Filipinler'i Ziyaret İçin Başlangıç Noktası: Manila

Dünyanın en kalabalık 15 başkenti arasında yer alan Manila, bu seferki durağımız. Ancak Manila’ya Türkiye’den direkt uçuş yok. Bu nedenle biz Hong Kong üzerinden Manila’ya uçtuk. Daha önce Bangkok üzerinden uçmuştuk. Bangkok’tan Manila yaklaşık 4 saat, Hong Kong’tan ise 2 saat civarında sürüyor. Yani Türkiye’den Manila’ya ulaşmak aktarmalarla birlikte nereden baksanız 17-18 saati buluyor.

Biz Hong Kong sonrası Cebu Pacific Airlines ile Manila’ya uçtuk. Ancak genel olarak tüm Filipin Hava Yolları’nda olduğu gibi önce 1 saat rötar yedik. Sonra uçağa bindik. Uçağın içinde de 1,5 saat kadar bekledikten sonra havalandık. Tabii burada hava koşulları çok etkili. Ülke Batı Pasifik tayfun kuşağı içerisinde yer alıyor ve yılda ortalama 19 tayfun meydana geliyor. Haliyle havaya güven olmuyor.

Havaalanına indiğimizde çok yoğun bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Bir kişinin pasaport işlemi yaklaşık 2 dakika sürüyor ve önümüzde koskoca bir kuyruk var. Bu durum sadece bizim gibi yabancı vatandaşlar sırasında değil kendi vatandaşlarının sırasında da aynı. Yaklaşık 30 dakika bekledikten sonra bir görevli bekleyenlere yeni sıraların açıldığını işaret ediyor. Neyse ki artık yeni sıradayız ve 30 dakika sonra içeri gireceğiz. Pasaport kontrole geliyoruz. Ülke Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Vizesiz 21 gün kalma hakkınız var.

Ardından bagaj alım noktasına gidiyoruz. Buradaki renkli çiçeklerden dekorlar sanırım bu havaalanının en güzel yanı. Çoktan gelmiş olan bagajlarımızı aldıktan sonra çıkışa yöneliyoruz. Gece yarısı saat 01.00 civarı indiğimiz için taksi ile otele gitmek daha mantıklı olacak. Bu nedenle taksi kuyruğuna yöneliyoruz. Ama bir seçim yapmamız gerekiyor; ya bu kuyrukta 2 saat kadar bekleyecek ve tarifeyi açtırarak konaklayacağımız Makati bölgesine gideceğiz ya da fiks fiyatlı özel taksiler ile. Fiyatları şöyle; tarife açılırsa kalacağınız bölgeye göre 200-300 arası Filipin Pezosu yani 4-6 Euro tutuyor. Özel taksi ise önce fiks fiyat 1200 Filipin Pezosu diyor sonra 800 pezoya yani 14,5 Euro’ya düşüyor. Çok yorgun olduğumuz için 2 saat kazanmak adına 10 Euro verilir dedik ve özel araca binip 20-25 dakika içinde otele ulaştık. Otelimiz Makati bölgesinin en popüler bölgelerinden birindeydi ve ulaşımı çok kolaydı. jetlag’in de etkisi ile check-in yaptığımız gibi uyuduk. Ama 4-5 saat sonra yeniden ayaktaydık.

Otelimizde aldığımız kahvaltı sonrası, kenti keşif zamanı geldi. İlk olarak kentin de ilk kurulduğu yer olan Intramuros’tan tura başlamaya karar verdik. Makati bölgesinden Intramuros yaklaşık 20 dakika sürüyor, tabii trafik yoksa…

“Intra” İspanyolca’da “iç”, “Muros” ise “surlar” anlamına geliyor. Yani “Intramuros”un anlamı Surlar içi. Burası da surlar içindeki yerleşim. Zamanında İspanyollar dışarıdan gelebilecek saldırıları engellemek için bu surları örmüşler. Surlar içinde kalan kent ise tamamıyla İspanyol mimarisini yansıtıyor.

Tabii ki burası deprem bölgesi olduğu ve de 2. Dünya Savaşı’nda zarar gördüğü için buradaki yapılardan San Augustin Kilisesi haricindekileri tamamı ya yıkılmış ya ciddi hasar görmüş ve yeniden aslına uygun halde inşa edilmişler.

Biz de tam Intramuros’un girişine geldik ve 2 kişi için 150 Filipin Pezosu giriş ücreti ödedik. Buradan sonra 3 seçeneğiniz var.

