Edirne Selimiye Camii Hakkında Bilgiler

1453’te başkent unvanını İstanbul’a bırakan Edirne, uzunca bir süre önemini korudu. Hem batıya yapılan seferlerin karargâhı oldu; hem de sultanların dinlenmek, eğlenmek ve avlanmak için sık sık, bazen de yedek olarak kullandıkları ikinci bir yönetim merkezi. II. Selim, işte böyle bir süreçte Mimar Sinan’ı göreve çağırdı.

Mimarlık tarihinin en geniş alana kurulmuş yapısı olan Selimiye’yi kente hâkim bir tepede, külliyeden çok ana yapıyı ortaya çıkaracak bir tasarımla gerçekleştirecekti. Ayasofya kompleksi çok geride kalmıştı artık. Onunkiyle hemen hemen aynı ölçülerdeki kubbeyi farklı bir yapı ve mekân düzeninde taşımak yeterliydi.

Bu anlayışla Sinan, yerden yüksekliği 43,28 metre, çapı 31,28 metre olan ana kubbeyi, altı metre genişliğindeki kemerlerin birbirine bağladığı sekiz büyük payeye oturttu. Ayrı bir destek unsuru olarak da biri mihrap üzerinde, dördü köşelerde yer alan beş yarım kubbeyi kullandı; geri çekilen ayaklar ise iç mekânda engin bir genişlik yarattı.

Fotoğraf: Enver Şengül

Süleymaniye süslemelerinde sadeliği yeğleyen mimarbaşı, Selimiye’de hem iç hem de dış süslemelerde kendini hiç dizginlemedi. Bu yüzden caminin dış yüzeyindeki özenli işçilik hemen dikkati çeker. Özellikle yan yüzleri saray izlenimi veriyor yapıya. Köşelerdeki minare kaideleri ile payanda çıkıntıları tek katlı revaklarla gizlenmiştir.

Üst tarafta konak pencerelerini andıran ve kemerli olmadığı için, geleneksel üst sıra pencere anlayışının dışına çıkan demir parmaklıklı ve sivri kemer alınlıklı pencereler ile bu yüzlerde yer yer kullanılan kırmızı renkli taşlar, süslemedeki zarafetin örnekleri.

Osmanlı dönemi camilerinin en yüksek minareleri 70,89 metre ile Selimiye’ninkilerdir. Hepsi de üç şerefeli olan dört minarenin ikisindeki şerefelere birbirini görmeyen üç ayrı yoldan 250 basamakla çıkılmaktadır.

Fotoğraf

Boydan boya mermer döşeli şadırvanlı avludan geçip, dokuz yüz doksan dokuz pencereden vuran gün ışığının aydınlattığı iç mekâna ulaşanlar, gündelik yaşamın çok ötesinde ilahi bir teslimiyet duygusuyla buluşuyorlar.

Ortadaki müezzin mahfilinin altındaki şadırvanın fıskiyesinden dökülen suların sesi, huzur verici bir akustik yaratıyor. Mihrabı süsleyen İznik çinilerindeki kırmızı, mavi, yeşil şakayıklar, bahar dalları dışarı fışkıracakmış gibi görünür. Mihrap gibi nefis taş işlemeciliği ile göz alan minbere 23 basamakla çıkılır.

Doğu tarafındaki köşede yer alan hünkâr mahfilinin duvarları da çinilerle süslenmiştir. Kapı, pencere ve dolap kapaklarındaki sedef kakma işleri de görenlerde hayranlık uyandıran eserlerdir.

Mimar Sinan, 1569’da başladığı caminin yapımını 1575’te tamamladı. 2475 metrekarelik alana oturan Selimiye’ye 400 kalfa ve 14 bin işçi emeğiyle katıldı. Camiye adını veren Sultan II. Selim bir yıl sonra, içkili olarak gittiği hamamda ayağı kayıp düştü, başını mermer zemine çarptı ve öldü.

Bir asırlık ömrüne yüzlerce anıtsal yapı sığdıran, klasik Osmanlı mimarisinin kurucusu mimarbaşı Sinan’ın ustalık eseri Selimiye, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü’nce 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterildi. 2011 yılı itibari ile Selimiye Camii, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.