Sex and the Cıty: Manila

Güneydoğu Asya’nın gitmediğim yerlerinden birisi de Filipinler’di, arkadaşımla beraber toplam 10 günlük bir gezi programı hazırlamıştım. Bu programın 2 tam günü Manila’ya ayrılmıştı, diğer 8 gün ise Bohol Adası ve Cebu Adası’na.

Kuala Lumpur-Malezya aktarmalı uçağımız akşamdan sonra Manila’ya inmişti. Manila Havalimanı’nda yerel rehberimiz karşıladı bizi sonra da otelimize doğru yola koyulduk. Trafik oldukça yoğundu, yolda renkli büyük jeepler dikkatimizi çekmişti hemen. Dolmuş gibi kullanılıyorlarmış burada ve jeepney olarak adlandırıyorlarmış, Amerikalılardan kalma ve çok da eski ama güzeldiler. Sonra bu jeepleri Filipinler’in diğer yerlerinde de görecektik.

4 yıldızlı otelimiz belirli saatlerde trafiğe kapalı olan bir sokaktaydı, valizlerimizle beraber araçtan inip yaklaşık 100 adım kadar otelimize yürüdük. Hava çok rutubetli ve sıcaktı, soğuk bir Şubat ayında İstanbul’dan geldiğimiz için yol yorgunluğu da birleşince bayağı bir sersemlemiştik, yani jetlag halindeydik. Bu arada bu kısacık ve cıvıl cıvıl olan bu yolda volta atan fahişeler epeyce bir laf attılar bize, iki bekâr Batılı erkek turist görünce muhtemelen bunların geliş amaçları zamparalıktır diye düşünmüşlerdi.

Otele girişimizi yaparken resepsiyon görevlisine yorgunluğumuzu atmak için masaj almak istediğimizi söyledik, görevli bana terapisti isterseniz odanıza gönderelim isterseniz alt salonda alabilirsiniz dedi. Ben de belirli bir saat için randevu aldım ve o saat masaj için aşağıya indim. Bu arada şunu da belirteyim, giriş lobi ve katlarda bayağı bir hanım vardı, neyse bunları geçelim masaj odasında ne oldu onu anlatayım. Ufak tefek Filipinli bir terapist geldi ve hemen şey için pazarlığa başladı, ben ciddi bir şekilde sadece masaj istediğimizi söyledim ve 1 saat profesyonelce güzel bir masaj yaptı ve tarife sadece 10 USD idi. 5 USD de bahşiş verdim, sonra güzel bir uyku…

Ertesi gün tarihi ve turistik yerler vardı programımızda, ilkin Manila'nın en eski ve tarihi semti sayılan Intramurosbölgesine gittik. Burada İspanyol sömürgesi olduğu yüzyıllar boyunca, İspanyol askeri gücünün merkezi olan Santiago Kalesigezildi, kale içerisi çok bakımlı adeta bir park gibiydi. Daha sonra kolonial dönem binalarından Casa Manila denilen Manila Evi ve Augustin Kiliseleri’ni gezdik. Aziz Agustin Kilisesi ve Müzesi 1587 yılında Barok stilinde inşa edilmiş, Filipinler’de bulunan en eski tarihi kilise olma özelliğine sahip olduğunu öğrendik. Kilise binası, Intramuros bölgesi içerisinde yer alan önemli tarihi yapılardan birisi. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; Filipinliler Katolik ve oldukça dindarlar, kiliseler her daim dolu, ama bir yandan da fuhuş sektörü çok yaygın. Bu çelişki muhtemelen yoksulluklarından kaynaklanıyor.

Yerel rehberimiz öğle yemeği için Ristorante Delle Mitre diye tarihi bir restoranı önerdi. Buranın özelliği içerisinde tarihi ve dini dekorlar ve simgeler bulunuyordu, atmosfer güzeldi. Öğle yemeğinden sonra Amerikan Mezarlığı ve Anıtı olarak anılan bölgeye gittik. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgede şehit olan Amerikan askerlerinin mezarlarının bulunduğu bir kompleks diyebiliriz. Bu kompleks karmaşık şehrin gürültüsünden uzak yemyeşil ve bakımlı bir mekan olarak düzenlenmiş, rehberimiz burasının Amerikalılar tarafından finanse edildiğini söyledi. Savaş tarihi ile ilgili fotoğraflar, yazılar vb. bilgileri burada bulabilmek mümkün.

Günlük dolu dolu geçen gezimiz saat 17.00 gibi sona erdi, rehberimize günün yorgunluğunu atabileceğimiz bir masaj salonuna götürmesini söyledik. Şehrin dışında büyük bir spor salonu görünümlü bir yere geldik, içeriye girdiğimizde kapalı havuz, kondisyon aletleri bölümü gibi çeşitli aktiviteler yapılan bölümler hemen göze çarpıyordu. Biz masaj istedik ve salona geçtik, içeride Filipinli terapist yine aynı malum teklifi yaptı ve pazarlığa tutuştu, ancak yine normal masajla çıktım oradan da… Masaj bölümü ile çıkış kapısı arasında büyük bir kapalı havuz vardı ve ben masaja girerken tek tük insan yüzüyordu orada, çıkarken ne göreyim bir sürü Çinli genç erkek anadan doğma havuz içerisinde yüzüyorlar ve şakalaşıyorlardı, çok şaşırtıcı gelmişti bana. Bu arada rehberimiz Filipinler’de hatırı sayılır sayıda Çin asıllı insanın yaşadığını söyledi.

Özellikle akşamdan sonra Manila sokaklarının çok canlı ve zenginlik ile fakirliğin adeta iç içe olduğunu görebiliyorsunuz. Makati semti finans merkezlerinin ve lüks alışveriş yerlerinin olduğu bir semt, Greenbelt adı verilen çok büyük ve modern bir alışveriş merkezi var. Burada dünyanın meşhur markalarını bulabilir, çeşitli ülke mutfaklarının olduğu restoranlarda yemeğinizi yiyebilirsiniz.

Ülkeye giriş için vizeye gerek yok, insanların büyük bir bölümü İngilizce biliyor, yabancılara karşı samimi duygular içerisindeler. Güvenlik açısından da olumsuz bir durum olduğunu düşünmüyorum.

Son söz olarak da şöyle bağlayayım izlenimlerimi; yabancı gezi kitaplarının çoğunda “yalnız gezen kadınlar için güvenlidir veya değildir” gibi bir uyarı ibaresi vardır, bence bu şehirde hatta ülkede de “yalnız erkekler için güvenli değildir” ibaresi konulsa yanlış olmayacaktır (!).