Cennetten Bir Parça: Bled Gölü ve Ljubljana

Bu yaz uzun soluklu bir gezi planladım. Balkanlar için düşündüğüm görmeyi planladığım ülkeleri kapsayan 12 günlük bir program yapmıştım. Daha önce Sırbistan’ı gördüğüm için programımı şu şekilde yaptım. İstanbul-Ljubljana- Bled Gölü-Ljubljana-Zagreb-Saraybosna-Mostar-Kotor-Budva-Üsküp. Bu planlama doğrultusunda Slovenya’dan başlayan gezim Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Kosova’dan geçerek Makedonya’da son bulacaktı. Bu satırları yazarken iyi ki böyle bir gezi yapmışım diyorum. Eğer gezmek görmek sizin de tutkunuz ise bize yakın bu özel coğrafyayı yakından tanımalısınız. Sözü uzatmadan gezi yazıma Slovenya ayrıntıları ile başlıyorum.

Ljubljana

Slovenya’ya Ulaşım: Slovenya’ya ulaşım THY ya da Air Serbia veya Adrian Air ile sağlanabilir. Haftanın hemen hemen her günü Slovenya’nın başkenti Ljubljana’ya düzenli sefer var. Hatta benim uçtuğum THY seferi Adrian Air ile ortak yapılan uçuşmuş. Bu yüzden uçakta Balkanlar’ın farklı uluslarından ve Ortadoğu’nun zengin Arap ülkelerinden yolcu vardı. 1 saat 50 dakika süren yolculuğum Ljubljana Havaalanı’nda son buldu. Kısa ve sorunsuz pasaport kontrolünden sonra artık yeni macerama başlayabilirdim. Bu arada hatırlatma. Slovenya Avrupa Birliği üyesi ve Bordo Pasaport sahiplerinden geçerli Schengen vizesi istiyor.

Bled Adası

Ljubljana- Bled Gölü: Slovenya seyahatimi planlarken resimlerini gördüğüm Alp Dağları eteğinde yer alan doğa harikası Bled Gölü’ne gitmeyi kafama koymuştum. Cennet parçası bu güzelliği havaalanından gitmeye karar verdim çünkü Bled Gölü, Slovenya’nın kuzeyinde yer alıyor. Ljubljana şehir merkezi ile Bled Gölü arasında havaalanı var. Ben de günlük ziyaretimi yaparak kalacağım yere sonra geçmeyi planladım. Havaalanından Bled Gölü’ne ister otobüs ister tren ile ulaşabilirsiniz. Otobüs 5 Euro tren 9 Euro fakat ben uçakta tanıştığım Bahreynli bir aile ile terminal karşısında yer alan shuttle’dan faydalandım. Mercedes Vito lüks araç ile keyifli bir yolculuktan sonra kişi başı 13 Euro ödeyerek cennet köşesine geldim. Bled Gölü, Buzul Çağı’nda oluşmuş bir göl ve etrafında yapılan kazı çalışmalarında bu çağa ait birçok kalıntı bulunmuş. Tertemiz havası, yemyeşil dağ manzaraları karşısında açıkçası küçük dilimi yutuyorum. Bir süre bu güzelliğin tadını çıkarıyorum. Soluğum kesiliyor. Slovenya seyahati için kesinlikle görülmeli bu yer. Hatta konaklama yapılmalı çünkü birçok tesis var burada. Ayrıca birçok kamp alanı ve karavan park yeri de var. İster gölün etrafında eşsiz manzaralar eşliğinde içkinizi yudumlayın isterseniz gölün etrafında yürüyüş yapın ya da koşun bisiklete binin. Ben ilk karşılaşma şokunu atlattıktan sonra yönümü Bled Gölü’nü yukarıdan gören kaleye çıkmaya karar veriyorum. Hava sıcak ama bulutlu. Ağaçların arasından dar bir patikayı takip ederek kaleye ulaşıyorum. Süre 30 dakika. Kaleye giriş 10 Euro. Birçok turist kalede ve harika kareler yakalamak için birbirimizle yarışıyoruz. Bir fotoğraf makinesi ve bir telefonumla bu eşsiz manzaranın tadını çıkarıyorum. Keyfime diyecek yok. Kaleye giriş biletiniz ile müzeyi ziyaret edebiliyorsunuz. Müze içinde yukarıda bahsettiğim kalıntılar ve kale tarihi ile ilgili bilgiler var. Ayrıca gölün oluşumu ile ilgili görseller. Manzaraya dayanamayıp dışarı çıkıyorum ve orada bulunan kafelerin birine oturup keyifle kahvemi yudumluyorum. Kahve molası bittikten sonra tekrar göl kıyısına iniyorum. Amacım biraz yürümek. Gölün etrafı yaklaşık 3,5 kilometre. Gölün en derin noktası öğrendiğime göre 36 metreymiş ve gölde rahatlıkla yüzülebiliyor. Su sporları yapmak mümkün. Yürüyüşümü tamamladıktan sonra resimlere konu olan gölün ortasındaki adacığa gözümü dikiyorum. Gölün çeşitli noktalarında yer alan kayıklardan birine biniyorum. Adaya uzaklıklarına göre kişi başı 9-14 Euro arası para ödüyorsunuz. Dolmuş misali çalışan bu şirin kayıklar sizi adaya götürüyor ve 40 dakika gezme süresi tanıyarak geri getiriyor. Adaya vardığınızda sizi 99 basamaklı bir merdiven karşılıyor. İnanışa göre yeni gelin ve damatlar evlendikten sonra buraya geliyor ve gelin damattan önce 99 basamağı çıkarsa kocası ona sadık bir eş olacağına inanılıyor. Ada ziyaretim sırasında akordeon eşliğinde bir yeni evli çifti bu kısa töreni mutlulukla gerçekleştirdiler. Ada içinde yer alan kiliseye giriş 6 Euro. Ada ziyaretimi tamamladıktan sonra geldiğim kayık ile geri dönüyorum. Öğrendiğime göre gölün suyu kirlenmesi diye kayıklara motor takılmıyormuş. Oldukça iri yapılı Sloven kayıkçımız yarım saatlik bir kürek performansından sonra aldığı noktaya bırakıyor bizi. Şimdi amacım bir şeyler atıştırmak. Bled Gölü etrafında yiyecek seçeneği bol. İsterseniz güzel otellerin restoranlarını da tercih edebilirsiniz. Ben ayaküstü pizza atıştırıyorum. Bir dilim yeter mi acaba diye düşünürken dilimi zor bitiriyorum. Dilim başına 1,5 Euro ve yanında soğuk bir biraya 2 Euro ödeyerek mutlu mesut oradan ayrıldım. Artık bu doğa harikası yerden ayrılma vakti. Otobüs durağını sorduğum kafe çalışanı 200 metre ileri işaret ediyor. Otobüs durağı dediğime bakmayın bildiğiniz küçük bir meydan burası. Gelen tur otobüsleri yolcularını buradan alıyor. Her saat başı Slovenya’nın başkentine otobüs var. Fiyatı 7 Euro. Yolculuk yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve ben artık Slovenya’nın başkentindeyim.                                                                                                                  Ljubljana: Şehirde toplam 400 bin civarında insan yaşıyor. Çok yeşil ve düzenli bir şehir. Sava Nehri ortasından geçiyor ve diğer Avrupa kentlerinde olduğu gibi şehre ayrı bir güzellik katıyor. Şehirde genç nüfus oldukça fazla. Erasmus programı çerçevesinde çok öğrenci var.

