Bulgar Başkenti Sofya

Bulgaristan’ın başkenti Sofya, hem kırsal hem de kentsel nüfusun bulunduğu bir şehir. İstanbul’a yakın olmasından kaynaklı da hemen hemen tüm gezginlerin gezi planlarına aldığı bölgelerden birisi. Ciddi bir nüfus patlaması olmuş bir dönem Bulgaristan’da ama II. Dünya Savaşı ile Cumhuriyet arasında komünist dönemden serbest piyasa dönemine geçiş sürecinde genç nüfus, farklı bölgelere göç etmiştir. Bu sebeple çok fazla genç nüfus bulunmaz. Mevcut nüfusun % 7’si de Bulgar Türküdür.

Euro kullanmıyor Bulgarlar. Bir çok ülke gibi kendi paralarını, Leva'yı kullanıyorlar. 1,95 Leva, 1 Euro’ya denk geliyor. Hesaplama kolaylığı için 2 Leva=1 Euro diyebiliriz. Bulgarların da hep soğuk insanlar olduğunu düşünürdüm hep. Oysa ki o kadar sıcakkanlı ve güler yüzlü olanlar da var ki…

Şehirde Osmanlı'dan kalma çok fazla bir yapı yok, Banyabaşı Cami dışında. Cami defalarca saldırıya uğramış, yıkılmış, yakılmıştır. Sofya’daki tek camidir. Osmanlı'nın Kanuni Döneminde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.

Şehir merkezinde bulunan yapılar, birbirine çok yakın ve yürüme mesafesinde bulunuyor. Başkent olmasına rağmen Sofya, çok fazla kendini gösterememiş bir şehir kanımca. Farklı mimarilere sahip tarihi eser görünümü veren eski yapılar çok fazla şehirde. Gösterişli binalar, uzaktan bile bakıldığında devasa görünümleriyle dikkat çeken yapılar var. Ama çok fazla gelişmişlik yok diğer şehirlerle mukayese edildiğinde. Özellikle başkent olmasından dolayı, fazla bir beklenti içinde olmayın.

Şehri tanımaya başladığımızda öncelikle şehir merkezinde kafanızı yukarı kaldırınca siyah giyimli bir kadın anıt çıkıyor karşımıza... Gayet gösterişli ve ihtişamlı bu kadın Aziz Sofya. Bir elinde defne yaprağı, bir elinde baykuş tutar ve bilgeliği simgeler. Bence şehrin simgesi sayılmalı ama şehrin sembolü Alexander Nevski Katedrali. 50 metrenin üstünde ve tümüyle altın kaplama kubbesi olan katedral,1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda (93 Harbi) hayatını kaybeden Rus askerlerine adanmıştır.

Merkezde otobüslerin park ettiği alanda bulunan alt geçitte hediyelik eşya ve magnet satan bir çok dükkan var. Bazıları Euro kabul ediyor, illa ki leva taşımanıza gerek yok.

Parlamento ve üniversite binası kapısında askerler nöbet tutuyor. Hareketsizce duran askerlerin bir an için manken olduklarını düşündüm ne yalan söyleyeyim. O kadar doğal duruyorlardı ki… Yapının kendine has bir özelliği vardır ki, sol taraftan dikdörtgen planlı inşa edilmiştir. İç kesimde bulunan avluda 4. yy’dan günümüze ulaşmış Rotunda Kilisesi'nin kalıntıları bulunmaktadır. Kalıntıların olduğu bölge fazlasıyla terk edilmişlik hissi yaratıyor.

Arkeoloji Müzesi ve Ulusal Sanat Galerisi de parlamento binasına yakın konumda bulunan yapılardan...  Yürüme mesafesinde konumlanmış ve tüm şehri yaya olarak dolaştığınız esnada görmeniz mümkün.

Svit Nicolay Kilisesi'nin arkasındaki yeşil alanda bulunan sarı-yeşil yuvarlak kubbeli bina, o bölgenin en eski deprem binası yani rasathane. Eskiden deprem ölçümü bu binada yapılırmış. Bulgaristan’ın en eski parkı olan gönüllüler parkı da bu lokasyonda bulunmakta. Bulgaristan bağımsızlık savaşı süresince aktif rol almış, sonrasında hayatını kaybeden insanların heykellerinin bulunduğu bir alan, bu sebeple bu ismi almış. Askeri orduevi de bu parka yakın konumda olan yapılardan birisi.

Yeşil çatısı olan bina, Ayasofya Kilisesi. Erken Hristiyanlık döneminde, Roma dönemine ait mimariyle inşa edilmiştir. Kiliseye giriş ücretsiz ancak alt katı bir dönem mezarlık olarak kullanılmış, şu an müze olarak kullanılmakta ve giriş ücreti alınmaktadır.

Merkez, tam anlamıyla tarihi binaların bulunduğu caddeleri kapsarken, biraz daha modern ve trafiğe kapalı, yürüyüş caddesi Vitoşa Caddesi de şehrin kalbinin attığı yerlerden. Banyabaşı Cami'den başlayıp, 2 km boyunca uzanan caddede sağlı sollu dükkanlar, bilindik mağaza ve hediyelik eşya standları, kafe ve restoranlar var. Ben, bu caddenin hem gündüzünü hem de gecesini görme şansına sahip oldum. Gündüz biraz daha sakin olan caddede çok şık bir restoranda yemek yedim. Güleryüzlü bir kız arkadaş servis yaptı. Bu arada kırmızı et yemeyenler için tavuk menülerini önerebilirim. Bizimkine çok yakın bir lezzette ve fazlasıyla doyurucu. Akşamları da aynı caddede sokak şarkıcıları tarafından  canlı müzik  ve dans gösterileri yapılıyor, haliyle daha kalabalık ve hareketli. İtiraf edeyim şehrin en çok bu caddesini beğendim. Kafelerde çalışan garson arkadaşlar da çok güler yüzlü ve ilgili. Ayrıca İngilizce konuşmakta da hiç zorluk çekmezsiniz.

Çok fazla yerleşim yerine de denk gelmedim bu arada. Daha iç kesimlerde yerleşim yerleri, diğer şehirlerde olduğu gibi merkez kısmında yoğunlaşma yok.

Bu arada yeri gelmişken uyarayım, oralarda kazıklanmayın diye yazıyorum o bölgede çok fazla korsan taksi çalışıyor. Bizdeki korsan taksilere de hiç benzemiyor. Normal taksi diye biniyorsunuz ancak 2-3 misli hız yapıp yüreğinizi hoplatmaları bir kenara, taksimetre de o hızla işliyor. Camında tarife yoksa korsanmış diye de duydum ama emin olmadan binmeyin derim. Oranın yerlisi olan birine veya otel çalışanı vb. kişilere sorabilirsiniz.

Nil Kurt

Yazar Hakkında

Nil Kurt

Tam anlamıyla bir seyahat tutkunuyum. Aktif olarak çalışıyor olmam sebebiyle sadece hafta sonlarımı,yıllık izinlerimi ve özel dönemleri kullanarak seyahat etmeye çalışıyorum.