Meslek hayatımın önemli bir bölümünde Müfettiş olarak görev yaptım; gerek iş gereği, gerekse de turistik amaçlı ülkemizin birçok yerini gezmek görmek imkânım oldu. Bu gezilerimde beni tarih, kültür, tabiat anlamında en çok etkileyen, cezbeden şehirlerden birisi de Çanakkale olmuştur.
Çanakkale ülkemiz yakın tarihinde çok önemli savaşların yaşandığı ve o yokluk döneminde bu savaşlardan başarı ile çıkıp ülkemizi düşmana teslim etmemenin başarıldığı, ulusal direniş ve kazanmanın yıldızlaştığı bir şehirdir.
Çanakkale’ye birkaç kere gittim, kimi zaman iş gereği oldukça uzun süreler kaldım, kimi zamanlar da ailem ile beraber o şehitlerin ruhlarıyla beraber olabilmek için tekrar tekrar o kutsal şehri ve mekânları ziyaret ettim. Çanakkale de bulunduğum zamanlar her defasında sanki zaman tüneline girmişçesine o cehennem ateşleri içerisinde yaşanan savaş içerisinde hissettim kendimi.
Şehri iki bölüme ayıracak olursak; boğazın Anadolu yakasında ayrı, Gelibolu Yarımadası’nda ayrı, inanılmaz şiddetli çarpışmalar yaşanmış, şimdi isterseniz 1915 yılına gidelim. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı Devleti birçok cephede bozguna uğramış ve toprak kaybetmiş vaziyette Anadolu’ya çekilmiş, Trakya’nın da bir bölümünde tutunmaya çalışıyordu.
Bu ortamda İtilaf Devletleri 1915 yılında birtakım hususların da gelişmesiyle birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan ettiler. Osmanlı’nın başkenti yani kalbi ele geçirilirse tüm ülkeyi teslim almak kolay olacaktı. Bu durumda da İtilaf Devletleri’nin güçlü donanmalarının Çanakkale Boğazı’ndan geçmeleri gerekiyordu.İngiliz donanması çok güçlüydü, tabii Fransız da donanması da aynı şekilde o dönem için modern gemilerden oluşan dev bir filoya sahipti. Bizde ise demode mayın gemileri ve kısa menzilli toplar vardı. Böyle bir ortamda kapılarımıza dayandılar ama heyhat mayın gemilerimiz başarılı bir mayınlama ile ve kıyılara yakın tabyalarımız da yoğun topçu ateşleriyle düşmana geçit vermediler. Devasa düşman gemilerinin bir kısmı boğazın sularına gömüldü, bir kısmı da geri çekilmek zorunda kaldılar, özellikle 18 Mart 1915 tarihi, İtilaf güçleri donanmasının bozguna uğraması ve yenilgisi açısından önemli bir tarihtir.
Bunun üzerine düşman kara harekâtı yaparak üstün asker ve silah gücüyle başarılı olacağını düşünerek Gelibolu Yarımadası’nın muhtelif yerlerine asker çıkarma harekâtına başlamıştı. Kabatepe, Conkbayırı, Arıburnu çıkarma yapılan yerler ve göğüs göğse muharebelerin yapıldığı ilk bölgelerdi. Mermi mesafeleri tükenmiş, artık süngülerle ölüm kalım savaşı içerisine girilmişti, bir tarafta vatanlarını savunmaya çalışan Türkiye insanları, diğer tarafta da çok uzaklardan sadece işgale gelen savaşçılar vardı.
Arıburnu’nda ve yarımadanın dört bir tarafında, 27. Alay, 57. Alay başta olmak üzere tüm birlikler kahramanlıkları ile düşmanı bozguna uğrattılar, kıyılardan bir adım dahi içerilere giremediler. Seddülbahir Muharebesi çok yoğun savaşların yaşandığı bir başka bölge idi. Ezineli Yahya Çavuş ve Mehmetçikleri adeta tarih yazmış, düşmana günlerce bir adım dahi attırmamışlar ve şehit düşmüşlerdi. Yahya Çavuş yüzbinlerce şehitten sadece bir tanesiydi ve şehit düştüğü yerde Alçıtepe sırtlarında adına bir anıt yapılmıştır. Kahramanlıklarıyla meşhur 57. Alayımız Alay Komutanı’ndan erine kadar tümü de kahramanca savaşarak şehit düşmüşlerdir.
