Shangrila ya da doğru yazımıyla Shangri-la (Türkçeye Şangrila ya da Şambala adıyla çevrilmiş) adında bir yer 10 sene öncesine kadar sadece bir romanın sayfalarında varmış. Taa ki Çinliler bu addan para kazanabileceklerini anlayana kadar… Yazar James Hilton, 1933 yılında yayınladığı “Kayıp Ufuk” kitabında uzaktaki çok güzel bir ülkeden bahseder. Kitabın kısa özetini Okuma Günlüğüm isimli bloga teşekkür ederek alalım (http://okumagunlugum.blogspot.com/2012/11/yitik-ufuklar-james-hilton.html daha bir sürü kitap özeti ve yorumu var, bence bir uğrayıverin). Evet, özet şöyle:
1930'lu yıllarda Hindistan'da İngiliz Konsolosluğu'nda çalışan üst düzey bürokrat olan 30'lu yaşlarının sonundaki Conway, genç meslektaşı Malinson, Hristiyan misyoneri Miss Brinklow ve kimsenin pek iyi tanımadığı Amerikalı Barnard başka bir şehre gitmek üzere küçük bir uçağın yolcuları olarak bir araya gelmişlerdir. Birden uçağın normal rotasında gitmediğini fark ederler, sonra gerçek ortaya çıkar, kaçırılmışlardır. Hiç bilmedikleri bir yere kaçırılırken yerden yüzlerce metre yukarıda seçenekleri ise kısıtlıdır. Sonunda Tibet'te medeniyetten çok uzakta bir yere iniş yaparlar, pilotları ise yakınlardaki bir tapınakla ilgili bir şeyler söylerken can verir. Ertesi gün Shangri-La tapınağından bir grubun davetiyle tapınağa giderler, tapınak kimsenin yardımsız ulaşamayacağı kadar sarp bir yerdedir, dörtlünün umudu biraz dinlendikten sonra tapınağa erzak getirenlerle medeniyete geri dönmektir. Ancak öncelikle tapınağın güzelliği ve bolluk onları etkiler, sonra kafalarındaki düşünceler yavaş yavaş değişir.
Yani Şangrila diye bir yer aslında dünyada (ve Çin'de) yokmuş, 10 sene öncesine kadar. Yunnan eyaletinin uzak ve ücra köşesinde Tibet asıllıların yaşadığı bir kasabadaki yerel yönetim ne kadar uğraşsa da turist çekemiyormuş. Malum yükseklik 2.800 metre olunca yaz mevsimi kısa, yol uzun vb. Sonra birinin aklına harika bir fikir gelmiş: “Bizim yaşadığımız yer aslında Şangrila romanında tarif edilen yer, yani Şangrila'yı bulduk!”. Bu fikir o kadar tutmuş ki ben bile sonunda dayanamayıp Şangrila'ya uğradım.
Şimdi adı değiştirmişler ama herkes aynı ismi kullanmıyor. Bir kere biz Şangrila diyoruz, tamam. İngilizcesi olan Shangri-la ile benzer yani. Ama Çinliler aynı yere Zhongdian diyor. Gittin otobüs terminaline dedin “Şangrila'ya bir bilet”, adam suratına aval aval bakıyor. Beş dakika uğraşmadan sonra “aaaa Zhongdian” deyip bileti kesiyor, bu sefer ben “Zhongdian?? = Şangrila mı??”demeye başlıyorum. Geldiniz Şangrila, Şambala, Shangrila ya da Zhongdian'a, sokakta şehrin merkezini burada çoğunlukta olan Tibetlilerden birine sordunuz diyelim (bir Tibetliyi bir Çinliden ayırt etmenin en kolay yolu: hava nasıl olursa olsun kafasında şapkası varsa Tibetlidir. Kaynak: Bir Tibetli), o da size aval aval bakacaktır, çünküüüü ona göre burası “Gyaltang”. Bu karışıklığa bir ek de benden, Şangrila'dan uçağa binecekseniz, ”Deqen Havaalanı'na” gitmeniz lazım. Deqen şehri nerede? 160 km ötede… Peki, Deqen Havaalanı nerede? Tabii ki Şangrila şehir merkezinde!
Sonuçta Şangrila kitaptaki kadar hoş bir yer olmasa da dağlık konumu ve bozulmamış doğasıyla özellikle yürüyüş yapmak isteyenler için ideal bir yer.
Halkın çoğunluğu Tibetli olduğu için Tibet'e geçmeden Tibet'i görmek isteyenlere iyi bir alternatif sağlıyor çünkü bölge eskiden Tibet devleti sınırları içindeymiş. Çinliler ülkeyi işgal edince Yunnan eyaleti içinde kalmışlar ama asıllarını olduğu gibi koruyorlar.
Tibet'e geçmek için izin belgesi gerekiyor, 3 hafta önce başvurmuştum ama gecikme var. Yarın Lhasa, Tibet'e uçak biletim var ama izin belgesini ancak akşamüstü 16.00 civarında postadan alabiliyorum. O zaman yarın “dünyanın damı” Tibet'teyiz.
*** Başar Kurtbayram'ın diğer yazılarına www.simdigezelim.com'dan da ulaşabilirsiniz.