Bir Zamanların İlim Başkenti: Cordoba

Kurtuba bağrından nice alimler çıkarmıştı ki bu kadar alimi barındırmak başka bir şehre nasip olmuş mudur bilemiyorum. Eserleri bir müddet Avrupa'da tıp fakültelerinde okutulan İbn Sina Avrupalıların deyimiyle Avicenna, Aristo'yu Avrupa'ya tanıtan İbn Rüşd, Mutasavvıf İbn Arabi, Sosyolog İbn Haldun, Muhammed Gafıkî, İbn Hazm, İlk Robinson Crusoe tarzı roman olan Hayy bin Yakzan kitabının yazarı İbn Tufeyl, Yahudi bir alim olan ve Yahudi temel inanç öğretilerini belirleyen İbn Meymun, mütefessir Kurtubî bunlardan sadece birkaçıydı.

Gezme tutkumuz ortak noktalarımızdan başlıcası olan eşime ilk konuşmalarımızda Endülüs'ü görme arzumdan bahsetmiştim, onun da gidip görmeyi en çok istediği yerlerden birinin Endülüs olduğunu öğrenmiştim. Nişanlandıktan hemen sonra biletlerimizi almış gezimizi planlamaya başlamıştık. Biletleri aldığımızdan beri sürekli şafak sayıyordum iki şey için 1- düğünümüz 2- Endülüs gezimiz...

Aylar haftaları, haftalar günleri kovaladı ve sayılı gün çabuk olmasa da bir şekilde geçti. Artık Kurtuba'daydık... GuadalqivirNehri yanında kurulan Cordoba bir zamanlar Avrupa'nın en büyük şehriymiş. Endülüs döneminde şehrin nüfusu 1.000.000 iken şu an 320000 civarı.

O zamanlar Avrupa şehirleri karanlıktayken Cordoba'nın kendine ait bir aydınlatma sistemi bulunmaktaymış. Bunun yanı sıra modern manada kanalizasyonları varmış. Skolastik çağı yaşayan Avrupa'da insanlar okuma yazma bilmezken Cordoba'nın köylerinde dahi okullar bulunuyormuş. Avrupa'nın ilk üniversitesinin burada kurulduğu söylenir, farklı ülkelerden öğrenciler buraya gelerek öğrendiklerini kendi ülkelerinde anlatırlarmış. Rönesans ve Reform hareketlerinin burada eğitim görenler sayesinde çıktığı söylenir.

Sevilla'dan Cordoba'ya gitmek için sabahın erken saatlerinde kalkan bir tren kullandık. Cordoba istasyonundan 15-20 dakikalık bir yürümeyle otelimize ulaştık. Otelimiz tam Kurtuba Camii'nin karşısında bulunuyordu. Bu yüzden konum itibariyle her yere ulaşımı kolay bir yerdeydi. Bavullarımızı bıraktıktan sonra gezimize ilk olarak Puente Romano denilen Romalılardan kalma köprüden geçerek başladık. Buradan geçmekteki amacımız Torre de la Calahorra denilen kuleye ulaşmaktı. Kuleye geldiğimizde içinin müze olduğunu öğrendik girsek mi girmesek mi diye düşünürken içimden bir ses bu müzede önemli şeylerin bulunduğunu söyledi. Bir kulaklık verdiler kulaklık girilen odanın sinyallerine göre yayın yapıyordu. İlk girdiğimiz odada dört balmumu heykelin bulunduğunu gördük bunlar İbn Sina, İbn Meymun, İbn Arabi ve X. Alfonso. Işık hangi heykelin üstünde yanmışsa o 1. ağızdan o kişilerin yaptıkları ve görüşleri aktarılıyor. Diğer odaya geçtiğimizde Endülüslüler tarafından icat edilmiş tıbbî araç gereçleri görüyoruz.

İbn-i Sîna ve İbn Arabî

Bir diğerinde tepede bulunan El-Hamra sarayına daha alçaktan su iletmeye yarayan düzeneğin maketini görüyoruz. Bir diğer odada ise Endülüslülerin günlük hayatına dair  bir maket var, diğer bir yanda Kurtuba Camii'nde birbiriyle tartışan alimleri görüyoruz. Makete bir süre daldım ve içimden bir şeylerin aktığını hissettim, ben bu zamanda doğmalıymışım dedim. Sonra diğer bir odaya geçtiğimizde Endülüs müzik aletlerini görüyoruz. Kulaklığı çıkarıp odadaki müzik ziyafetini dinliyoruz. Odalar bitince merdivenler sizi kulenin tepesine götürüyor. Buradan güzel Puento Romano Köprüsü ve eski Cordoba'nın manzarasıgörüyorsunuz.


