Isfahan’dan yaklaşık altı buçuk saat uzaklıkta olan Şiraz’a sabahın erken saatlerinde vardık. Terminal içinde bizi evinde ağırlayacak olan aileyi beklerken arkadaşım Ahmet’le birlikte etrafı gözlemliyorduk. Askeri dağıtım dönemi olması dolayısıyla yorgun yüzlü askerler, İran’a sağlık, alışveriş gibi sebeplerle çok sık seyahat eden Pakistanlılar tüm terminali tıka basa doldurmuşlardı. Ev sahiplerimizi beklediğimiz bekleme salonunun karşısındaki mescidde sabah ezanı okunuyordu. Malum Şia’nın ezanında bizimkinden farklı olarak “Ali’yyül veliyullah”(Ali, Allah dostu) ifadesi vardır. Orada okunan ezanı pür dikkat dinledik. Biraz sonra evinde kalacağımız Raziye ve Muhammed çifti terminaldeydi. Raziye ve Muhammed Lor. Lorlar İran’da yaşayan onlarca etnik gruptan biri.
Odamıza yerleşip öğleye kadar uyuyup dinlendikten sonra Şiraz’da en çok merak ettiğimiz yer olan Şah-ı Çerağ’a (Holly Shrine) gittik. Şiilerce kutsal kabul edilen ve her vakit ülkenin dört bir yanından ziyaretçilerin akın ettiği Şah-ı Çerağ ışıkların şahı anlamına geliyor. Burada on iki imamdan sekizincisi olan İmam Rıza’nın kardeşi Seyid Bin Ahmed gömülüdür. İmamzadeler yani İmamların akrabaları da en az İmamlar kadar saygı görür ve kutsal addedilir İran’da.
Şah-ı Çerağ’ın önüne geldiğimizde görevli bizi durdurup beklememizi söyledi. Görevlinin yaptığı telefon görüşmesinde kutsal mekânın görevlilerinden İngilizce konuşabilen bir kadın yanımıza geldi. Fotoğraf makinesiyle içeriye giremeyeceğimizi; fakat telefonla fotoğraf çekebileceğimizi ve türbelere girerken orada bulunan görevlilere Müslüman olduğumuzu söylememizi istedi. Şah-ı Çerağ’ın türbe kısımlarına gayrimüslimler alınmamaktadır. Fotoğraf makinemizi emanetçiye bıraktıktan sonra içeri girdik. Şah-ı Çerağ büyük bir avluyu dört bir yandan çeviren bir mabet. Türbenin şamdan görünümlü iki minaresi var ve yine tipik İran kubbesine sahip. Şah-ı Çerağ’ın esas büyüsü adımınızı yapının içerisine attıktan sonra arz-ı endam ediyor. Yapının içi tümüyle küçük cam parçacıklarıyla bezeli. Bu cam parçacıkları türbenin içinde mütemadiyen ışık huzmeleri yaratmakta; mabedin kişi üzerindeki kuvvetli tesirini arttırmaktadır. Nitekim biz de mabedin maneviyatını duyumsamak için bir köşeye oturup huşu içinde mekânda o an olup bitenleri gözlemledik. Türbenin içerisinde İmamzade’nin mezarı demir bir kafesin içerisinde. İnsanlar bu yatırın önüne gelip kah ağlayarak kah yatıra el sürerek dua etmekteler. Mabedin diğer kısımlarında ise namaz kılınmaktadır.
