Bir haftalık Belgrad gezisinin, Belgrad şehri için fazla olacağına karar vermem ile Novi Sad'a gitmeye karar vermem saniyeler aldı. Belgrad'a yaklaşık 1,5 saatlik uzaklıkta olan bu şehir Sırbistan'ın özerk bölgesi Voyvodina'nın merkezi niteliğinde. Aynı zamanda Sırbistan'ın en büyük üçüncü şehri.
Belgrad'da bulunan otogardan yarım saatte bir Novi Sad'a otobüs kalkmaktadır. Yaklaşık 1,5 saat süren bu yolculuğun bilet fiyatı yaklaşık 630 dinar, yani 18 TL civarı.
Novi Sad otogarına vardıktan sonra ilk durağımız otogar içinde bulunan turist bilgilendirme merkezi oluyor. Tesadüftür ki orada bilgi almaya çalışan Türkler ile karşılaşıp onlardan da bilgi alıyor ve birbirimize iyi tatiller dileyerek veda ediyoruz. Bize yardımcı olan memurdan bilgileri ve ücretsiz şehir haritasını aldıktan sonra yola koyulmaya başlıyoruz.
Dikkatimizi ilk çeken binalar ve yapılanma oluyor. Şehir merkezinde bulunan yeni binalar Belgrad'dakilere oranla daha sovyet mimarisini andırıyor. Tarihi binalar ise Belgrad'a oranla daha şatafatlı. Şehrin genelinde bir düzen hakim. Bu düzen Belgrad'ın Zemun bölgesiyle birebir aynı. Şehirle alakalı ilk izlenimiz tarihi mimarisinin Belgrad mimarisinden farklı olduğu oluyor. Daha görkemli ve renkli yapıdaki az katlı binalar, özellikle de kiliseler dikkatimizi çekiyor. Belgrad'a oranla daha fazla kiliseyle karşılaşıyoruz. Otogardaki memur bize direkt olarak Trg Slobode, yani Özgürlük Meydanı'na gitmemizi tavsiye etmişti. Rotamızı oraya çeviriyor ve yolunu tutuyoruz.
Özgürlük Meydanı mevki olarak "Stari Grad" yani "Eski Şehir" içinde kalıyor. Otogardan yaptığımız yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş sonrasında buraya varıyoruz. Ortası boş bir kareyi andıran bu meydanın etrafını Belediye Binası, Meryem Ana Kilisesi, JNA Evi gibi önemli binalar göz alıcı mimarileri ile sarmış durumda. Bu binaların önünde ise seyyar diyebileceğimiz tezgahlar ve burada el işi hediyelik ürünler satan insanlar bulunuyor. Meydanın ortasında, belediye binasının hemen önünde Svetozar Miletić'in oldukça büyük heykeli dikkat çekiyor. Hani demiştim ya Novi Sad'da dikkatimi ilk çeken mimarinin farklı oluşu diye, burada tanıştığım yerel bir esnafa bunu söylüyorum ve nedenini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Tarihsel olarak bu bölge uzun dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmış. Dolayısıyla mimarisinden de etklenmiş: "Belgrad'da sizin kültürünüze daha yakın mimariler görebilirsiniz. Osmanlı etkisi büyüktür orada. Ama bu bölge daha süslü bir mimariye sahiptir" diyor Novi Sadlı dostumuz. Kendisine teşekkür ederek Meryem Ana Kilisesi'ne girmek üzere yola koyuluyoruz.
Burası Sırbistan topraklarında benim gördüğüm en büyük kilise. İçeride birçok İsa, Meryem Ana ve Hristiyanlık figüru, tasviri bulunuyor. Buraya gelirken yolda gördüğüm ve içine girdiğim iki kiliseye oranla daha aydınlık ve daha renkli. Oldukça büyük oluşu, görkemli mimarisiyle meydanda ilk dikkat çeken bina bu oluyor. Fotoğraf çekimi ve kilise görevlisi ile yaptığımız ufak bir sohbetin ardından kiliseden ayrılıyoruz. Bu arada şehirde neredeyse herkes İngilizce konuşuyor diyebiliriz. En azından size yardımcı olabilecek kadar İngilizce biliyorlar.
Kahvaltımızın üzerinden bayağı vakit geçmiş olması ve yolculuğumuzun bizi acıktırmasının verdiği etkiyle bir şeyler atıştırmalık yer arıyoruz. Arıyoruz dediğime bakmayın. Meryem Ana Kilisesi'nin yan tarafından, kilisenin arkasına duğru uzanan caddenin adı Jovan Jovanović Caddesi. Cadde üzerinde her yerde masalar ve sandalyeler var. Herhangi bir yerde oturup gayet keyifli bir yemek yiyebilirsiniz. Damak zevki olarak hiç zorluk yaşamıyorsunuz. Zaten garsonlar size yemekler ve içerikleri konusuna bilgi veriyor. Domuz eti korkusu yaşamanıza gerek kalmıyor.
Burada dikkatimi çeken farklı bir olay da han, avlu sistemi oluyor. Bir hanın içine girip avlusuna çıkıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz orası bir restoran. Genelde böyle yerlerin kapılarında tabela oluyor zaten. Fiyatlar yine çok ucuz. TL hesabı yapacak olursak kişi başı 20 TL gibi bir rakama karnınızı doyurabilir, içeceğinizi içebilirsiniz.