Ljubljana’da Gezilecek Yerler: Şehir dediğim gibi küçük olduğu için toplu taşımaya gerek yok. Her yer yürüme mesafesinde.

Ljubljana Kalesi

Ljubljana Kalesi: Şehre hâkim bir noktada yer alan kale Orta Çağ’dan kalma. Günümüz şeklini ise Habsburg Hanedanı zamanında almış. Kaleye dar bir patikadan çıkılıyor. Yaklaşık 20 dakika sonra şehir ayaklarınızın altında. Ayrıca bir kulesi var isterseniz oraya da çıkabilirsiniz. Ayrıca kule çıkışı 10 Euro. Kaleye eğer ben yürüyemem derseniz şehir merkezinden küçük teleferik ile 4 euro karşılığı yorulmadan çıkabilirsiniz. Kale içinde kafe ve restoranlar var. Çeşitli sanat aktiviteleri yapılıyor.

City Hall: Hemen tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi bu şehirde de belediye meclis binası var. Hatta ben ziyaret ettiğimde Slovenya Polis Teşkilatı'nın kuruluş yıl dönümüne denk geldim. Güzel bir kokteyl vardı. Faydalandım fakat resim çekmeme güvenlik nedeniyle izin vermediler. Sağ olsun çok ilgilendiler. Güler yüzle karşıladılar.

Üç Köprü: Şehrin kalbi bu köprü diyebilirim. Gençlerin buluşma noktası hatta. Şehrin ana merkezinde bulunan bu köprü Preseren Meydanı’na açılıyor. Zaten şehri gezerken hemen karşınıza çıkacak ve sizi selamlayacak.

Ljubljana Sokakları

Preseren Meydanı: Şehrin ana meydanı burası. İsmi şair Preseren’den geliyor hatta meydanda bu şaire ait bir de heykel var. Bu şehrin en canlı noktası. Sokak gösterisi yapanlar meydanda kafelerde oturanlar hep burada. Ayrıca yaz aylarında belediye yukarıya gerdiği borular aracılığı ile suni yağmur alanı yaratmış ve siz oraya geldiğinizde şemsiyenizi açıyorsunuz. Güzel farklı bir uygulama olmuş. Günlük güneşlik havada bir anda yağmurdasınız.