Şah-ı Çerağ’ın girişinin tam karşısında Şiraz kapalı çarşısı mevcuttur. Bizim gibi doğu toplumlarından kişiler için çok ilgi çekici ya da sıra dışı bir muhteviyata sahip değil. Batılı yahut uzak doğulu turistler esasen buranın tadını çıkaranlar. Oldukça büyük olan çarşıda tabelalar sizleri gitmek istediğiniz yere yönlendirmektedir. Bu tabelalar vasıtasıyla Vekil Camii’ne yöneldik. Cami dört köşeli bir avlu ve iki eyvandan oluşmaktadır. Giriş kısmında yer alan eyvanın iki kısa, şamdan biçimli minaresi mevcuttur. Vekil Camii Zend Hanedanı hanı Kerim Han tarafından yaptırılmıştır. Birçok kaynakta bir Kürt aşireti olarak geçen Zendler 18.yy’ın ikinci yarısının ilk çeyreğinde İran’daki en birincil siyasi otorite haline gelmişlerdir. -En kuvvetli rakipleriyse bir Türk aşireti olan Kaçarlardır. Aralarında şiddetli bir mücadele söz konusudur- Nasıl ki Isfahan denince akıllara Şah Abbas geliyorsa Şiraz dendiğinde de siyasi figür olarak Kerim Han gelmelidir. Zira şehirdeki birçok yapı Kerim Han tarafından yaptırılmıştır. Sözlü kültürde nesilden nesile aktarılan anlatılarda Kerim Han müşfik ve halkına hizmeti gaye edinen bir hükümdar olarak tasvir edilmektedir. Tekrar Vekil Camii’ne dönecek olursak; camiinin içi onlarca sütun ve bu sütunların üzerinde simetrik olarak inşa edilmiş at nalı şeklinde kemerlerle bezelidir. Kemerlerin ardı ardına olan görüntüsünün yarattığı estetik yapının en ilgi çekici hususiyetlerinden biridir. Eyvanlar ve yine camii içinde mihraba giden kemerler çiniyle kaplıdır. Mihrapta İmam’ın namazı kıldırdığı yer Şii inancı gereği zeminin altındadır.
1766 tarihinde Kerim Han tarafından yaptırılan Kerim Han Kalesi, Şiraz’ın bir diğer sembol yapısıdır. Dört tarafında dört adet burç bulunan kalenin surlarının yüksekliği on dört metredir. Kale Pehlevi döneminde hapishane olarak kullanılmıştır. Bu dönemde yapının üzerinde bulunan birçok işçilik yok olmuştur. Yine aynı dönemde Hapishane tuvaletlerinden sızan gider suları kale burçlarından birinin temelinin kaymasına sebep olmuş; neticesinde ilgili burç eğik bir vaziyet almıştır. Kaleyi ziyaret ettiğinizde bunu kolayca görebilirsiniz.
Zend Hanedanı'nın yaklaşık otuz yıllık hükümranlığından sonra İran’da siyasi otorite bahsettiğim gibi Zendlerin en kuvvetli rakibi Kaçarlara geçmiştir. 18.yy sonlarından Pehlevi dönemine kadar İran artık Kaçarların hakimiyetinde olacaktır. Şiraz’ın en mühim noktalarından biri olan Nasr El Molk Camii de Kaçarlar döneminde 1876-1888 tarihinde inşa edilmiştir. Dikdörtgen biçiminde ortasında görece ufak bir avlu, avlunun içinde bir havuz olan Camii’nin iki adet de eyvanı bulunmaktadır. Girdiğinizde karşınızda göreceğiniz eyvanının iki adet kısa minaresi bulunmaktadır. Camii halk arasında Pembe Camii olarak anılır. Sebebi Camii’nin kemerlerinin ve camlarının pembe ağırlıklı motiflerle bezenmesi neticesinde güneş ışınlarının camii içerisini pembe ve diğer birkaç ton renkle renklendiriyor olmasıdır. Ancak bu görüntüyü yakalayabilmek için Nasr El Molk’a sabahın erken saatlerinde gitmek de yarar vardır. Sizin gibi diğer tüm turistler de böyle yapacağı için gittiğiniz vakit camiinin her bir köşesinde belli mizansenlerle çekim yapan turistleri görmeniz pek olasıdır. Bilhassa Uzakdoğulu turistler.
Şiraz kadim bir şiir ve şarap kentidir. Halen İranlılar nezdinde Şiraz’ın bu imajı muhafaza edilmekte; birçok İranlı için Şiraz yalnızca Sadi ve Hafız (Bilhassa Hafız) Şirazi için dahi ülkenin en güzel şehri addedilebilmektedir.
14.yy İran’ında yaşamış olan Hafız’ın gerçek adı Şemseddin Muhammed’dir. Fars edebiyatının en önemli şairlerinden biri olan Hafız, ö mrü boyunca Şiraz’da yaşamıştır. Yazdığı şiirlerin teknik ve kavramsal etkisi yüzyıllar boyunca gerek İranlı gerekse diğer ülke şairlerini etkiledi. Fuzuli, Nef’i, Baki gibi Türk şairlerinin yanı sıra ünlü Alman edebiyatçı Goethe’ye de tesir etmiştir. Hafız’ın türbesi bugün Şiraz’ın en çok ziyaret edilen noktalarından biridir. Hafiziye olarak adlandırılan türbe geniş bir yeşillik alanı ihtiva etmektedir. Mezarı sekiz sütunlu bir kubbenin ortasındaki bir sandukanın altında yatılıdır. Türbe her daim ziyaretçilerle doludur.