Birincisi surların içini yürüyerek gezmek; bunu seçerseniz surların uzunluğunun 5,5 kilometre olduğunu öğrenmek faydalı olacaktır. Çünkü içindeki bazı yapılara da girip çıktığınızı düşünürseniz en az 3,5-4 saatinizi alacaktır.

İkincisi kendiniz ile birlikte diğer turistlerden toplan 4 kişi ayarlamak ve at arabasına 4 kişi binerek çevre turu yapmak. Bu seçenekte rehber anlatımı yok. Daha önce geldiğimizde fiyatın kişi başı 5-6 dolar olduğunu hatırlıyorum ancak şimdi bu seçenekte de fiyatlar artmış. Kişi başı yaklaşık 7-8 Euro tutuyor.

Üçüncüsü at arabasına bir rehber eşliğinde binmek. Bu şekilde bir tur size hem zaman kazandırır hem de önemli yapıların önünde durup içlerini ya da çevresini bir rehber eşliğinde gezebilirsiniz. Bunun maliyeti ise yaklaşık 2000 Filipin Pezosu. Yani yaklaşık 36 Euro.

Biz rehberimiz Fernando, sürücümüz Mamboy ve atımız Richard ile çıktık yola. Bu arada Fernando bize anlatmaya başladı Filipinler’i ve onun tarihini…

Filipinler’in tarihi çok eskilere dayanıyor. Filipinler bölgesindeki ilk insanların ülkenin batısında Visayas bölgesindeki Palawan adalarında M.Ö. 50 bin senesinde görüldüğü tahmin ediliyor. Bu takımadaları ilk olarak 1521 senesinde İspanya adına denizcilik yapan Portekizli denizci Ferdinand Macellan keşfetmiş. Ancak Macellan ve tayfaları ilk olarak geldikleri Mactan Adası’nda yerliler ile tartışmaya girerler. Tartışma sonucunda Macellan yerlilerin lideri Lapu-Lapu tarafından öldürülerek aslında dünyanın çevresini ilk defa dönmeyi başaran kendi turu ve ekibinden geri kalarak bu seyahatini yarıda bırakır.

Bu haber sonrası İspanya kralı 2. Philip burada kolonileşme sürecinin başlatılması için emir verir. İşte, Filipinler adı da İspanya kralı 2. Philip’in adından türemiş.

İlk olarak 1565 senesinde Meksika'dan Miguel Lo'pez de Leguzpi Filipinler’e ulaşır ve Cebu’da kolonileştirmeyi başlatır. Bundan yaklaşık 6 sene sonra 1571'de Filipinler’de merkez bölge Manila seçilir. Ancak İspanyollar Manila’ya gelmeden önce bu bölgede (özellikle de Intramuros’un inşa edildiği bölgede) Raha Süleyman önderliğinde Müslüman bir grup vardır. İspanyolların bölgeye gelmesi ile Müslümanlar ülkenin güneyindeki Mindanao Adası’na doğru çekilirler.

İspanyollar geldikleri gibi pek çok Hristiyan din adamı ve asker bölgeye yerleştirilir. Kiliseler inşa edilir, din adamları vaazlar vererek halk arasında Hristiyanlaştırma çalışmalarına hız verirler.

Bu sırada bölgeyi çeviren surlar da örülür. İlk yapıldığında surlar daha yüksekmiş ama zaman içinde depremler ve 2. Dünya Savaşı sırasında çok büyük hasar görmüş. Tekrar renovasyon çalışmaları yapılmış ancak surlar eski yüksekliklerine getirilmemiş.

Bizim sur içindeki ilk durağımız; Fort Santiago olarak da adlandırılan meşhur Intramuros Kalesi. 1571 senesinde yapılmış olan kale, İspanyolların topladıkları ganimetlerini sakladıkları yermiş. Buradaki ganimetleri ise gemilerle İspanya’ya gönderiyorlarmış.

O dönemde tabii denizde en hâkim ülkelerden biri İspanyollar. O dönemde bile Manila Galleon isimli bir ticaret gemisi yılda 1-2 kez Manila-Acapulco ve Meksika arasında sefer yapıyormuş. Filipinler’in dünya ticaretine başlamaları ise bundan yıllar yıllar sonra 1834’te…

Burada ilk olarak barutları sakladıkları alanları gösteriyor rehberimiz. Ardından savaşlarda tutukladıkları mahkumları hapsettikleri yerleri görüyoruz. Söylediğine göre burası 2. Dünya Savaşı’nda da aktif olarak kullanılmış. Hatta savaş bittiğinde buradaki hücrelerden toplam 600 ceset çıkartılmış ve hemen arka taraftaki büyük hacın oraya toplu olarak gömülmüşler.

