İstanbul Yakınındaki Cennet Göller - Gölcük (Bolu)

Bahar aylarında hafta sonlarını ya da kısa tatillerimizi değerlendirmek, yoğun iş temposundan biraz olsun uzaklaşmak için kendinizi sessiz, sakin bir yerlere, tabiatın kucağına atmak isterseniz yakınlarınızda illaki bir yerler vardır. Ben bahar aylarında yemyeşil çevrede, sarı papatyalar ve kırmızı gelincikler arasında seyahat etmeye bayılıyorum. Bu nedenle yine dostlarla  mayısın en güzel ve ılıman günlerini değerlendirelim dedik ve kendimizi göller bölgesi Bolu'da, Yedigöller'de bulduk ve tabii Gölcük ve Abant'ı da gezeceğiz.

İstanbul ve Ankara'dan 3 saatte ulaşabileceğiniz bir cennet... Sonbaharın bin bir renkleri, sarı, kahve, turuncunun tonları ile ayrı güzel mutlaka ama ilkbahar aylarında da yeşilin muhteşem tonlarıyla bir başka güzel.

Sabah erkenden çıkıyoruz yola. Sapanca'ya yaklaşırken etraf birden yeşil renklere bürünmeye başlıyor. Bolu'ya yaklaştığımızda ise artık yemyeşil dağlar ovalar, ormanlar ve ağaçların arasına gizlenmiş şirin köyleri izleyerek ilerliyoruz. Otele gitmek için acelemiz yok. Abant tabelasını görünce ani karar verip kısa bir kahve molası için hemen sapıyoruz. Zirvelerine kadar çam ağaçlarıyla kaplı dağların arasında keyifle ilerlerken biraz ileride çok şirin görünen bir bahçede  mola veriyoruz. Gerçekten de göründüğü kadar sevimli ve keyifli, çimenler üzerinde tahta masalar, üzerlerinde rengarenk saksılar içinde bahar çiçekleri, ileride bir kümeste kazlar ve sevimli bir Golden köpek, her şey o kadar doğal ki... İlkbahar mevsimini seviyorum.

Otelimiz Bolu'nun Karacasu beldesinde 5 yıldızlı şipşirin, sırtını yemyeşil ormana dayamış bi dağ oteli, adeta ormanın içinde. Bu ormanın içindeki yürüyüş parkurunda gazeller, karacalar ve dağ keçileri; bahçede ise tavşan, sincap, tavus kuşu, tavuklarla iç içe tamamen doğal bir ortam sunuyor. (Gazelle SPA Otel - Çok ucuz olduğunu söyleyemem ama ünlü Bolulu aşçıların hazırladığı harika yemekler, tatlılarla zengin açık büfe, fiyata dahil çok çeşitli spa hizmetleri, orman içinde mis gibi bir havada spor olanakları ve diğer hizmetler düşünülürse hak ediyor, biz her yönüyle memnun kaldık.)

Otelimize yerleştikten sonra Karadeniz Bölgesi'nin küçük ama önemli bir şehri olan Bolu şehir merkezine gidiyoruz. Bolu, tarihe tanıklık etmiş şehirlerimizden biri olarak zengin bir geçmişe sahip. Hitit, Frig, Lidya, Pers ve Roma egemenliklerini görmüş bir şehir Bolu. Hatta Bolu isimi de şehir anlamında olan 'Polis'ten gelmekte.

Hisar Tepesi, Karga Tepe ve Hıdırlık Tepesi adıyla anılan üç tepe üzerinde kurulmuş olan şehir, içte ve dışta surlarla çevrilmiş. Şehrin kuzeyindeki Halı Hisarı bölgesinde bu surların kalıntıları da halen görülmekte. 14. yüzyıldan itibaren yapılmış olan camilerin birçoğu halen ayakta. Meydandaki küçük ama sevimli, 1499 yılından kalma, kesme taştan yapılmış Kadı Camii'nin ahşap dış kapısı 'kündekari' işçiliğinin ince örneklerinden.

Bilirsiniz Bolulu aşçılar çok ünlüdür. Biz de Bolu'ya gelip yöre yemeklerini yöresel bir lokantada yemek istedik ve çok lezzetli bir yemek yedik (Meydanda Hünkar Lokantası). Hem yemekler çok kezzetliydi hem de yer minderlerine oturarak sini içinde otantik bir ortamda yemek yedik. 

Bolu şehrimiz çok sayıda göl, şelale, mağara, tabiat parkı ve muhteşem ormanları, kayak merkezleri ile tam bir tabiat harikası ve şehirden bunalan ziyaretçilerine yeşilin her tonunu cömertce ikram ediyor. Gezmeye otelimizin yalnızca yakınında bulunan 7 km ötesindeki Gölcük'ten başlıyoruz. (Bolu şehir merkezine 13 km.)

GÖLCÜK KRATER GÖLÜ 

Bolu tepelerinden birinin zirvesinde küçük ama çok şirin bir krater gölü. Düzgün ve tamamı asfalt bir yoldan ulaşıyoruz Tabiat Park'ına (araba girişi 12 TL.)

Gölün kıyısı elbette araç trafiğine kapalı, arabamızı hemen girişteki geniş alana park ederek yürüyüşe başlıyoruz. Gölün etrafındaki düzgün ve keyifli yürüyüş yolunda mis gibi orman havası alarak güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Zaten göl oldukça  küçük. Dolayıyla gölün çevresi de yürünmeyecek kadar uzun değil, kısa sürede bir gezi yapabilirsiniz ama sık sık fotoğraf molası vereceğiniz için yol uzayacak, emin olun...

Girişte göl kenarında bulunan kafede kahvaltı yapabilir, yemek yiyebilirsiniz (kaldığımız otel tarafından işletiliyor, keyifli bir yer). Gölün biraz gerisinde, izin verilen alanda mangal yapanların dumanları tütmekteydi, hiç yanaşmadık. Mangal çok keyifli ama biz orman havasını dumana tercih ettik. G

ölün hemen kenarındaki alanda mangal yapmak yasak, gölde balık tutmak da... Fakat fotoğraf çekmek için yapılmış küçük iskelelerde balık tutanları görünce ikaz etsek de aldırmadılar. Zira ne etrafta ne bu görevli vardı ne de biz şikayet edecek bir yetkili bulabildik. Yurdum insanı neden yasakları umursamaz anlamak mümkün değil. 

 

Göl kenarında çok şirin bir de köşk var, İsmet İnönü'nün eviymiş. Göldeki yansımasıyla fotoğraf karelerimize çok güzel görüntüler veriyor. Çok güzel, anılarımız arasında yer alacak harika fotoğraflar çekiyor, küçük göle ve etrafında bize yeşilin binbir tonunu sunan dağ ormanlarına hayran kalarak Abant'a, sonrada Yedigöllere doğru yolumuza devam ediyoruz. 

Yeni güzellikleri sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. 

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.