Biz ayaküstü bir şeyler atıştırdıktan sonra keşfe devam ediyoruz. Kiliseden biraz uzaklaşınca yeni bir heykelle daha karşılaşıyoruz. Sırbistan'ın önemli çocuk şairleirinden olan ve caddeye ismini veren Jovan Jovanović Zmaj'ın heykeli bizi bir müzenin önünde selamlıyor. Maalesef kapalı olduğu için giremiyoruz. Ama öğrendiğimiz kadarı ile burası bölgenin en önemli papazlarından olan ve daha önce meydandaki Meryem Ana Kilisesi'nde görev yapmış olan Visarion Pavlović'in eviymiş.
Bu evin yan tarafından devam edip iki önemli mekanı daha ziyaret ediyoruz. Bunlardan biri Saint George Katedrali diğeri Latin alfabesi ile yazmadığı için adını öğrenemediğim Ortodox kilisesi. Bu ikisi yanyana olduğundan birini gördüğünüzde diğeri görmeme şansınız yok.
Bu iki güzel kiliseyi de keşfettikten sonra Tuna Nehri'ne doğru iniyor ve yavaş yavaş Petrovaradin'e doğru yola çıkıyoruz. Alçak ve renkli binaların olduğu sokaklar görülmeye değer bir manzara çıkarıyor. Çoğu restoran, kafe olarak işletilen bu binalardan birinde çok hoş bir galeri de bulunuyor. Yol üzerinde Novi Sad Kent Müzesi, Voyvodina Müzesi ve Modern Sanatlar Müzesi ile karşılaşıyoruz. Maalesef çok vaktimiz olmadığı için pas geçmek zorunda kalıyor ve Danube (Tuna) Park'a varıyoruz. Oldukça büyük bir alana sahip olan parkın içinde bir süs havuzu ve kuğular bile var. Burada biraz dinlenip, çimlerde güneşin tadını çıkardıktan sonra Tuna kıyısına varıyoruz. Vaktiniz varsa burada mutlaka dinlenip, çimlere uzanmalısınız.
Tuna kıyısına vardığımızda gördüğümüz manzara bizi büyülüyor. Bir köprü sizi kentten alıp bir orta çağ köyüne ve kalesine götüyor. Köprü üzerindeki manzara inanılmaz. Dingin Tuna sularını saatlerce izleyebilirsiniz. Bizim çok vaktimiz olmadığı için yola devam ediyoruz. Gördüğümüz manzara bizi fazlasıyla büyülüyor. İki katlı evlerin arasından yürüyüp kale girişini bulmaya çalışıyoruz. Her ara sokak farklı bir hikayeden fırlamış gibi olduğundan odaklanıp yoldan çıksak da kalenin giriş kapısını sonunda bulabiliyoruz.
Giriş kapısından sonra kalenin tepesine varmak için dik bir yoldan devam ediyoruz. Biraz yorulsak da "yılmak yok, yola devam" moddayız. Kalenin tepesine vardığımızda durup etrafı izlemekten kendimizi alamıyoruz. Kendi adıma şunu söyleyebilirim gördüğüm en güzel manzaralardan birisiydi burası. Bahsettiğim o iki - üç katlı evlerin çatılarını yeşillik içinde önümüze seriyor. Bu evlerin bir tarafı alabildiğine yeşilken diğer tarafını Tuna Nehri süslüyor. Macaristan İmparatorluğu'nun izleri taşıyan bu kasaba mutlaka görülmesi gerekenler listesine girmeyi hak ediyor.
Petrovaradin Kalesi, varlığını tamamıyla koruyamamış olsa da kalenin izlerini hissedebiliyorsunuz. Geçitler, yıkılan duvarlardan arta kalanlar ve yollar burada ciddi bir tarih olduğunu hissettiriyor size. Kalenin tam tepe noktasında Petrovaradin Müzesi bulunuyor. Kalenin tam Tuna'ya bakan kısmında bir saat kulesi bulunuyor. Burası şehir ve kale ile özdeşleşmiş durumda. Kule'nin önündeki terastan tüm şehri ve nehri rahatlıkla görebilirsiniz. Manzara gerçekten büyüleyici oluyor.
Bu noktaya karar gelmenin sizi yorduğunu düşünerek tam arkanızda bulunan restorana davet ediyorum sizi. Terasa adlı bu restoran müthiş bir manzara eşliğinde çok lezzetli bir menü sunuyor sizlere. Bir pizza ve içecek için kişi başı yaklaşık 30 TL gibi bir rakam ödedik. Pizzası oldukça büyük ve lezzetliydi. Eğer çok aç değilseniz bu pizzaları iki kişi rahatlıkla bölüşebilirsiniz. Güleryüzlü ve yardımsever garsonlara sahip olan bu restoran bizim şehirdeki son durağımız oluyor. Bu güzel şehre noktayı koyabileceğiniz en güzel mekanlardan birisi burası.
Geldiğimiz tüm yollardan tekrar geçip, son bir kez daha tüm o güzelliklere bakarak otogarın yolunu tutuyor ve Belgrad'a geri dönüyoruz. Eğer Sırbistan'ın güzelliklerini görmek gibi bir planınız varsa Novi Sad mutlaka görülmesi gereken duraklardan biri olmalı.