Ardından kalenin terasına doğru yürüyoruz. Gözetleme kulelerini Portekiz’deki Belem Kalesi’nin kulelerine çok benzettim.

Buradan Manila’nın içinden geçen nehre bakıyoruz. Nehirde akıntı ile sürüklenen bitkiler var. Meğerse başkent Manila’nın ismi nehir kenarlarında yetişen bu Manyila isimli bitkiden geliyormuş.

Bu terastan karşıdaki evleri ve gökdelenleri görüyoruz. Tüm ülke genelinde olduğu gibi Manila’da da gelir dağılımı gerçekten çok dengesiz. Tüm ülke gelirinin yaklaşık % 97’si nüfusun beşte birinin kontrolünde. Ülke gelirinin % 3’ü ise nüfusun beşte dördü arasında paylaşılıyor. Nüfus artış hızı dünya ortalamasının iki katı. Haliyle her geçen gün yoksulluk artıyor. Teneke mahalleler ve gökdelenler daha da iç içe geçiyor.

Nehrin karşı kıyısında rehberimizin bize gösterdiği çarpık yerleşimli bölge sadece Filipinlerdeki değil tüm dünyadaki en eski Çin Mahallesi’ymiş.

Nehrin kale tarafında ise uzakta beyaz sarayı andıran bir bina var. Bu bina ise Amerikalılar döneminde yapılmış olan postahane binasıymış.

Bu bölgeyi de gezdikten sonra kale duvarları arasından yürüyerek, Filipinler’in ulusal kahramanı meşhur Jose Rizal’ın tutuklu bulunduğu yere gidiyoruz. Jose Rizal, İspanyollara karşı bağımsızlık savaşını başlattığı için İspanyollar kendisini hapse atmış. Burada Jose Rizal’ın 54 gün boyunca hapis tutulduğu odayı gezebiliyorsunuz.

Biz içerisinde Jose Rizal’ın gerçek boyutlarındaki heykelinin sergilendiği ve kurşuna dizilmeden önce hapis tutulduğu alana gidiyoruz.

Hem bir göz hekimi, hem de yazar ve şair olan Jose Rizal hiç bir zaman silahlı bir ayaklanma başlatmamış. Yazdığı şiirler ve romanlar ile halkı uyandırmaya çalışmış. Önce İspanyollar tarafından yazdıkları yasaklanmış. Ama yine de baş edemeyeceklerini anlayınca Jose Rizal’ı kurşuna dizmişler.

Günümüzde Jose Rizal’ın yazdığı romanlar okullarda ders kitabı olarak okutuluyormuş.

Burada Jose Rizal’ın öldürülmeye götürülürken geçtiği yolda ayak izleri işaretlenmiş. Hapis tutulduğu yerden bu ayak izlerini takip ederseniz, Jose Rizal’in öldürüldüğü yerdeki anıta ulaşabilirsiniz. Kurşuna dizildiği yerdeki anıtın bulunduğu parka ise Rizal Park deniliyor. Burası kentin en geniş parklarından biri.

Jose Rizal’in ölüm tarihi olan 30 Aralık 1896 tarihi Filipin halkının doğumu olarak kutlanıyor.

Ülke 375 sene İspanyolların sömürgesinde kalıyor. Bu dönem boyunca İspanyollar kendi mimari stilleri ile çok sayıda bina ve kilise inşa ediyorlar. Bunların en güzel örnekleri yine Intramuros’un içerisinde görülebiliyor. Gerçi çoğu defalarca hasar görüp yeniden inşa edilmiş. Tam tamına 8 tane kilise var bu eski kentte.

Bunlar arasında en önemli olanı ise San Augustin Kilisesi. Yapımına 1586’da karar verilen kilisenin temelleri 1587’de atılmış. Gerek doğal afetler, özellikle deprem, gerekse de savaşlar, özellikle 2. Dünya Savaşı neticesinde bu bölge harap olurken bu kilise dimdik ayakta durmuş. 2. Dünya Savaşı’nda Intramuros içinde bombalanmayan tek yer.

