İstanbul’dan THY’nın direkt uçuşuyla 12 saat 45 dakika süren yolculuk sonrasında Los Angeles’a ulaştık. Los Angeles ABD’nin Kaliforniya eyaletinin en büyük şehri. Yüksek teknoloji sayesinde dünyanın en hızlı gelişen metropolü. Uçaktan inerken şehrin ne kadar planlı ve düzenli olduğunu görüyorsunuz, geniş cadde ve bulvarlar cetvelle çizilmiş gibi. Los Angeles şehir planlaması çok iyi tasarlanmış.
Otelimiz Downtown bölgesinde yer alan Millenium Biltmore Otel. Bu otel Downtown otellerinin hanımefendisi olarak tanımlanıyor. Gerçekten çok etkileyici bir otel. 1923 yapımlı olan bu tarihi otel çok şık ve bakımlı. 1927’den beri Akademi ödül törenlerine ev sahipliği yapıyormuş. Açıldığı günden beri pek çok ünlüyü ağırlamış. Downtown bölgesinde dolaşırken mutlaka bu otele girip, içini gezmelisiniz. Tavan süslemeleri, avizeleri, yer döşemeleri ve yerlerdeki halılara özellikle dikkat etmenizi tavsiye ederim. Ote konusunda birkaç öneri daha verebilirim. Los Angeles geniş bir alana yayılmış ve mesafeler oldukça uzak. Bu yüzden otel seçerken gezi planınıza uygun bir konum belirlemeniz oldukça önemli. Şehirde her bütçeye uygun bir otel bulmak oldukça kolay.
Lon Angeles’in Westside bölgesinde yer alan Hotel Sofitel, şehrin görülmesi gereken önemli yerlerinden. West Hollywood, Sunset Boulevard ve Beverly Hills’e yürüme mesafesinde bulunuyor. Los Angeles’te havalimanı ve kıyıya yakın yerlerde konaklamayı düşünüyorsanız fiyat ve konfor bakımından oldukça uygun olan Hilton Garden Inn ve 2 Bedroom Apartment otellerini tercih edebilirsiniz. Mother’s Beach ve marinaya çok yakın olan oteller, denizin ve kumsalın keyfini çıkarmak isteyenler için oldukça ideal. Eğer biraz daha lüks olsun ve Santa Monica’da olsun diyorsanız kumsala yakın bir lokasyonda bulunan Hotel Shangri-La’yı da düşünebilirsiniz.
Los Angeles’ta gece hayatı ve alışveriş noktalarının içinde bulunan Mondrian Los Angeles, eğlenceyi sevenler adına West Hollywood’da bulunan kaliteli otellerden. Otel ayrıca; House of Blues, Rodeo Drive Caddesi ve Hollywood şöhret yoluna çok yakın bir mesafede bulunuyor. Downtown’da bulunan ve Sony Film Stüdyoları’na oldukça yakın olan The Culver Hotel ise merkezi bir konumda bulunuyor. Etrafında alışveriş, eğlence ve kültürel birçok seçenek olan otel, aynı zamanda tarihi dokusu ve mimarisiyle de ünlü. Daha fazla otel seçeneği istiyorsanız bu adresten booking.com’a girerek Los Angeles otellerine bakabilirsiniz.
Otelde biraz dinlendikten sonra Downtown bölgesini keşfe çıkıyoruz. Önce güneye doğru inerek Los Angeles’daki Nokia Theatre ve Staples Center’in bulunduğu bölgeye geliyoruz. Burada devasa büyüklükteki ekranlarda çeşitli reklam filmleri gösteriliyor. Staples Center NBA basket maçlarının, buz hokey müsabakalarının yapıldığı büyük bir spor merkezi. 1999 yılında yapılmış olan bu merkezin mimarisi oldukça modern. Bu merkezin yapımında 325 milyon dolar harcanmış. Önünde ünlü sporcuları Oscar De La Hoya’nın heykeli var. Buranın hemen yanındaki Los Angeles Convention Center çok büyük konserlere ev sahipliği yapıyor. Downtown Los Angeles’ın finans ve kültür merkezi. Dolayısıyla burada pek çok gökdelen, iş merkezi ve bankalar yer alıyor. Doğal olarak da gündüz saatlerinde bu bölge çok kalabalık. Mesai bitiminde ise herkes merkez dışındaki evlerine çekiliyor ve bölge boşalıyor, caddeler evsizlere kalıyor. Downtown bölgesindeki en önemli binalar arasında US Bank Tower, Westin Bonaventure Hotel, piramit çatılı Central Library ve Bunker Hill sayılabilir. 