Budapeşte'de Gezilecek Yerler

Yol Hazırlığı, Yolculuk ve İlk Gün İzlenimlerim

Budapeşte uçağım saat 09.40’ta idi ancak malum İstanbul trafiği nedeniyle yola 06.00’da çıktım. Uçağım Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan kalkacaktı, bir gün önceden internetten yakınlardaki otopark fiyatlarını araştırdım, uygun gördüğüm bir tanesine aracımı park ettim ve bu firma tarafından havaalanına da bir araçla kısa sürede ulaştırıldım.

Uçağımız zamanında havalandı ve yaklaşık iki saat sonra Budapeşte Havaalanı’na iniş yaptı. Otelime ulaşmak için farklı yollar vardı, seyahat öncesi tümünü de ayrıntılı araştırmıştım. Önce otobüs, son durakta inip filanca metroya geçiş gibi tüm seçenekleri değerlendirmiştim ancak o kadar yoldan sonra ilk defa gittiğim bir memlekette enerjimi daha baştan azaltamazdım bu nedenle bagaj teslim yerinden çıktıktan sağ tarafta yirmi adım sonra, Budapeşte içerisinde gidilecek yerlere doğrudan ulaşım sağlayan Airport Shuttle’dan yani havaalanı minibüsünden gidiş dönüş bileti aldım.

Yaklaşık yarım saat süren yolculuktan sonra otelime giriş yaptım, otelim oldukça popüler bir yerde Peşte tarafında Vaci Utca denilen bir sokağın başlangıcındaydı. Bu arada hemen belirteyim; Vaci Utca, Peşte tarafının en canlı caddesi yaklaşık iki km uzunluğunda ve içerisinde kafeler, mağazalar, barlar vs. birçok yeri barındırıyor.

Otele geldikten sonra eşyalarımı yerleştirdim ve hemen dışarıya çıktım, otele gelirken yakınlarda İstanbul Kebap salonu isimli bir lokanta görmüştüm, orada karnımı doyurduktan sonra otelime yakın olan Szabadsag Köprüsü’nün sağ tarafından kuzeye doğru Tuna Nehri kıyısından yürümeye başladım. Nehir gerçekten çok büyük, üzerinde gezi tekneleri ve birkaç tane köprüyle oldukça hareketli bir manzara vardı. Karşı tarafta ise tarihi Buda görkemli tarihi eserleriyle heybetli bir şekilde gözünüze hitap ediyor. Buda da gezilecek çok fazla yer var, seyahat öncesi oldukça iyi hazırlandığım için buralar ile ilgili oldukça bilgi sahibiydim ve bu yerleri görebilmek için sabırsızlanıyordum.

Yolumuza devam edecek olursak, nehir kenarında yol boyunca kafeler, heykeller, parklar sıralanıyordu, ayrıca araç yolu dışında yine nehre paralel bir de tramvay yolu olduğunu hatırlatayım. Tramvay yolunun hemen yanı başında daha önceden gezi kitaplarında resmini gördüğüm Kiskiralylany Heykeli karşıma çıktı, Tuna kıyısında tramvay yolunun hemen yanında yer alan Prenses heykeli olarak da adlandırılan bu eser, Heykeltıraş Marton Laszlo tarafından yapılmış. Ünlü heykeltıraş model olarak kızını kullanmış, bir kopyası da Tokyo Metropolitan Müzesi'ndeymiş, Budapeşte'nin ziyaret edilen noktalarından birisi olmuş, turistler onunla fotoğraflar çektiriyorlardı.

Yaklaşık 1 km sonra iç kısma giriş yaptım tesadüfen daha önce not aldığım bir yer olan meşhur Gerbeaud Cafe'nin yanı başında buldum kendimi. Yorgun olan ayaklarımı biraz dinlendirmek için burada biraz mola verdim ve enfes tatlılarını deneme imkânım oldu.