1993 senesinde UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne giren kilisede her Pazar günü nikâh töreni var ve arabalar neredeyse kuyruk oluyor. Burası tüm Filipinler’in en eski kilisesi. Bu nedenle burada evlenmek çok popüler. Burada evlenmek istenirse 2 sene önceden gün alıp rezerve ettirmek gerekiyor. Fiyat olarak diğer kiliselerdeki nikâhlardan daha pahalı. Biz gittiğimizde de içeride bir nikâh töreni vardı, 3 çiftte kendi sıralarını bekliyorlardı.

Bu bölgedeki en büyük kilise ise Manila Kilisesi. Ancak bu kilise geçen sene yaşanan 7,2 Bohol depremi sırasında hasar görmüş. Bizim ziyaretimiz esnasında onarım çalışmaları halen devam ediyordu.

Filipinler’deki İspanyol hâkimiyetine ABD son vermiş. 1898’de Amerika ve İspanya arasındaki savaşta İspanyollar yenilince ABD adayı İspanyollardan 20 milyon dolar karşılığında satın almış. Böylelikle stratejik öneme sahip olan bu adalar ülkesi ABD hâkimiyetine geçmiş. 1946 senesine kadar 48 sene boyunca bu adada hâkimiyet kuran Amerikalılar bu süreçte ülkeye eğitim sistemini ve sağlık sistemini getirmişler.

İspanyollar burada 375 sene kalmış, tüm sokak isimleri İspanyolca ama İspanyolca bilen pek kalmamış. Amerikalılar ülkede 48 sene kalmış, herkes İngilizce konuşuyor. Hatta Uzakdoğu’da günlük dilde İngilizce konuşulan tek ülke Filipinler.

Amerikalılar ülkeyi 1946 senesinde terk etmişler. Ülkeden ayrılırken o dönemde kullandıkları askeri jeepleri ise burada bırakmışlar. Filipinliler bu jeeplerin arka kısımlarını uzatarak yeni bir tarz ulaşım aracı geliştirmişler adına da Jeepney demişler. Günümüzde Jeepneyler toplu taşıma aracı olarak kullanılıyor. Yolcu koltukları sıra sıra değil. Oturan yolcular askeri düzendeki gibi sırtları cama dönük, birbirlerine bakacak şekilde oturuyorlar. Her bir jeepney rengârenk boyalı. Üzerindeki desen ve süslemeler bir hayli ilginç. Hatta koyu Katolik olduklarından birçok jeepney’de dini figürler göze çarpıyor.

Kentteki bir diğer ulaşım aracı ile trisiklet (tricycle) denilen üç tekerlekli motosiklet/bisiklet. Bunlar elektrik, benzin ile ya da insan gücü ile çalışıyor. Bir bisiklet ya da motosikletin yanına 2 kişilik oturma kabini bağlanmış. Çok güvenli bir ulaşım aracı olmasa da kısa mesafelerde yoğunlukla kullanılıyor. Özellikle de Boracay gibi turistik adaların en yaygın ulaşım aracı trisikletler.

Toplu ulaşım için kullanılan bir de otobüsler var. Bu otobüsler üçe ayrılıyor; klimasız, klimalı ve hem klimalı hem videolu. Halk maddi durumuna göre tercih yapıyor. Parası varsa klimalı yoksa klimasız seyahat ediyor. Bu da kentteki gelir dağılımındaki dengesizliğe en güzel örneklerden…

Intramuros’ta yer alan eski topların sergilendiği surlar bölümü de görülmeye değer.

Yine Intramuros içerisinde yer alan özellikle Amerikan hâkimiyeti döneminde askerlerin çalışma sahası olan alanı ziyaret ediyoruz. Oldukça geniş bir bölge. Hemen karşısındaki günümüzde otel olarak kullanılan bina ise o zamanlar askerlerin konutu olarak kullanılıyormuş. Buradaki geniş alan ise günümüzde büyük bir golf sahasına çevrilmiş.

Sırasıyla Filipinler’in tüm başbakanlarının büstlerinin olduğu bölgeye geliyoruz.

Bu yerde çok sayıda çocuk olduğu gözümüze çarpıyor. Bu çocuklar Koreliymiş. Koreli hali vakti yerinde olan aileler çocuklarını yaz tatillerinde İngilizce öğrenmeleri için Filipinler’e gönderiyorlarmış. İşte bu çocuklar da hem İngilizce konuşan diğer ülkelere göre çok daha hesaplı bir yolla İngilizce öğreniyor, hem de öğretmenleri eşliğinde Filipinler’i geziyorlar.

