Havaların ısınması ve yasakların gevşemesiyle birlikte kendimizi hasret kaldığımız doğaya atalım dedik. Hazır 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün de cumartesiye gelmesi süper olmuşken… Bu manidar günde uzun süredir gitmek istediğimiz ancak bir türlü fırsat bulamadığımız Sülüklügöle gitmeye karar verdik.
Sülüklügöl, Bolu ilinin Mudurnu ilçesi Tavşansuyu köyüne bağlı, Köy, Sakarya Akyazıya çok yakın bir mesafede bulunmakla birlikte, Mudurnu'ya da 50 km mesafede. İstanbul’dan yaklaşık 5 saat sürede ulaştık. Köye araçla ulaşım mümkün, ancak yol çok iyi değil, mıcırlarla dolu dikkat.
Göl köye 9 km mesafede ancak biz orman havası alalım diyerek farklı bir yoldan tabana kuvvet gidelim dedik. Takdir edersiniz ki ormanlık alan ve yağışlardan dolayı çamur olmuş, traktör izlerini takip ederek uzunca bir rampayı tırmanmaya başladık. Bu sebeple kalın tabanlı bir spor ayakkabı giymenizi tavsiye ederim. Yol boyunca çok farklı bitki türlerine rastladık, kartpostaldan çıkmış fotoğraflar çekmemiz de cabası…
Trekking severler için yorucu ama güzel bir rota. Belirli bir noktadan sonra araç trafiğine kapanıyor. Yol daralıyor ve bu noktadan sonra sadece yaya olarak tek sıra halinde ilerleniyor. Bazı yerlerde ağaç dalları eğilmiş, altlarından geçmek durumunda kaldık. Zorlu bir parkur anlayacağınız üzere. 4 saate yakın bir süre bol bol oksijen depolayarak, molalar vererek yürüdük. Kimi zaman rahat kimi zaman mıcırlı yollarda zorlanılıyor tabi. Sağ taraf tamamen uçurum olduğundan dikkatli yürümek gerekiyor. Yol üzerinde bulunan kalın siyah borular da eski zamanlarda yöre halkının su ihtiyacını karşılamak için yapılmış.
Mis gibi toprak kokusunu içimize çekerek göl alanına yaklaştık. Sülüklügöl’e sapmak üzere yol ayrımına geldiğimizde sol kolda 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde iki tane daha küçük göl olduğunu öğrendik. Bu bölgeyi pek kimse bilmiyormuş, oralarda bilen birileriyle karşılaşırsanız şanslısınız çünkü önünden geçerken görebileceğiniz bir konumda değil, özel olarak gitmeniz gerekiyor.
İyi ki de gelmişiz dedik. İlk olarak gördüğümüz, tam bir kartpostal görüntüsünde, insana huzur verecek cinsten. Ortanca Göl'müş ismi. Güzel fotoğraflar çekerek ayrıldık oradan. Diğer gölün ismini öğrenemedim ama o da en az onun kadar güzeldi.
Geldiğimiz yoldan geri dönüp, yol ayrımına geldik ve asıl rotamız olan Sülüklügöl tarafına gitmek üzere sola saptık.
Burası Sülüklügöl Milli Parkı olarak geçiyor kayıtlarda, yaya da olsanız 5 TL giriş ücreti var. Girişte küçük bir park yeri var, hemen oraya uyarı levhaları koymuşlar, "Balık tutmak ve yüzmek yasaktır" şeklinde. Yalnız parkurun hiç bir yerinde telefon çekmiyor bilginize.
Sülüklügöl 1200 m. yükseklikte bir set gölü. 300 yıl önce bir heyelan sonucu oluşmuş. Gölün içinde cansız göknar ve meşe ağaçlarını görebilirsiniz. Göl, bol miktarda sülük bulunduğundan dolayı bu ismi almış, ancak yöre halkı içine alabalık bıraktığından beri içinde sülüklere rastlanmamış. Büyüklü küçüklü bol miktarda balık var. Doğadaki tektonik hareketler sonucu meydana gelen heyelan sonucunda oluşmuş. Benzersiz, her mevsimi ayrı güzel bir doğa harikası…
Göl kenarında bolca çadır vardı, aynı zamanda kamp yeri burası. Sessiz, sakin, kafa dinlemelik bir yer. Diğer taraftan portatif sandalyelerle göl manzaralı çay keyfi yapanları da unutmayalım. Küçük bir bölge, konaklama ve yeme içme imkanı yok ancak tamamen huzur veren yerlerden biri.
Yeterince vakit geçirip, güzel fotoğraflar çektikten sonra hava kararmadan farklı bir yoldan dönüşe geçtik. Toplamda 18 km yol kat ettik, tüm yorgunluğa değdi.