bir şey…
Oldukça cana yakın insanlar ama arada rehberlik yapma adı altında yüksek fiyatlar talep edebiliyorlar. Geniz yakan, göz yaşartan gaza aldırmadan yaptıkları bu işin hiçbir tehlikesi olmadığını iddia ediyorlar. Sülfürün ilaç, kozmetik vs. sektörlerde kullanıldığını, sağlığa hiçbir zararının olmadığını da ekliyorlar. Kratere doğru tırmanış sırasında gazın etkileri artıyor ve görüş mesafesi düşüyor. Bir yere geldikten sonra görüş mesafesi sıfıra kadar düştü ve bir metre ötesini görmekte zorlanmaya başladık. Grupta bulunan Alman kadının yanımızdan ayrıldığını fark etmedim bile. Bir süre sonra durup, devam edip etmemeyi düşündüm. Yanımdakilerle devam etmeme kararı aldık zira hiçbir şey görmeden ilerlemek pek akıllıca görünmüyordu. Maalesef şans bu sefer yanımızda değildi ve krater gölünü göremedik. Geri dönüp ilerlemeye başladığımızda, siste yolunu kaybetmiş Alman kadını bulduk ve bizi gördüğüne çok sevindi. Yüzündeki mutluluk bariz görünüyordu. Krater gölünün olduğu resimleri fikir sahibi olunması için internetten ekledim (son fotoğraf).
Her ne kadar kratere inememiş ve görememiş de olsam; orada bulunmak, atmosferi yaşamak çok farklı bir deneyimdi. Bu tur, seyahatimde yaptığım en güzel aktivitelerden birisi oldu. Tur kapsamında, bizi Bali'ye götürecek minibüse ulaştım ve yine düştüm yollara. İstikamet ünlü Bali Adası...