Santa Teresa'da geçirdiğimiz birbirinden güzel günlerden sonra artık Eco Lodge'dan ayrılma vaktimiz geldi, fakat buradaki son günümüzde dünyanın yedi harikasından biri olan Machu Picchu'ya gideceğimiz için heyecanımız doruktaydı.
Sabah erkenden kalkıp taksi ile tren istasyonuna ulaştık. Bildiğimiz tren istasyonlarından çok farklıydı, insanlar rayların üzerinde bekliyorlardı, yol kenarında kurulu küçük tezgâhlardan atıştırmalık birşeyler satılıyordu. Biraz bekledikten sonra trenimiz geldi. Açıkçası doğru bulmadığımız bir kurala göre turistlerle yerel halkın vagonları farklıydı. Turistler birinci sınıf vagonda yolculuk yaparken, yerel halk diğer vagonlarda seyahat ediyordu. Biz de Juan Carlos ile aynı vagonda gitmek istedik ancak yasak olduğunu söyledi.
Yolculuğumuz boyunca vagonun tavanının da camla kaplı olması sayesinde doğanın, manzaranın tadını çıkardık. Trenimiz Urubamba nehir yatağını takip ederek bizi Aguas Calientes'e götürdü.
Burada Machu Picchu rehberimiz Hilberto ile buluştuk ve dönüş için tren biletlerimizi de aldıktan sonra Juan Carlos ile vedalaştık. Aguas Calientes'ten Machu Picchu'ya ulaşmak için 8 km'lik bir otobüs yolculuğu yapmak gerekiyor. Yine muhteşem manzara sayesinde bu yol çabucak bitiyor. Girişte pasaportlarımıza anı olarak Machu Picchu damgasını da vurduktan sonra artık gezmeye başlıyoruz.
Bu İnka antik şehri 2360 metre yükseklikte Urubamba vadisi üzerinde And Dağları’nda kurulmuş. Gerçek adı bilinmiyor fakat 1911'de keşfedildiğinde yakınlarında bulunan dağdan bugün bilinen adını almış. Machu Picchu, Quechua dilinde eski dağ, eski zirve anlamına gelmektedir. Karşısında yer alan diğer dağın adı da Wayna Picchu; o da genç dağ, genç zirve anlamında.
Bu antik şehre İspanyollar ulaşamadığından tamemen orijinal İnka yapısı olarak zarar görmeden kalmış, bu sebeple önemi büyük. Günümüzde kabul edilen görüşe göre bu şehirde din adamları ve asiller yaşamışlar.
Şehir dağ yamacına kurulduğu için 200'den fazla merdiven sistemi ile birbirine bağlı yapı topluluklarından oluşuyor. Merdivenlerin kenarlarında temiz suyun geçeceği kanallar oluşturmuşlar.
Yapıları oluşturan duvarlar taşlarla örülmüş ve bu taşların ne derece simetrik kesildiğinden o yapıda kalan kişinin makamı anlaşılıyor. Eğer bilim adamı, yönetimde görev alan üst düzey birinin eviyse sanki taşlar makina ile kesilmişçesine ölçülü oluyor. O zamanın imkanları göz önünde bulundurulduğunda gerçekten hayret verici bir işçilik.
Şehir tapınakların ve tarımsal alanın bulunduğu ayrı bölümlere ayrılmış. Merdiven şeklinde oluşturulmuş teraslarda tarım yapılmaktaymış. Güneş tapınağı (Inti Watana) ve üç pencereli oda tarım bölümünden ayrı olarak üst kısımda bulunuyor. Inti Watana, yerel dilde “güneşi bağlamak” anlamına geliyormuş, inanışa göre tapınaktaki bu taşla güneşi yıl boyunca rotasında tutuyorlarmış.
Machu Picchu'ya “Inca Trail” adı verilen rotayı takip ederek yürüyerek ve kamp yaparak da gelebilirsiniz. Ancak bu rota yılın belli zamanlardına bakım için kapatılıyor. Planlamadan önce bu bakım süresini öğrenmek gerekiyor. Bizim Peru'da olduğumuz zaman bu döneme denk geldiği için biz Aguas Calientes'ten geldik.
Rehberimiz Hilberto bizden ayrıldıktan sonra biraz kendimiz dolaştık, tepeye çıktık ve manzaranın keyfini çıkardık. Engin, sabırla güneşin çıkmasını bekledi ve beklediğine değdi. Dönüş yolunda lamalarla karşılaştık. Oraya kadar çıkmışken bir laf atmadan, selamlaşmadan geçemedik : )
Machu Picchu'dan ayrıldıktan sonra yeniden otobüsle Aguas Calientes'e indik. 8 km'lik bu yol için yürüyüş patikaları da bulunuyor, otobüse binmek istemeyen ve kondisyonuna güvenenler için bir alternatif.
Aguas Calientes'te yemek yedikten sonra trenimize binip Cuzco'ya doğru yola çıktık. Yorgunluktan uyuklarken trenin bir süredir gitmediğini fark ederek uyandık, meğer dağdan düşen taşlar rayları kapatmış, yaklaşık 1 saat yolun açılmasını bekledik.
Tüm aksiliklere rağmen Peru'da çok güzel vakit geçirdik, sevdiğimiz beğendiğimiz ülkeler listesine ekleyerek bir sonraki durağımız Iguazu Şelaleleri'ne doğru yolumuza devam ettik.
Machu Picchu gezimizin fotoğrafları için tıklayın.