Kumkale muharebeleri, Anafartalar muharebeleri düşmana büyük zayiat verdirilen savaşlardır. Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşı’na bizzat katılarak ordumuzu sevk ve idare etmiştir. Bu büyük çarpışmalar sonucunda da Aralık 1915 tarihi içerisinde de İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası’ndan çekilmek zorunda kalmışlardır.
Savaşın simge isimlerinden birisi de Edremitli Seyit Onbaşı’dır. Seyit Onbaşı Balıkesir Edremit’e bağlı Havran da odunculukla uğraşan bir delikanlıyken kendini ülke savunması içerisinde bulan kahramanlardan bir tanesidir. Seyit Onbaşı kıyıları yoğun topçu ateşiyle döven düşman donanmasının en büyük gemilerini batıran bir kahramandır. Seyit Onbaşı 275 kg’lık top mermilerini sırtlayıp topa süren insanüstü şeylerden birisini gerçekleştirmiştir, anısı için Mecidiye Tabyaları bölgesinde boğaza karşı bir heykeli yapılmıştır, hala Çanakkale Boğazı’nı gözler gibidir.
Özellikle Gelibolu Yarımadası’nda o kadar çok anıt ve şehitlik var ki kolay değil 200.000 in üzerinde şehit vermişiz bu küçük yarımadada. Çanakkale Şehitleri Abidesi, Son Ok Anıtı, İlk Şehitler Anıtı, Mehmet Çavuş Anıtı, Atatürk Anıtı, 57. Alay Şehitliği, Kocadere Hastane Şehitliği ve daha yol boyunca görülecek çok fazla sayıda şehitlik, müze ve anıtlar karşınıza çıkacaktır.
Bu tarihi yarımadada atalarımızın şehitliklerinin olması çok doğal, ayrıca buraya savaşa gelen İtilaf Devletleri kuvvetleri ölen askerleri için de anıtlar ve şehitliklerini de görebilirsiniz. Bunlar İngilizlerin Helles Anıtı, Fransız Anıtı, Yeni Zelanda Anıtları ve mezarlıklarıdır, temiz ve bakımlı bir şekilde ziyaretçilerini beklemektedir.
Atatürk’ün burada yatan düşman askerleri için söylediği: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve rahat içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak ülkelerden evlatlarını savaşa gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” sözleri, ne kadar hoşgörülü, barışçı bir millet olduğumuzu da göstermektedir.
Çanakkale’nin güney bölgesinde Anadolu tarafında sahilden 3 km kadar yukarıya doğru tepelik bir mevkii de de Turgut Reis Tabyası’nı görebilirsiniz, ama asıl muharebenin yoğun yaşandığı bölge Gelibolu Yarımadası’dır.
Birinci Dünya Savaşı içinde yer alan Çanakkale Savaşı, Türk ordusunun büyük zaferi ve galibiyetiyle neticelenmiş, Mustafa Kemal komutasındaki birlikler, “Çanakkale Geçilmez” gerçeğini tüm dünyaya kabul ettirmişlerdir. Çanakkale Zaferi, her yıl 18 Mart gününde kutlanır. Zafer gününde, Çanakkale şehitleri sevgi, saygı ve minnetle anılır.
Ayrıca Çanakkale eşsiz güzellikteki tabiatı ve tarihi ile ve hala vahşi kapitalizmin çok fazla dejenere edemediği, betonlaştıramadığı yapısıyla ülkemizin en güzel yerlerinden birisidir. Bu ülkede yaşayan insanların görmesi gereken bir bölgedir.