Sadece Intramuros bölgesi içerisinde bile 2 üniversite var. Bunlardan biri 12 bin, diğeri 10 bin öğrenci kapasiteli. Bazı okullarda Pazar günleri de ders oluyor. Biz de bir Pazar günü okuldan dağılan öğrencilere denk geldik. Çoğu Filipinler’deki farklı adalardan buraya geldikleri için yurtta kalıyorlarmış.

Ardından bu bölgeden çıkıp Rizal Parkı’nın önünden geçerek Malate bölgesine ulaştık. Manila’da trafik ciddi bir problem. En kısa mesafeleri bile trafik yoğunluğu nedeniyle çok uzun sürelerde alabiliyorsunuz.Malate bölgesi, deniz kenarında İzmir kordonu misali insanların sosyalleştikleri bir bölge. Sahil boyunca çok sayıda restoran ve kafe var. Sahilde dikkatimizi çeken buranın çok temiz olmasıydı. Nüfus çok kalabalık olsa da yerde bir tek çöp bile yoktu neredeyse. Bizde olsa çekirdek kabuğundan geçilmezdi maalesef.

Yine bu sahildeki en önemli atraksiyon “Manila Eye” adını verdikleri dev dönme dolaba binerek kenti tepeden izlemek. Bu pek çok şehirde çok popüler. Ancak biz bu kez kuyruğa girmedik ve sahildeki alışveriş merkezine doğru yöneldik.

Manila’da insanların en önemli sosyalleşme alanlarından biri de alışveriş merkezleri. Buradaki alışveriş merkezi biraz daha kalabalık ve orta kesime hitap eden bir yerdi. Alışveriş merkezinde bir ara amatör bir bando grubuna denk geldik. Hatta Türk ezgileri içeren bir caz parçası çaldıklarında epey şaşırdık.

AVMlerde ve neredeyse kentteki her köşe başında bir masaj salonu var. Bunların büyük bir bölümü 24 saat açık. Gerçekten bu oldukça tuhaf geldi. Hadi diyelim evde su bitti, yemek için bir şeye ihtiyacınız oldu gidip 24 saat açık marketlerden alabilirsiniz. Ama gece yarısı 3’te 4’te uyanıp “Eyvah çok acayip masajım geldi” diyerek bu masaj salonlarına koşanlar var demek ki 24 saat hizmet veriyorlar. Biz de geri kalmadık masaj yaptırdık. Fiyatlar yerine ve mekâna göre değişse de sokaktan geçerken yaptırabileceğiniz masaj salonlarında ücretler yaklaşık şöyle:

Body Masaj (Vücut masajı) - 1 saat yaklaşık 35 Türk LirasıAyak masajı - 1 saat yaklaşık 15 Türk Lirası

Hal böyle olunca gezimiz boyunca günlük planlarımızın içinde de bolca masaja yer verdik.

Bir diğer alışveriş merkezi ise Greenbelt. Burası zengin kesimin yoğunlaştığı Legaspi bölgesinde yer alıyor. Bu çok büyük alışveriş merkezinin en alt katında oldukça geniş bir açık hava park alanı var. Bu park alanının çevresinde Meksika mutfağından Japon mutfağına Tay mutfağından Yunan mutfağına kadar çeşitli seçenekler sunan pek çok restoran var. Bu arada Filipin mutfağı büyük ölçüde Çin mutfağından ve tabii ki İspanyol mutfağından da etkilenmiş. Çok yoğun domuz eti ve pirinç tükettiklerini de söylemeliyim. İspanyolların pilav yemeği paella’sına da burada rastlamak mümkün, küçük mezeler şeklindeki tapas da menülerde yer alıyor. Ülkede yeme alışkanlığının önemli bir kısmı ise Amerikan tarzı fast-food, pizza türü popüler restoranlardan oluşuyor.

Buradaki park alanının tam orta yerinde ise bir şapel var. Şapelde dört tane de günah çıkarma odası bulunuyor. Burada sürekli vaazlar veriliyor. Vaaz verilirken insanlar şapele sığmadığı için park alanında kurulan perde ekranlara vaaz görüntüleri yansıtılıyor. Filipinliler de hem alışveriş yapıyor hem yemek yiyor hem de vaaz dinliyor. Çok ilginç bir görüntüydü.

Manila, Filipinler’i ziyaret etmek isteyenler için bir başlangıç noktası olacaktır. Bu kente eğer biraz alışveriş de yapmayı düşünüyorsanız maksimum 2 gün ayırmanız yeterli olacaktır.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni