En son 67 gün olmuştu İstanbul dışına çıkmayalı, bir yerleri gezip görmeyeli... Taa ki Bursalı Boşnak bir arkadaşımızın düğünü için 22 Ağustos öğleni yola koyulana dek.
Yaşadığım semtin çok büyük bir kitlesi eski Yugoslavya göçmenleri tarafından oluşturulduğu için hali ile arkadaşlarımın da ciddi bir kısmı onlardan oluşuyor. Bir bakıma şanslıyım ki hem kendi kültürüm ile hem de tam Slavik olan bir kültür ile beraber büyüdüm ve hala da yaşıyorum.
Balkanların her bir tarafından gelen ilk büyük göç dalgası Osmanlının son yıllarına, savaşın patlak vermesine yakın yıllara doğru başlamış. İlk olarak Sakarya, Bursa ve İzmir civarlarına yerleşmişler. Elbette taa Adanalara kadar gidenleri bile var. İkinci büyük dalgayı ise 1964-67 arası İstanbul'da, özellikle Bayrampaşa, Sefaköy ve Pendik'e yerleşen Sırbistan ve Karadağ göçmenleri oluşturuyor. Asıl hikaye de burada başlıyor... Türkiye'nin dört bir yanında farklı bölgelerden gelmiş göçmen insanlar yaşıyor, velev ki ben bile anne tarafından Kafkas göçmeniyim. Ben Türkiye'deki Boşnakları İstanbul'da yaşayanlardan ibaret sanırdım fakat Bursa sayesinde hiç de öyle olmadığını anladım.
Boşnaklar diğer göçmen halklarımıza göre eski yaşamış olduğu coğrafyanın kültürünü, dilini ve her türlü unsurunu iyi şekilde muhafaza etmeyi başarabilmiş. Bursa'da yaşayanlar belki birazcık empoze olup eski geleneklerini ve Boşnakçayı unutmuş olsalar da yine de hepsi kökten ve gönülden bağlı (Sljvovica, Rijetko ve Akordeon olmadan düğün yapmazlar).
Ve de ''Ljiljan....'' Kelime anlamı olarak Sırpça/Boşnakçada ''Zambak'' anlamına gelen Ljiljan yıllar boyu çilekeş, mazlum Boşnakların sembolü haline gelmiş. Şöyle ki; Ljiljan hiçbir olumsuz hava koşuluna boyun eğmeden, her zaman dimdik ayakta durabilen ender çiçek türlerinden biri. Ekolojik olarak da sadece Bosna Hersek'te yetiştiği söylenir fakat Fransa ile de muhtelif olarak alakası vardır.
İstanbul'daki Boşnak arkadaşlarım pek Ljiljan unsurlarını kullanmaz iken Bursa'daki Boşnakların büyük bir kısmında Ljiljanlı saat, kolye, telefon aksesuarı, ceket rozetleri ve daha nicesini kullandıklarını gördüm. Bunu merak edip sorduğumda ise şöyle bir yanıt aldım 1955 Sırbistan Novi Pazar doğumlu bir amcadan: ''Biz buraya Balkanlardan en son göç eden Osmanlı torunlarıyız, elimizden geldiğince direnmeye, yaşamaya ve Osmanlıyı yaşatmaya çalıştık ama olmadı. Hep bekledik geri gele bizimkiler diye ama Sırplardan başka gelen olmadı. Burada daha fazla kalmanın hiçbir faydası yok deyip Türkiye'ye döndük. Biz ne öbürleri gibi boyun eğdik ne de erkenden kaçıp geldik Ljiljan'ın hakkını verdik! Ha, burada hala unutmayız Ljiljan ve geçmişi, şükrederiz halimize. Hatırlatırız geçmişimizi her fırsatta da hatırlatırız gençlerimize.''
Bu duygu dolu yorumdan sonra bir de yanımda ki daha genç olan arkadaşıma sordum Bursalı Boşnakların neden Ljiljan daha belirgin kullandıklarını, o da aynen şöyle yorumladı: ''Bursa'da Boşnak sayısı daha az olduğu için buradakiler birbirlerine çok daha fazla önem veriyor, birbirlerini tanımak ve ayırt etmek için Ljiljanı bize nazaran daha etkin kullanıyorlar'' dedi.
Ljiljan aslında daha bilindik bir sembol; Bosna Hersek ordusunun, Sırbistan ve Bosna arasındaki özerk bölge olan Sandzak'ın, Kanada Quebec'in ve eski Fransız deniz kuvvetlerinin bayrağı. Bosna-Hersek'te birçok yerde gözünüze çarpabilecek, hatta benim bile boynumda taşırken bazen insanların ''O ne haç mı???'' diye sorduğu bu küçük zambağın hikayesi Boşnakların yaşadığı kederli geçmişini anlatmaz belki ama onların meşhur inadını, direncini ve güçlü karakterlerini ve boyun yapısını anlatmaya yetebilir bir nebze de olsa.
Ve Ljiljan ile ilgili o meşhur söz: Jedna si jedina, život je zlatna Ljiljani! (Teksin, bir teksin, yaşa ey altın Ljiljan)