Van'ın güzelliklerinin etkisinden daha kurtulamamışken bir anda uzun bir yolculuğun içinde buluyoruz kendimizi. Doğubayazıt’a girince yüzlerce yıl önce kervanların geçtiği, develerin ve yolcuların soluklandığı yolda tepeden bakıyor gelen geçene İshak Paşa Sarayı.
İshak Paşa Sarayı, Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesinin 8 kilometre güneydoğusunda, ovaya hâkim yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş. Saray 1685 yılında Çıldır atabeylerinden Çolak Abdi Paşa tarafından yapılmaya başlanıp ve aynı soydan gelen İshak Paşa tarafından 1784 yılında tamamlanıyor. Saray kompleksi, iki avlu ile bu avluları çevreleyen çeşitli yapı topluluklarından oluşuyor. Karaburun tepesinde yaklaşık 7600 metrekarelik alana yayılarak mimari güzelliğine bir de ihtişamı eklenince büyülenmemek elde değil.
Saray bir dönem harabe görünümünden sıyrılarak bir kaç dokunuşla tekrar güzelliğini kazanmış. Ancak tam anlamıyla da onarılmış değil! Ara sıra yıkık bölümler karşımıza aniden çıkarak kurtarılmayı bekleyen tarihi ile ziyaretçilere sessizce haykırıyor.
Selçuklu sanatının özelliklerini taşıyan kabartma ve süslemeleriyle anıtsal taç kapıdan içeri girince birinci avlu ziyaretçilerini karşılıyor. Büyük bir bölümü yıkılmış olan bu avluyu genellikle hizmet birimlerinin çevrelediği anlaşılıyor. Hava sıcak avluda dâhil olmak üzere yoğun bir kalabalık içeride... Sesler birbirine karışırken hayallere dalmak mümkün olmuyor. Oysa ne kadar çok istemiştim burayı yalnız ziyaret etmeyi. Olması imkânsız bir hayal sadece benimkisi... Uzaktan fotoğraflarına bakıp bir gün burada olmayı ne çok düşünüyordum. Evet, şimdi buradayım, sevincimde en üst sınırında... Gezgince düşünceler yine beni benden alıp götürüyor.
Birinci avludan anıtsal bir kapıyla ayrılan yere doğru kalabalığı yararak ilerliyorum. Şurayı da çekeyim, burayı da... Geriye döndüğümde hayallerimi süsleyecek karelerime kavuşmak için mücadele verirken sarayın tüm önemli bölümlerine açılan bölüme bir anda giriyorum. Sağ tarafta selamlık, cami, türbe, karşı tarafta ise harem dairesi ile mutfak kısmı görülüyor. Gerek selamlığın gerekse haremin kapıları oldukça iyi işlenmiş. Stilize hayvan ve bitki modelleri ilgimi çekiyor.
Selamlık bölümünün en önemli kısmı; divan salonu. Salonun duvarları ve tabanı kesme taştan yapılmış. Duvarlar eski yazıyla ayet ve beyitlerle süslenmiş. Selamlık bölümünün en ilginç unsurlarından biri de sarayın kuzey cephesinde bulunan ahşap konsollar. Üstte kanatlı ejder, onun altında aslan, en altta ise insan figürlerinin yer aldığı ahşap konsollar.
Cami ise İshak Paşa Sarayı kompleksinin bugün en sağlam kalan bölümü gibi duruyor. İki farklı taştan yapılan minaresi ise saraya ilginç bir görünüm kazandırıyor.
Sarayda çoğu yıkılmamak için direnen 366 odadan sadece birkaç tanesi ayakta; cami, divan odası, fırın, mutfak, ahırlar ve hamam yer alıyor. Gezerken biraz da Topkapı Sarayı'nın küçük bir yansıması hissine kapılıyorum bir an.
Bu görkemli saray, masal dünyasının şatoları gibi... Gezginlerin (en başta benim) düş güçlerini harekete geçiren bir özelliğe sahip. Özellikle yapımı, mimari bir bilinmezlikler örtüsünden sıyrılarak günümüze kadar ulaşmış. Sarayın yapımı üzerine nice rivayetler dolaşıyor etrafta. Her biri farklı hikâyeyle bezenerek günümüze kadar tatlı bir fısıltıyla ulaşıyor.
Saray doğa içindeki konumu, görkemli mimarisi, anıtsal tak kapıları, camisi, selamlığı, haremi ve Doğu Anadolu'nun her yönüyle görülmeye değer tüm heybetiyle bir şaheser, başlı başına bir efsane... Uzaktan herkesi güzelliğiyle, davetkâr tavırlarıyla büyülüyor. Beni büyülediği gibi...