Buradan sonra asıl görme, gezme amaçlı turumu ertesi gün yapmayı planlamama rağmen yolumun üzerine çıkan muhteşem ’nı gezdim. Burası Macaristan'ın en büyük kilisesiymiş, yarım yüzyıllık bir çalışmanın ardından 1905 yılında tamamlanmış, üst tarafa yukarıya çıkış 163 basamak merdiven sonra bir küçük hol ve sergi alanı sonra da isterseniz asansör veya yine merdivenle çıkılan panoramik şehir manzarası veren adeta bir seyir terası, zaten şehrin de en yüksek noktasıymış. Buradan şehir manzarası muhteşemdi. Kilisenin iç tarafı da çok görkemli adeta bir müze görünümünde, bu tarihi kilise hem müze gibi gezilen hem de ibadet yapılan devasa bir mekândı.

Buradan sonra da Budapeşte'nin en sosyetik caddesi olan Andrassy Bulvarı’nda kısa bir tur attıktan sonra otel bölgeme döndüm. Seyahat zamanımı rantabl değerlendirebilmek adına, akşam saatlerinde henüz kapanmamış olan ve kaldığım otelin çok yakınlarında bulunan Budapeşte'nin en büyük kapalı pazarı yani Grand Market Hall'a girdim.

Burada alt katta sebze, meyve, et vb. gıda maddelerinin birçoğu ve buranın milli yiyecekleri olan paprika biberinin bin bir çeşit ambalaj ve şekilde satıldığı mağazalar mevcut. Üst katta ise hediyelik eşyalar ve işlemeli tekstil ürünlerinin satıldığı birçok mağaza vardı, küçük bir bölümde de yerel yemeklerin lezzetlerini tadabileceğiniz birkaç atıştırmalık yer gözünüze çarpacaktır. İki kattan oluşan bu devasa alışveriş yerinin Budapeşte de hediyelik eşya ve objelerin satın alınacağı en uygun yer olduğunu düşünüyorum.

Budapeşte şehri, bir bölümlük yazıya sığmayacak kadar tarihi, edebi ve doğal güzellikleri barındırıyor. Bu nedenle gezi notlarım birkaç bölüm olacak, hem gezilecek standart yerlerden, yani turist güzergâhlarından hem de bazı özel yerlerden bahsedeceğim.

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Budapeşte’nin daha küçük ve derli toplu bir şehir olduğunu düşünüyordum ama yanılmışım, şehrin nüfusu yaklaşık 2.000.000 kişi ve oldukça büyük ve geniş bir alana yayılmış, bu arada AB üyesi ve dolayısıyla girişler vize ile gerçekleşmektedir ama kullandığı para birimi yerel paraları olan Forint’tir.

Şehrin Turistik Merkezlerine Gezi

Budapeşte'de ikinci günümde sabah kahvaltı sonrası Hop On Hop Off denilen şehirdeki önemli yerleri ring şeklinde gezdiren gezi otobüsüne bilet aldım, farklı renklerdeki bu gezi otobüsleri birbirlerine benzer fiyat ve güzergahlarda ring şeklinde turlar yapıyorlar. Biletinizi belli duraklar veya şehrin merkezi yerlerinde yol kenarlarında pazarlama yapan firma elemanlarından satın alabilirsiniz, bu turlar mini bir paket ile satılıyor, bu pakette iki gün kullanım haklı otobüs turu, iki adet Tuna nehrinde tekne gezisini içeriyor ve fiyatı da 22 euro. Kısa bir pazarlık ile iki gün kullanım hakkını üç güne çıkarttım fiyatı da 20 euroya indirdim. İyi ki de üç güne çıkarmışım zira ikinci günüm bir mayısa denk geliyordu ve bir mayıs kutlamaları nedeniyle şehrin ana caddeleri tamamen saatlerce trafiğe kapatılıyor ve çok geniş kapsamlı ve katılımlı bir mayıs kutlamaları yapılıyordu.