Şiraz’ın bir diğer meşhur şairi Sadi Şirazi’dir. 13.yy’da yaşamış olan Sadi, 80 senelik ömrü boyunca dünyanın birçok farklı memleketlerini gezmiş farklı farklı eserlerini yine farklı şehirlerde kaleme almıştır. En bilinen eseri Bostan ve Gülistan’dır. Türbesi yeşillikler içinde bir bahçede bulunan sade bir yapıdır. Şiraz ile alakalı menfi y ada müspet mülahazalarıma geçersek; Bizleri evlerinde misafir eden Raziye ve Muhammed’in yoğun ilgi ve alakaları bizleri ziyadesiyle rahat ettirdi. Muhammed’in evde yaptığı Çelo Kebabın tadı hala hafızamda diyebilirim. Öte yandan Şiraz’da hatırlanması hoş bir hadiseye tesadüf ettik. Yoldan çevirdiğimiz bir araca Kerim Han Kalesi’ne gideceğimizi söyleyip fiyat pazarlığı yaptık. Anlaştıktan sonra araca bindik. Şoför genç bir arkadaştı. İngilizce bilmediği için Türkçe bilip bilmediğini sordum. Nitekim Şiraz bölgesinde Kaşkay Türkleri yaşıyor. Şoför bildiğini, Kaşkay olduğunu söyledi. En sonunda bir Kaşkay’la da karşılaşmıştık. Sohbete başladık. Bu Kaşkayla, bir Erdebilli ya da Tebrizliyle konuşabildiğimiz, anlaşabildiğimiz gibi konuşamadık,anlaşamadık. Erbebilli ya da Tebrizlinin konuştuğu Türkçenin takriben yüzde 80’ini ya da 90’ını anlarken, Kaşkay’ın ancak yüzde 40 belki 50’sini anlayabildim. Nitekim kendisi de Tebriz tarafının Türkçesi'nin Türkiye Türkçesi'ne daha yakın olduğunu ifade etti. Kaşkayların bugünkü vaziyetlerinden kısaca bahsettik. Kendisi, ülkedeki pul sıkıntısından bahsetti bol bol (İran’daki Türkler paraya pul diyorlar).İneceğimiz yere geldiğimiz vakit, bizden para almak istemedi. Fakat biz ısrar ederek ücreti ödedik. Ailesine çok selam söyleyip arabadan indik. Fars bölgesinin artık neredeyse Basra Körfezi'ne yakın olan bir noktasında yine soydaş birine denk gelip Türkçe konuşmuştuk. Dilimizin ve kimliğimizin çok farklı coğrafi sahalardaki zuhuruna şahit olmak harika bir his.
Bir şehir olarak Şiraz muayyen bir nizamdan yoksun, sosyal imkanları çok kısıtlı bir şehir. Yemek yiyebilecek orta karar-eli yüzü düzgün bir restoran bulabilmek için saatlerce dolaştık; ama yine de uygun bir yer bulamayıp içimize hiç sinmeyen bir yere oturmak zorunda kaldık. Bu hadiseyi Muhammed’e anlattığımda Kur’an Kapısı civarında lüks bir restoran olduğunu, oraya gidebileceğimizi söyledi. Adını şuan hatırlamadığım mekâna gittiğimizde de hizmetin çok kötü olduğunu gördük. Wifi var denmesine rağmen kullanılamıyordu. Ya da içecekler için pet bardak konması gibi tuhaf bir servis vardı. Maalesef İran’da hizmet sektörü pek gelişkin değil. Bunların haricinde şehrin büyük çoğunluğundaki evler plansız, sıvasız, gecekondu tarzıydı. Bazı bölgelerini Cizre’ye benzettiğimi söyleyebilirim. Şiraz bunca eksikliğe, yetersizliğe rağmen yalnızca Şah-ı Çerağ gibi muhteşem bir mabede sahip olması sebebiyle dahi gidilip görülmesi gereken bir yer. Şimdiden iyi seyahatler…