Puente Romano Köprüsü ve Cordoba


Calleja de las Flores

Köprüden geri dönüp Cordoba sokaklarına dalıyoruz. Şimdiki durağımız Calleja de las Flores... Bu sokağın resmini  bir çok fotoğrafta görmüşsünüzdür. Çiçekli dar sokaktan Kurtuba Camii'nin minaresi görülüyor. Ama biz yazın  kavurucu sıcağında gittiğimizden maalesef çiçek falan yoktu. Sadece mavi saksılar ve yapraklar... Ama mevsiminde  geldiğinizde Cordoba'da ''evler arası çiçek bahçesi'' gibi  yarışmalar yapıyormuş ve normalde giremediğiniz yerlere bu  zamanlarda girip oy verilebiliyormuş. Ama ben çiçek görme  aşkımı bir kenara bırakmadım ve açık gördüğüm her yere daldım. Bunların bir kısmı otel bir kısmı kafe idi sonra aa yanlış gelmişiz deyip geri çıktık :D Tabi bunca koşuşturma ve araştırma karnımızı acıktırdı. Gözümüze en güvenilir ve  en sevimli gelen yerde oturduk ve bu sırada çekik gözlülerden oluşan bir kafile bizim kafeye geldi. Fotoğraf çekme ve kafa dinleme hayalleri suya düştü :(


Gazpacho Çorbası

Burada birimiz Endülüs bölgesine has soğuk Gazpacho çorbasını denerken diğerimiz zeytinyağlı sebze türlüsü yedi, yanında zeytin ikram ettiler ve Egeliler olarak Endülüs zeytinine tam puan verdiğimizi söyleyebiliriz. Burdan çıktıktan sonra çiçek aramaya, beyaz evli dar Kurtuba sokaklarını arşınlamaya devam ettik. Çiçekli bahçe arayışlarımızdan birinde asık suratlı garsondan çekinip oturmak zorunda kaldık ve öğrendik ki her kuşu eti yenmiyormuş :D Neyse en azından kahveleri güzeldi :)

Biraz daha sokak gezdikten sonraki durağımız Kurtuba Camii oldu. Caminin yapım emrini I. Abdurrahman verir. İnşasına 786 yılında başlanan caminin tamamlanması 200 yılı bulur. Dünyanın en çok sütununa sahip bulunan cami büyüklük olarak da 3. sırada yer almaktadır.


Kurtuba Camii

Ahşap işçiliğinin bir örneği olan minberin yapımı 7 yıl sürer fakat şu sıralar maalesef kayıp. Mihrap ise at nalı şeklindedir ve altın yaldızla ayetler yazılıdır. Hrıstiyanlar şehri alınca kral V. Charles tarafından Papa'dan katedrale çevrilme izni istenir ve Papa izni verir. Katedral yapımında bazı sütunlar yıkılır, yapıldıktan sonra camiyi gören V. Charles çok üzülür ve " Böylesine güzel bir yapıyı böyle mahvedeceğinizi bilsem size izin verir miydim hiç? Bu yaptığınız katedralin dünyada pek çok eşi bulunur, ama bu caminin eşini bulmak pek mümkün değildir. Hakikaten camiyi gezerken gayr-i müslim görünümlü turistlerin bile katedral kısmından çok mihrap ve kubbenin bulunduğu kısma ilgi gösterdiğini gördük. Yalnız bu camide mescid kısmına giriş yasak, zaten girişte Müslüman olduğumuzu fark eden görevliler "burası artık cami değil içeride ibadet etmeyin olur mu?" diye uyardılar, caminin içinde de sürekli gözleri üzerimizdeydi biz tabi dalgasını çektik "bakııın biz aslında selfie çekmiyoruz ibadet ediyoruuuz" diyorduk yanlarımızdan geçerken :D tabi rahatlığımız onların Türkçe bilmemesinden kaynaklıydı :D


Alcazar de los reyes Cristianos


İbn Meymun (Maimonides)

Bir sonraki hedefimiz Alcazar de los reyes Cristianos idi ama bir de ne görelim saat 2'de kapanıyormuş biz gittiğimizde saat 3'tü. Biraz üzüldük, biraz söylendik, bu ekonomik krizde daha fazla turizm geliri elde etmek varken neden böyle bir şey yaptıklarına anlam veremedik. Sonra Juderia ismindeki Yahudi mahallesinde dolaştık, İbn Meymun'un heykelini görüp selam verdik. Oradan yürüye yürüye Roma tapınağına gittik ve aynı şekilde geri döndük. Dikkatimizi çeken ikindi vakitleri olmasına rağmen ortalıkta in cin top oynuyordu. Sokakların bu kadar boş ve tenha olması bizi oldukça tedirgin etti. Bu arada Cordoba diğer Endülüs şehirlerine göre biraz pahalı. Tavsiyemiz hediyelik eşyaları bu şehirden almamanız, diğer şehirlerde daha ucuz şeyler bulabileceğinizi söyleyebilirim.


Plaza de la Corredera öğleden sonra çok sakin

Bu kadar yürümenin üstüne gözümüze kestirdiğimiz bir restoranda oturduk ve sebzeli tortilla ile patatas bravas yedik. Bir de gece gözüyle Kurtuba Camii'ni görüp otelimize dinlenmeye gittik.

Kurtuba Camii akşam görüntüsü

Cordoba bir günde gezilebilecek bir şehir. Ama buna nazaran insanın üzerinde kuvvetli bir etki bırakıyor. Yeniden bu şehre gelmek, ateş alır gibi gezmektense şehri temaşa edip içimize çekerek yaşamak isteriz. Vakti bol olanlara Cordoba yakınlarındaki Medinetü'z-Zehra'ya gitmelerini tavsiye ediyoruz.

Hümeyra Kara

Yazar Hakkında

Hümeyra Kara

Öğretmen/Yüksek Lisans öğrencisi.. Yeni yerler keşfetmekten haz duyuyorum ve bu keşiflerimi paylaşarak mutlu oluyorum