1 Mayıs gösterileri harikaydı, müzik, gösteriler, eğlenceler tüm Tuna boyunda saatlerce devam etti, ayrıca Macar Hava Kuvvetlerinin akrobatik hava gösterileri de binlerce insan tarafından coşkuyla izlendi. Küçücük uçakların Tuna nehrinde bulunan köprüler arasından, hatta altından geçişleri adeta nefes kesiciydi.

Evet ben şimdi konudan sapmayayım, otobüsüme bineyim ve anlatmaya başlayayım. Otobüsümün hareket noktası otelimin yakınlarında Ferenciek Tere denilen Vaci Caddesi ve Elizabet Köprüsü yakınında oldukça merkez bir yerdi. Buradan Elizabeth Köprüsü üzerinden karşı tarafa yani Buda’ya geçtik, ilk ziyaret yerimizden başlayıp güzergah boyunca gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatayım.

Balıkçılar Tabyası ve Matyas Kilisesi, bu iki muhteşem yapı bir arada, Balıkçılar Tabyası 18. yüzyılda buradaki siperleri savunan balıkçılara ithaf edilmiş ancak 20.yüzyıl başlarında yapılmış. Buradan Tuna nehri üzerinden karşı tarafta Parlamento Binası ve Peşte tarafı manzaraları oldukça güzeldi.

Matyas Kilisesi, içerisinde çeşitli mimari tarzları bulunduran muhteşem bir yapı, ilk orijinal hali 13.yüzyıl ortalarında inşa edilmiş, sonra çeşitli dönemlerde o dönemlerin mimari tarzlarına göre yıkılmış veya hasar görmüş ancak zaman zaman da yenilenmiş. Bugünkü Gotik binanın büyük bir kısmı kiliseye adını veren Matyas Corvin tarafından 15. Yüzyılda genişletilmiş, restorasyon çalışmalarının son bölümü de kiliseyi Neo Barok tarzda yenileyen Frigyes Schulek tarafından 1873-1896 yılları arasında yapılmış.

Buradan yürüyerek Kale Bölgesine geçtim, Budapeşte’nin üzerinde yükselen Kraliyet Sarayı yada başka bir deyişle kale, çeşitli binaların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Bu kompleks içerisinde Macaristan Cumhurbaşkanı’nın konutunun bulunduğu Sandor Sarayı, Macar Ulusal Galerisi ve Budapeşte Tarih Müzesi mevcut. Sandor Sarayı sadece dışarıdan görülebiliyor, ben Macar Ulusal Galerisini gezmeye çalıştım, o kadar çok sanat eseri vardı ki, içerisinden birkaç saatte bile ayrılmak çok zordu, Macar sanatçıların yüzyıllar öncesinde yapmış olduğu resim, heykel vb. eserleri muhteşemdi.

Gellert Anıtı, Buda tarafındaki diğer durağımız Gellert Anıtı, efsaneye göre kentin koruyucu azizi Piskopos Gellert bugün kendi adını taşıyan tepeden aşağı atılarak öldürülmüş, Hristiyan azize adanan ve 1904 yılında inşa edilen anıtın olduğu bölge tepe üzerinden yine şehrin panoramik manzarasını görebilmek mümkün, alt aşağı tarafta ise meşhur Gellert Hamamları ve kaplıcaları vardı.

Yine Buda bölgesindeki başka bir görülecek yerde Özgürlük Anıtı, şehrin her tarafından görülen bu anıtın hikayesi şöyle, anıtı Ruslar, Budapeşte’yi Almanlardan kurtarıp özgür kılarken ölen askerleri anısına yapmışlar.

Buda tarafında bugünkü programımı tamamlayıp ring seferi yapan otobüslerden bir tanesine binerek Peşte tarafına geçtim, bu arada unutmadan söyleyeyim otobüslerde seyahat esnasında hem şehir hem de gezilecek yerler ile ilgili kulaklıkla bilgi veriliyor ve Türkçe de lisanlar içerisinde yer alıyor.

Peşte tarafındaki ilk durağımız Parlamento Binasıydı, muhteşem yapı Tuna nehrinin hemen kenarında bulunuyor, 1885-1904 yılları arasında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun büyüklüğünün sembolü olarak inşa edilmiş. Kentin gurur kaynağı yerlerden birisi, şehrin simgelerinden birisi, birçok yerde resimlerini görebilmek mümkün, dikkatimi çeken bir husus da şu oldu, binanın her tarafında çok fazla turist olmasına rağmen, fazlaca güvenlik önlemi yoktu, sadece giriş kapılarında olmak üzere toplam dört veya beş civarı üniformalı polis gördüm.

Yolumuza devam ediyoruz ve Kahramanlar Meydanı’na geçiyoruz, burada Macarların bölgeye yerleşmesinin 1000.yıldönümünde yapılan Binyıl Anıtı, efsaneye göre Aziz İstvan’a rüyasında görünüp Macar tahtını sunan baş melek Cebrail’i simgeleyen başka bir anıt, yine çeşitli tarihi değer ve kişilerin olduğu anıtlar ve heykeller bulunan devasa bir meydan. Bu meydanın hemen yanında Güzel Sanatlar Müzesi, arka tarafında ise şehrin çok büyük bir alana yayılmış Kent Parkı vardı, parkın yine bir bölümünde de Budapeşte’nin meşhur Szechenyi Kaplıcalar'ı yer almaktadır.

Günün son durağı ise Büyük Sinagog'du, Macaristan'da oldukça fazla Yahudi nüfus mevcut, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük bir soykırıma uğramışlar ve dünyanın birçok yerine göç etmek zorunda kalmışlar, Macaristan kökenli meşhur Yahudiler içerisinde Amerikalı meşhur artist Tony Kurtis, Eski ABD Dışişleri Bakanı Madeline Albright ve Finanscı İşadamı George Saros’u sayabiliriz. Bu devasa sinagogun Amerika New York'da bulunan Sinagogdan sonra dünyanın en büyük ikinci sinagogu olduğunu kaynak kitaplardan okudum. 

Kara turlarını tamamladıktan sonra tekne ile Tuna Nehri turu yaptım, tur bir saat sürüyor, hareket noktası Elizabet Köprüsünün yanındaki bir rıhtım, zaman zaman o büyük nehir köprülerinin altından geçerek yapılan ve hem Buda’yı hem de Peşte’yi nehirden de görmek, resimlemek hafızalarda güzel anılar bırakıyor. Ayrıca köprülerden birisinden mesela Elizabet Köprüsü veya Margit Köprüsünden yürüyerek de karşıya geçmenizi tavsiye ederim, farklı bir deneyim olacak, çok beğeneceksiniz.

Budapeşte ile ilgili izlenimlerim de şöyle, Macarlar bana göre medeniyet eşiğini aşmışlar, insanlar birbirlerine karşı çok saygılılar, trafik kurallarına uyuyorlar, çevreyi kirletme gibi bir duruma rastlamadım, toplu taşıma araçlarında ev hayvanları da vardı, metro sistemleri çok gelişmiş, birçok yere metro ile ulaşabilirsiniz, şehir içinde tramvay yolcuğu da oldukça keyifliydi, toplu taşım ile ilgili  günlük, birkaç günlük, birkaç adetlik gibi farklı seçeneklerle kalacağınız güne ve amaçlarınıza göre uygun fiyata seyahatler de yapabilirsiniz, bu bilgiler www.bkk.hu  web sitesinde yer alıyor.

Bir çok yerde Türk restoranları veya hiç olmazsa en olmadık uç yerlerde bile dönerciler bulabilirsiniz. Ama oralara gidip Gulaş adı verilen et, patates ve çeşitli sebzelerden oluşan çorbayı tatmamanız olmaz.