Ljubljana şehrinin sembolü, Ejderha

Ejderha Köprüsü: Şehrin sembolü adeta ejderha. Bu köprüde üç köprünün doğusunda kalıyor ama çok uzak değil. Mitolojiye göre şehrin kurucusu ve ailesi ejderha tarafından yenmiş. Ancak şehri yeniden kuran hanedan bu köprünün olduğu yerde ilk şehri kurmaya başlamış. Köprünün iki yakasında ejderha heykellerini görmek mümkün.

Cennet Kapısı; Aziz Nikolas Katedrali

Aziz Nicholas Katedrali: Şehrin yine tam kalbinde yer alan yapı iki yeşil kulesi ile dikkat çekiyor. 1707 yılında yapılan katedral son zamanlarda iç süsleme bakımından en dikkatimi çeken kilise oldu. Akşam 18.00’e kadar açık ve giriş ücretsiz. Ben içeri girdiğimde ilahiler söyleniyordu ve video çekimi yapamadım ama bu yapı Katolik bir katedral. Ayrıca yapının güney tarafında yer alan demir kabartmalı kapı Cennet Kapısı olarak adlandırılıyor ve ilginç görüntüsü ile görülmeye değer.        

Ljubljana’da Yeme İçme: Şehir tüm dünya mutfaklarından seçenekler sunuyor size. Pizza başta olmak üzere deniz mahsullerine, Uzak Doğu mutfağından Türk kebabına kadar her şeyi bulmak mümkün. Ben yerel lezzet olarak sarımsak çorbasını denedim. Farklı bir lezzet ama beğendim. Oldukça da doyurucu. Ekmekleri çok lezzetli ama pizza derseniz hemen Preseren Meydanı’ndan nehir boyunca sağa doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkacak Pizzera güzel pizzaları ile benden tam not aldı. Her çeşit pizza bulacağınız bu mekânda ben Dalmaçya Pizzası denedim. İçinde ne var derseniz. Mozarella peyniri, domates ve sardalya. Evet, bildiğimiz tuzlama sardalya. Burun kıvırmayın, bence çok güzeldi. Sadece peynirin tuz oranı biraz düşürülmeli. Başka bir sıkıntı yok. Orta boy bir pizzayı rahatlıkla iki kişi yersiniz çünkü çapı 40 santimetre ve çok doyurucu. Ben bir kısmını kuşlar ile paylaştım diyebilirim. Burada bir orta boy pizza ve iki biraya 15 Euro ödedim. Bu arada bir hatırlatma. Etli pizza söylerken domuz olup olmadığını sorabilirsiniz çünkü bazı pizzalar domuz sucuğu ve jambonundan. Başka önerebileceğim mekân ise pizzacının karşısında kalan Tokyo Piknik Restoran. Adında anlaşılacağı üzere deniz mahsulleri ağırlıklı bir yer burası ama ben klasik hamburgerini de denedim ve çok memnun kaldım. Etin ağırlığı 200 gram ve çok lezzetli. Patates ve özel sosla servis ediliyor. Yanında bir büyük bira ile ödediğim hesap 12 Euro.

Ljubljana’da Konaklama: Ben konaklama konusunda Tabor Hosteli seçtim. Otobüs terminaline yürüme mesafesi 10 dakika olan bu hostel benden tam not aldı. Ayrıca şehir merkezine de 5 dakika uzaklıkta. Eski bir okul olduğu anlaşılan bu yapı 3 bloktan oluşuyor. Geceliği 4 kişilik oda da 13 Euro ödedim. Kahvaltı salonu büyük. Yemekhane kıvamında. Kahvaltıda haşlanmış yumurta vardı ve bu benim işimi fazlasıyla gördü. Temizlik iyiydi. Televizyon ve dinlenme odası olarak döşenen odayı çok sevdim. Mutfak büyük. Ayrıca valiz odası olarak da hizmet veriyorlar ve ayrıca ücret talep edilmiyor. Şehirden ayrılacağım gün otobüsüm akşam saatlerinde olduğu için valizimi rahatlıkla bıraktım.

Slovenya’da geçirdiğim güzel zamanlardan sonra Hırvatistan’a geçmek için akşam saatlerinde Tabor Hostel’ den ayrıldım.

Gezigurmesi

Yazar Hakkında

Gezigurmesi

1976 yılında Kocaeli'nde doğdum. İlk,orta ve lise öğrenimimi Kocaeli'nde tamamladıktan sonra 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girdim.