310 metre yüksekliğe sahip olan US Bank Tower aynı zamanda Los Angeles’ın sembollerinden biri. Los Angeles müze ve sanat galerileri anlamında da oldukça zengin bir kent. MOCA olarak bilinen Museum of Contemporary Art, Los Angeles’ın en heyecan verici müzelerinden biri. Bu binaya ek olarak yapılmış Geffen Contemporary ilginç kurgular ve multimedya gösterileri sunuyor. Buradan sonra Music Center’a geliyoruz. Asıl ilgimizi çeken 1999-2003 yılları arasında Music Center’a eklenen Walt Disney Konser Salonu. Çünkü bu bina paslanmaz çelikten yapılmış olup, çok ilginç bir mimariye sahip. Bu yapı dünyanın en orijinal binaları arasında ilk 5’e girmiş. Binanın dış yüzeyi pırıl pırıl parlıyor. Hatta binadan yansıyan güneş ışınları karşı binanın perdelerini yaktığı için dış cephe biraz matlaştırılmış. Yine de pırıltısından bir şey eksilmemiş. Büyük bir park alanı içinde yer alan binanın yapımı 130 milyon dolara malolmuş. Park alanı için ise harcanan para 110 milyon dolar. Buranın yapımına destek için Walt Disney şirketi 110 milyon dolar bağışta bulunmuş. Civic Centre ise Los Angeles’ın siyasi ve kültürel merkezi konumunda. Bu bölgeyi gezmeye ilk olarak 1928 yapımlı Belediye Binası’ndan (City Hall) başlıyoruz. Bu binayı Superman dizisinden hatırlayacaksınız. Belediye binası Amerika’nın Washington’dan sonraki en büyük hükümet binası. Burada federal ofisler ve federal mahkeme bulunuyor. Hatta 1995 Simpson davası bu mahkemede görülmüş. Biraz ileride ilgi çekici pişmiş toprak süslemeleri ile Million Dollar Theatre dikkat çekiyor. 1893 yapılmış olan Los Angeles’ın en eski ticari binası, Bradbury Building Victoria dönemi ferforje balkonları ve asansörü ile görülmeye değer. Bu bölgede yer alan Grand Central Market’e uğrarsanız Meksika tacosundan, Çin ördeğine kadar pek çok farklı seçeneği bir arada bulabilirsiniz. Üstelik de çok makul fiyatlarla. 1917’den beri hizmet veren bu markette günlük taze balık, et ve kümes hayvanı ile pek çok egzotik yiyecek sergileniyor. Civic Center’ın biraz kuzeyindeki El Pueblo’ya geliyoruz. 18 hektarlık bir alana kurulu bu parkın içinde 1781’de bölgeye ilk yerleşen Meksikalılar’ın evleri bulunuyor. Parkın merkezi ise Olvera Street. Bu cadde Meksika el işlerinin satıldığı, yiyecek tezgahlarının bulunduğu renkli bir pazar yeri. Hafta sonları Mariachi çalgıcıları ve folk dans grupları burada gösteri yapıyorlar. El Pueblo’nun tam karşısında 1939 yapımlı, bir zamanlar günde yaklaşık 1 milyon yolcuya hizmet veren Arap ve modern sanat karışımı Union Station tüm ihtişamı ile karşımıza çıkıyor. 16 m yüksekliğindeki tavanı ve geniş bir bekleme salonu olan bu istasyon günümüzde Los Angeles metrosunun merkezi. Burası da görülmeye değer. Union Station’un biraz kuzeyinde yer alan Chinatown bölgesinde ise Çin restoranları, porselenleri, ipekleri ve akapunktur yapan insanları görebilirsiniz. Burada yer alan China – American Museum ise müze gezmeyi sevenler için alternatif bir seçenek. Civic Centre’nin güneydoğusunda ise Little Tokyo bulunuyor. Tarihi bir Budist tapınağındaki Japon-American Museum, Japon bahçeleri, suşi restoranları ve alışveriş merkezleri ilginizi çekebilir. Şehrin diğer Asyalı bölgesi Korea Town. Bu bölge Kore dilinde yazılmış tabelaları ile dikkatimizi çekiyor. Korea Town Plaza da yerel restoranlar ve Kore yerel ürünlerinin bulunabileceği bir alışveriş merkezi. Downtown bölgesinde oldukça fazla sayıda müze yer alıyor. Bunlardan en önemlileri içinde dinozor iskeletleri ve fosilleri görebileceğiniz National History Museum; teknolojik sergilere ev sahipliği yapan ve robot, uçak, roket ve uzay araştırmalarına ilgi duyanların ziyaret etmesi gereken California Science Center and IMAX Theater; Bir diğeri ise siyahilerin tarih ve kültürünü anlatan California African – American Museum’dur.