Türkler açısından çok önemli bir ülke olduğunu tarihi bazı yerleri ziyaret edince hissedeceksiniz, ecdadımız 150 sene bu diyarlarda kalmış. Macarların ülkelerine gitmişiz, savaşmışız onlarla ama Türklere karşı oldukça sevgi dolular, bu da bana çok enteresan geldi doğrusu. Çok yakınımızdaki bu tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerle dolu şehir gerçekten görülmeye oldukça değer.

Meraklısına Özel Alternatif Rota

Budapeşte çok bilinen beğenilen bir Orta Avrupa şehri, tarihi ve doğal güzellikleri harikulade, ama buraya gelirken benim bir de özellikle görmek istediğim yerler vardı. Bu yerleri diğer yerlerin içerisinde kaybolmaması açısından ayrıca kaleme almanın daha uygun olacağını düşündüm.

Gül Baba Türbesi

Şehrin Buda kıyısında ziyaret edilmesi gereken önemli yerlerden birisi Gül Baba Türbesi'dir. Sadece Türkler değil, Macarlar tarafından da sevilen Gül Baba; gerçek ismi Cafer olan, 15-16. yüzyılda yaşamış bir Bektaşi dervişidir. Kanuni Sultan Süleyman’ın davetiyle Budin Seferi’ne katılan Gül Baba buraya geldikten sonra Budin’e yerleşmiş ve burada 10 yıl kadar yaşamış ve şehit düşmüştür.

O dönemki savaş şekilleri ve askerlerin psikolojileri de şöyleymiş. Askerlerin moral, motivasyonunu güçlendirmek için dervişler, saz ozanları de seferlere katılıyor, mola zamanlarında dualar okunuyor, destanlar söyleniyormuş. Dervişler, saz ozanları gerektiğinde silahlanıp savaşa da katılıyorlarmış. Gül Baba da savaşlara katılan dervişlerden birisiymiş. Bektaşi Gülbaba Yeniçeriler için pir olarak kabul ediliyor ve kendisine derin bir şekilde saygı gösteriyorlarmış. Gülbaba’nın vefatından sonra da şu an gömülü olduğu Gültepe’de türbesi yapılmış.

Elinde kılıçla savaşlara katılan Gül Baba’nın, lakabını, kavuğunda daima bir gül taşıdığı için aldığı söyleniyor.

Türbe tepelik bir mevkii de yeşillikler içerisinde bulunuyor, Margit Köprüsü'nün Buda tarafındaki çıkışına çok yakın, yaklaşık 200 metre kadar bir mesafede bulunuyor. Türbe alanına orta derecede bakımlı bir külliye denilebilir ve burasının yabancıların da ziyaret ettiği bir mekan olduğunu söyleyebilirim.

Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa'nın Şehitliği

Bir sonraki durağım beni Budapeşte'ye getiren nedenlerden birisi de son Budin Valisi olan Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa’nın şehit düştüğü yeri ziyaret etmek ve burada ecdadımıza bir rahmet okumaktı.

Bu konuda tarihi bilgiyi de şöyle hatırlatayım. Son Budin Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa (1616 - 2 Eylül 1686) aslen yeniçerilikten yetişmiş bir askerdir. 1669 yılında yeniçeri ağalığı görevine tayin edilmiş. Girit kuşatmasında gösterdiği başarılar üzerine vezirlik rütbesine terfi etmiş. Bundan sonra sırasıyla; Bağdat, Mısır, Bosna ve Budin valiliklerinde bulunmuş. 1684 yılında Halep valiliğine, aynı yıl tekrar Budin valiliğine tayin edilmiş.

