Everest'in ismini telafuz etmek bile insanı etkiler. Hele hele ona tırmanmak , dünyanın zirvesinde olmak, 8.800 metrenin üzerine çıkmak. Bunlar birçok insan için sadece hayal edilebilir.
Everest zirve tırmanışı Tibet veya Nepal tarafından hava şartlarına bağlı olarak yılda 20 veya 30 kere yapılabiliyor. Bir tırmanışta da ortalama 8-10 kişi olabiliyor. Çıkış süreci ortalama 1-1,5 ay sürüyor. İlk önce 5.350 metredeki ana kampa ulaşıyorsunuz. Bunun anlamı Ağrı Dağı'nın zirvesinden tırmanmaya başlamak demek. Vücudunuz alışması için birkaç gün kaldıktan sonra bir sonraki birinci kamp bölgesine yürüyüşler başlıyor. Çıkıp iniyorsunuz. Daha sonra vücudunuzun kan hücre sayısını arttırmak için 700-800 metredeki yakın şehirlerden birisine iniyorsunuz. Birkaç gün konakladıktan sonra geri dönüp birinci kamp ve ikinci kamp arası iniş çıkışlar başlıyor. Daha sonra tekrar ana kampa dönülüyor. Bir sonraki hedef ikinci kamp ve üçüncü kamp arası iniş çıkışlar. Bazen ana kamptan daha aşağı inip tekrar vücudun dengelenmesini beklemek gerekiyor. Üçüncü kamp ve dördüncü kamp arası tırmanışından sonra tekrar daha aşağılara iniliyor. Ardından ise dördüncü kamptan zirveye tırmanılıyor.
İnsanoğlunun fiziksel ve psikolojik tüm limitlerini zorlayan, inanılmaz düzeyde adrenalin salgılanmasına neden olan, tüm dağcıların haç ziyareti olarak tanımladığı Everest'in zirvesine ulaşmak inanılmaz bir şey. Bir kişinin tırmanış maliyeti ortalama 100-150 bin Amerikan Doları.
Tüm bunları dinlerken, okurken bile insan kanının çekildiğini, havadaki oksijenin azaldığını, soğuğun yavaş yavaş kemiklerine işlediğini ve rüzgardan kirpiklerinin donmaya başladığını hissediyor. En azından ben Kathmandu'da eski şehirdeki bir cafede oturup yerel rehberimizle bu tırmanışın kısa hikâyesini dinlerken öyle hissetmiştim.
Peki ben nasıl ulaşabilirdim zirveye, nasıl onu hissedebilirdim... Ne zamanım, ne o kadar param, ne de o kadar fiziksel gücüm vardı. Rehberimiz neden uçakla etrafından dolaşmıyorsunuz dedi. Ben kararsızken, eşim “evet mutlaka görmek istiyoruz” diye atıldı. Telefonla rezervasyonlarımız yapıldı. Sabah 5.00'te otel lobisinde olmak üzere ayrıldık. Sabah gün ağarırken Tribhuan Havaalanı'na doğru yola çıktık. Bizim için çok erken bir saat olmasına rağmen Asya'daki birçok ülke gibi hayat çok erken saatlerde başlamış, yollar işe, okula gidenlerle doluydu.
Havaalanına gelince aracımız iç hatlar yönüne döndüğünde bizi oldukça bakımsız bir yoldan Türkiye'nin çok eski yıllardaki şehir otogarlarına benzeyen bir binaya götürdü. Biletlerin satıldığı binanın dışında kırık dökük sandalyelerde rehberimizin biletlerimizi getirmesini bekledik.
Biletlerimizi alıp güvenlik kontrolünden geçtikten sonra iç hatlar salonunda beklemeye başladık. Bizim gibi uçağı bekleyen diğer turistlerle sohbet etmeye başladık. Amerikalı çift tam 4 gündür sabah erkenden kalkıp buraya gelip, kahvelerini içip geri dönüyorlarmış. Çünkü Everest'in zirvesi nazlı gelin gibi size her zaman yüzünü göstermiyor. Tur şirketleri de Everest'i gösteremezse ücreti geri ödeyeceği için garanti görüş olmadan havalanmıyor. Yaklaşık 1 saatlik beklemenin sonunda mutlu haber o yöne uçuş yapan iç hatlar pilotlarından geldi: “Everest bizi bekliyor”.
Turu yapan iki şirket var. Bizim şirketimizin adı “Yeti Airlines”. Her ikisi de benzer uçakları kullanıyorlar. Uçaklar diğer zamanlarda iç hatlar uçuşu yapıyor. Uçağımız 20 kişilik, ufak , pervaneli. 10 koltuk sağda, 10 solda. Çok uzun boylu olmamama rağmen ben uçağın içinde dik olarak ayakta duramıyordum. Uçağa binince hostesimiz uçağın güvenlik kurallarını anlatıp şekerlerimizi ikram etti. Artık havalanmaya hazırdık. Yavaş yavaş uçak pistten ayrılmaya başladığında herkesin yüzünden Everest'i görecek olmanın heyecanı ve aynı zamanda "bu uçakla sağ salim geri dönebilecek miyiz?" endişesi çok net okunuyordu.
Kathmandu-Everest arası yaklaşık 160 km. Uçağımız havalandığında yavaş yavaş Himalayaların muhteşem manzarası pencerelerimizden görünmeye başladı. Biz sağa sola bakınırken ne kadar geçtiğini bile anlamadan pilotumuz Everest'in göründüğünü ve sol tarafa bakmamızı söyledi. Eşimin o andaki heyecanı ve “Everest, Everest” deyişi inanılmazdı. Daha da yaklaştığımızda pilot sırayla hepimizi kokpite aldı, Everest'in fotoğraflarını çektik ve koltuklarımıza döndük. Tekrar etrafından bir tur attıktan sonra dönüş yolunda Himalayaların üzerinde süzülürken hem o muhteşem manzarayı hem de uzaklaşan Everest'i izledik.
Onu görünce Nepal'de yerel adı "Sagarmatha" olan Everest'e neden "Dünyanın Ana Tanrıçası" denildiğini, o inanılmaz meşakkatli tırmanışı, bu uğurda hayatlarını kaybedenleri ve bunu hayal edenlerin neden bu kadar arzulu olduğunu açıkça anlayabiliyorsunuz. Budizm, dağlar ve soyut değerler Nepal'de öylesine bir arada yoğrulmuş ki her noktasında içinizi sadece huzur kaplıyor.