Şehrin tarihi merkezine ulaşmak için şehrin ortasından geçen Guadalquivir Nehri üzerindeki birçok köprünün birinden geçerek otelimize, ama biraz zor, ulaştık, zira sokaklar o kadar dar ki bir de tek yönler, girilmezler olunca ilerlemekte zorlandık. Gördüğümüz dar dar sokakların içine dizilmiş beyaz badanalı evler beni hemen kendine çekti. Otelimizi tarihi merkezde seçmiştim ama tam Cordoba Palas'ın karşısında olduğunu görünce pek hoşuma gitti doğrusu. Gerçi oteliniz tarihi merkez içinde olmasa da her yere yürüyerek ulaşmanız mümkün bu sevimli şehirde.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Mezquita ya da Kurtuba Camii'ni mutlaka gezmelisiniz. Endülüs Emevileri’nin başkenti Kurtuba'da çok sayıdaki camilerin en büyüğü ve ihtişamlısı olan Kurtuba Camii, Arapça mescit kelimesinden gelen "Mezquita" adını alan eski bir cami, sonradan ise kiliseye çevrilmiş muhteşem bir katedral, bu ulu caminin adı bugün Cordoba Katedrali ya da Mezquita.
Tarihi 8. yüzyıla dayanan ve dünyanın en büyük ve eski camilerinden biri olan Mesquita'nın içi de dışı kadar ihtişamlı. Caminin içine girdiğiniz anda kendinizi bir sütunlar ormanı içinde buluyorsunuz. Oldukça değişik ve özel bir mimari ile inşa edilmiş yapı dünyadaki en fazla sütuna sahip cami aynı zamanda, birbirine paralel geçitler, bu yollara dik geçişler çeşitli taşlardan yapılmış yüzlerce sütun, tuğlalardan ve beyaz taşlardan meydana gelmiş kemerleri destekliyor. At nalı şeklindeki mihrap ve dayandığı sütunların güzelliğini anlatmak güç, değerli taşlar, fildişi ve altın parçaları göz kamaştırıyor.
Bu güzel camii gezdikten sonra sıra şehrin sevimli sokaklarında yürümeye geldi, her sokak o kadar canlı ve hayat dolu ki insanın içinden her sokağa girip çıkmak, kaybolmak geliyor. Duvarlara asılmış saksılar içindeki çiçekler buraya bambaşka bir güzellik katmış. Yürürken arada bir arkanıza dönüp bakmayı da ihmal etmeyin, görüntüye giden bir kule size güzel görüntüler verecektir. Yürümekten yorulursanız her 3-4 evde bir bulunan bir kafe ya da barda mola verebilir, sıra sıra dizilmiş dükkânlardan sevdiklerinize ufak tefek hediyeler alabilirsiniz, kastanyet, şık bir şal ya da güzel bir yelpaze buradan alınacak hoş bir hatıra olabilir.
Sevimli evlerin hemen tümü ya dükkân ya restoran ya da kafe bu evlerin kapılarından başınızı uzatıp bakarsanız neredeyse hepsinin bir iç avlusu olduğunu göreceksiniz, bu Endülüsbölgesinin bir özelliği, gerçekten çok sevimli ve çok keyifli buralarda oturup bir kahve içmek. Sokaklardan birinde 100 yıldan eski tipik bir Andolucia - Endülüs evi görürseniz 2,5 € ödeyip girin, kendinizi bir Osmanlı ya da Türk evinde gibi hissedebilirsiniz. Aynaların kenarlarında eski Osmanlı ya da Arapça yazılar, kilimler ve size çok tanıdık gelecek objeler, eşyalar göreceksiniz. Yine beyaz badanalı şirin evlerin bulunduğu labirent gibi sokakların içinde kaybolarak yürürken kendinizi Musevi Mahallesi’nde (Juderia) bulacaksınız.
Plaza Mayor, Roma Köprüsü, şehir surları ve Almodovar Kapısı’nı da gezip bol fotoğraf çekiyoruz. Bu şehirdeki bembeyaz sevimli evleri, panjurları ve çiçekleriyle donanmış sokaklar bana biraz Bodrum’u ve Yunan adalarındaki sokakları çağrıştırdı, ayaklarımız ağrıyana kadar gezdik ama doyamadık.
Akşam, çok methini duyduğumuz bir Flamenko gösterisine gideceğiz. Şehri gezerken gösteriye gideceğimiz mekânın çok yakınında görüntüsü temiz ve güzel, avlulu oldukça hoş bir restorana başımı uzatarak bir göz atıyor ve akşam için gözüme kestiriyorum. Sevgili arkadaşlarımla akşam gittiğimizde de kendimizi güzel ve özel bir restoranda buluyoruz (Bandolero). Duvarlardaki sertifikalara göz attığımızda ise İspanyolların ünlü yemeği “Paella” konusunda ödül almış olduğunu görünce Paella yememiz şart oluyor. Yine güzel bir şarap eşliğinde keyifli bir akşamla, tekrar gelmek dileklerimizle Cordoba’ya veda ediyoruz.
JAEN
Sabah erkenden gezimizin son durağı olan Granada'ya doğru yola çıkıyor ve kahvaltı molamızı, grubumuzdan bir arkadaşımızın önerisiyle, yolumuzu biraz uzatarak Jaen kentinde veriyoruz. Aklımızda olan buradaki önemli bir katedrali ziyaret. İspanyolca “Xaen” olan kentin Endülüs bölgesindeki tüm şehirler gibi Arapça ismi de var, “Jayyan”, yani “kervanların kavşağı”. Jean, bu bölgedeki belki de en az ilgi çeken yerlerden biri, oysa Jaen Katedrali, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilerek koruma altına alınmış. Listeye baktığınız zaman “Renaissance Monumental Ensembles of Úbeda and Baeza” olarak göreceksiniz (Baeza - Jaen).
JAEN KATEDRALİ
Şehirde, Santa Maria Meydanı’nda bulunan katedral, 13. yüzyılda, diğer kentlerde olduğu gibi burada da bir caminin yıkılması üzerine yapılmış. İç kısımda 17 şapel bulunan katedralin ön cephesinde bulunan heykeller, Eufrasio Lopez de Rojas tarafından tasarlanmış. Katedralin ilginç bir yanı da İsa’nın son olarak terini sildiği mendil buradaymış. İçeri girmek isterseniz Avrupa Topluluğu ülkelerinden değilseniz giriş ücretli ve 5 Euro.
İspanyol iç savaşı sırasında, Nazi bombalarından da nasibini alan bu küçük şehir, tarihi önemi yanı sıra aynı zamanda da halk tarafından “sıvı altın” olarak değerlendirilen bir zeytinyağı kenti, zeytin üretiminin merkezi, hatta dünyanın zeytinyağı başkenti imiş.