Abdurrahman Paşa Budin Valisiyken az bir kuvvetle 1686 yılında doksan bin kişilik Haçlı ordusunun kuşatmasına karşı durmuş. 3,5 aylık kuşatma süresince Haçlı ordularının art arda on sekiz taarruzunu püskürtmüş ve düşmanın teslim tekliflerini de geri çevirmiş. Gittikçe azalan kuvvetlerine şehre hakim tepeleri ele geçiren Kutsal İttifak ordusu yüzünden yardımcı kuvvet de gelemeyince askerleriyle birlikte ön saflarda çarpışmaya katılmış ve 2 Eylül 1686 günü Kutsal ittifak birliklerinin altı koldan genel taarruza geçmesiyle Abdurrrahman Abdi Paşa Beç Kapısı`nda elinde kılıcıyla şehit olmuş ve öldüğünde 70 yaşındaymış.

Buda'daki son Osmanlı Paşası Kahraman Adrurrahman Abdi Arnavut Paşa anısına Macarlar tarafından bir kitabe dikilmiş ve üzerine de "145 yıllık Türk egemenliğinin son Buda Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun" şeklinde bir yazı yazmışlar.

Burayı bulmak biraz zor oldu, çünkü mekan surların arka tarafında ve küçük bir kitabe şeklinde, gelip ziyaret etmek isteyenlere şöyle tarif edebilirim. Buda tarafının önemli ziyaret noktaları olan Matyas Kilisesi ve Balıkçılar Tabyası’na çok yakın, bu komplekse arkanızı dönünüz, Hilton Otel tarafından sağ tarafa doğru düz devam ediniz yaklaşık 250 metre sonra Besci Kapu Ter isimli otobüs durağının karşısında bulunan büyük kilisenin arka tarafında surların kenarında bulunuyor.

Pal Sokağı Çocukları

Budapeşte ziyaretimde görmeyi, hissetmeyi planladığım yerlerden birisi de çocukken okuduğum ve çok etkilendiğim ünlü Macar Yazar Ferench Molnar tarafından yazılan ve Türkçemize enfes bir şekilde Tarık Demirkan tarafından çevrilen Pal Sokağı Çocukları'nın yaşadığı yerleri görmekti. Romanın anlatıldığı bu bölgede bir sokakta da roman kahramanlarının küçük heykelciklerinin olduğunu çeşitli gezi yazılarında görmüştüm ve hayalim bu heykelcikleri bulmak ve roman kahramanlarıyla tanışmaktı.

Önce roman ile ilgili kısa bir hatırlatma yapayım, Pal Sokağı Çocukları romanı ilk baskısı 1907 yılında yayımlanan bir çocuk kitabıdır. Konusu da özetle şöyle; 20. yüzyılın başında hızla gelişen Budapeşte'de, bir mahallede yaşanan çocuk savaşlarını duygusal bir dille anlatıyor, bu savaşlar ile birlikte şehrin gelişimini ve oyun alanlarının yok olmasını da vurguluyor. Romanın sonunda da roman kahramanlarından Nemecsek ölümüyle duygusal bir son bekliyor okuyucuyu. İşte bu üzücü son ile biten duygusal romanın geçtiği yerleri gezmek, görmek, romanın kahramanlarını hissetmek en büyük isteklerimden birisiydi.

Romanın yaşandığı bölgeye metro ile geldim ve heykelcikleri bulduğum zaman çok mutlu oldum, sanki çocukluk arkadaşlarıma kavuşmuş gibi tuhaf bir duygu kapladı içimi ve onlarla bilye oynadım, fotoğraflar çektirdim.

Ancak bir hayal kırıklığımı söylemeden geçemeyeceğim, roman kahramanlarının tasvir edildiği yeri o kadar zor buldum ki hemen yanı başlarında yaşayan birçok insanın bile bu heykelciklerden ve romandan haberleri yoktu, hatta bir tanesinin kim onlar Holocost kurbanı Yahudiler mi demesi inanılmazdı! (Meraklısına not: Bu heykelcikler Pal Sokağı'nda değil, hemen oraya 200 metre kadar yakınlarında bulunan Prater Utca (sokağı)'da bulunuyor.

Böylece her anı güzel anılarla dolu geçen Budapeşte gezim tamamlanmış oldu. 

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı