Kapadokya: Ihlara Vadisi ve Derin Kuyu Yeraltı Şehri

Sabah erkenden uyandım. Bugün 3.günüm burada ve son günüm. Akşamına İstanbul dönüşüm var. Dün gece çok iyi bir uyku çekmişim. Dünün yorgunluğu ve gelen müjdeli haberin vermiş olduğu mutluluk uykumu daha da güzel kılmış. Sıcak bir duş ve kahvaltı sonrası saat 09.00 gibi tam denilen saatte minibüs geldi beni almaya, Sait'in arkadaşı Recep ile tanıştım.

Kapadokya'yı ziyaret etmeyi düşünüyorsanız, Kapadokya gezi rehberi videomuza göz atmayı unutmayın. Kapadokya gezisi hakkında bilinmesi gerekenleri pratik şekilde bir arada bu videoda bulabilirsiniz!

Recep Turizm Bakanlığı'nın kokartlı profesyonel rehberi, evli, eşi'de rehber burada. Recep 27 yaşında ve tüm gezi boyunca muhteşem bir anlatım yaptı bana. Bugün bu tura gelen kişi sayısı 20 ve yine tek türk benim. Brezilya, Japon ve Avustralyalı turistler var ama yaş ortalaması 25 Saat 10.00 gibi yola çıktık, 1 saat boyunca otel otel dolaşıp tura gelecek olan diğer turistleri aldık otelinden. Hava muhteşem, Recep minibüste kapadokyanın tarihinden bahsediyor ve gideceğimiz yerler hakkında bilgi veriyor. Yolculuk çok rahat, bol müzikli ve nefis bir hava eşliğinde devam ediyor ve saat 13.00 gibi Ihlara Vadisi'ne giriş yapıyoruz. Müze kart geçmekte burada ve çok kalabalık giriş. Bizim gibi bir çok kişi gelmiş burayı gezmeye. Melendiz çayının yüzyıllar boyunca süren aşındırılması ile oluşan yaklaşık 150 mt derinlikteki bugünkü ıhlara vadisi yüzlerce kilise ve nefis doğa güzellikleri ile binlerce ziyaretçinin ilgisini çekmekte.

 

Ihlara vadisi

Kapadokya'da gezilecek yerler arasında ki Ihlara vadisi, bir yürüyüş parkuru olarak ele alınırsa vadiyi doya doya gezmek, tadını almak, buz gibi suyuyla melendiz çayında mola vermek yaklaşık olarak 3-4 saati burada geçirmek demek. Bizim gezimiz burada yaklaşık 3 saat sürdü. Ihlara vadisi içinde çok fazla kilise yer almakta ama bunlar içinde gezilebilecek en güzelleri 4 adet;

-Yılanlı kilise
-Ağaç Altı Kilisesi
-Sümbüllü Kilise
-Kırk Dam Altı Kilisesi

Vadiye uzun ve çok basamaklı bir merdivenden iniş yaptıktan sonra nefis hava eşliğinde adımlamaya başladık. Recep ve ben en önde hem sohbet ediyoruz, hem de arkadan gelen gruba bakarak oluyoruz. İlk gezeceğimiz kilise Yılanlı Kilise.


Yılanlı Kilise

Yılanlı Kilise uzun bir haç şeklinde olup batı kısmında temizlenmiş bir mezar var. Bu mezarın üstünde ise yukarda gördüğünüz resim var, bu resimde günah ve sevaplar Mikail tarafından tartılıyor. Hristiyanlığın il dönemine ait bu kilisede yine resimler aynı taktikle yapılmış; kırmızı kök boyası ve su karıştırılmış.

Ihlara Vadisi gezilecek yerler arasında ki ikinci durağımız ise Sümbüllü Kilise.


Sümbüllü Kilise

Ihlara Vadisi gezilecek yerler listesinde ki bir sonra ki durak Sümbüllü Kilise. Sümbüllü Kilise'de haç şeklinde yapılmış ve resimler 14.yy'da yapılmış. Geniş ve kaya içleri içeri kısıma oyularak yapılmış bir kilise. Ben her zamanki gibi gözlerimi duvar resimlerinden alamıyorum yine. Allahım bu nasıl bir güzellik, tarih İşte bu resimler, karşımda duruyor ve 14.yy'da bunu bu duvara yapan sanatkarlar kim acaba, nasıl yapmışlar, nasıl yaşamışlar burada? Aklımda sorular, sorular..

Adımlamaya devam ediyoruz ve hemen biraz ilerde yer alan Ağaçaltı Kilisesi'ne yol alıyoruz. Burada fotoğraf çekmek yasak. Çünkü duvar resimleri diğerlerine oranla daha iyi korunmuş. İçerde bulunan kilise kapısının karşısındaki duvarda iki aslan arasında Daniel ve tavanda bir ejderha resmi var.

Sonraki durağımız ise Kırkadam Altı Kilisesi. Burada da aynı şey, foto yasak. Kilise içinde İncil'in bahsettiği olayların bazıları resmedilmiş. Hz.Zekeriya'nın katli resmedilmiş yine. Resimler iyi durumda
Kilise çıkışı vadi içerisinde adımlamaya devam ettik. Her taraf yemyeşil, kuş sesleri cıvıl cıvıl, yanıbaşımda melendiz çayı gürül gürül akmakta. Zaman durmuş gibi, o kadar çok severim ki doğada olmayı, bu havayı koklamayı


Ihlara Vadisi

Yemek yiyeceğimiz yere adımlamaya başladık. Yaklaşık 2 saat geçti bu gezi parkurunda. Yemeğimizi yedikten sonra Derinkuyu Yeraltı Şehri'ne turumuz devam edecek. Yemek yiyeceğimiz yer nefis güzel. Melendiz çayı üzerinde ahşaptan yapılmış ufak baraka tarzı yerler, insanın acayip iştahı açılıyor bu havada.

Yemek muhabbeti yaklaşık 1 saat sürdü. Bol sohbet, kahkaha ve tanışma fasıllarından sonra minibüse atladık ve yola çıktık. Üniversite yıllarımdan beri merak ettiğim ve deli gibi görmek istediğim yere, Derinkuyu Yeraltı Şehri'ne gidiyorum işte. Yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra geldik buraya. Derinkuyu Yer altı Şehri çok ama çok önemli bir kompleks tarihte ve burası için, gözünüzün önünde daha iyi canlanabilmesi için bolca not aldım defterime.

DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ

Derinkuyu Nevşehir'in bir ilçesi. Niğde'ye 50, Nevşehir'e 29 km uzaklıkta. Yer altı şehri bir rastlantı sonucu bulunmuş. 1965 yılında ise genel restorasyon çalışmasından sonra hizmete açılmış. Dünyanın 9.harikası olarak uzmanlar tarafından literatüre geçen bu şehir, her yıl binlerce ziyaretçi ağırlamakta. Burada Hititliler, Romalılar, Bizanslıların oturduğu 8 katlı çok geniş bir kompleks. Yerin altına devasa genişlikte 8 kat aşağı inilerek kurulan bu şehir insana dilini yutturuyor. Burası hristiyanlığın ilk zamanlarında hem saklanma, hem de gizli ibadet yeri olarak kullanılmış. Daha sonraları ise 6. Ve 7.yy'da başlayan arap akınlarına karşı sığınak olarak kullanılmış. 1. Ve 2. Katlarda misyoner okulu, vaftiz yeri, mutfak, ambar, yatak odaları, yemek odaları, şarap mahzenleri, ahırlar var. 3. Ve 4. Katlarda gizlenme yerleri, silah depoları var. Burada öyle bir teknik ve mimari kullanılmış ki bunu yapan insanlar bunu nasıl yaparlar, bu tekniğe nasıl sahipler diye kafayı yedim durdum. Günümüzde dahi kullanılan havalandırma bacaları ve tüneller, yerin 8 kat altından bağırdığınızda, yerin üstünden bu sesi duymanız çok rahat bir şekilde insanı şaşkına çeviriyor.

Yer altı şehrine girmeden önce yaklaşık 15 dk'lık bir bilgilendirme veriliyor kapıda. Hamile olanlar, karanlıktan ve dar yerlerden korkanlar, yer altı korkusu olanlar, kapalı yer korkusu olanlar kesinlikle içeri alınmıyor ve bunlardan birine sahipseniz ve söylemezseniz ve içerde bir şey olursa sorumluluk kabul edilmiyor. Girişte müze kart geçerli.

Ve içeriye doğru adımlamaya başladım.

Yeraltında her adımlamada içerisi daha serin olmaya başladı. Dışarısı cayır cayır yanarken sıcaktan burası serin ve bazı yerleri soğuk bile. Her yer daracık tüneller ve yollar ile dolu. Aklım beynim almıyor, nasıl nasıl yapıldı bu şehir. O daracık yollardan geçtiğinizde birden karşınıza kocaman dev gibi bir salon ve kilise çıkıyor.

Havalandırma odaları ve mazgalları günümüzde dahi kullanılıyor.

Ve buranın en muhteşem sunumu size şu; Koridorlarda belli aralıklarla konulan taş kapılar. Kent baskına uğradığında kaçan halk bu sürgü taş kapılar ile koridorları kapatıyor ve aşağıdaki sığınaklara kaçıyor. Bu taş kapıların dışarıdan açılması mümkün değil, imkansız hatta. Yalnız içerden açılıp kapanıyor. Ortaları delik. Bu deliklerin amacı ise bu taş kapıları kapadıktan sonra dışarıyı görebilmek ve durumu anlayabilmek. Bu taş kapıların kalınlıkları 50-55 cm, boyları 170-175 cm ve ağırlıkları 300-500 kg arasında. Ve hazırmısınız şimdi yazacaklarıma; Bu taş kapıların kayalarının sertliği ile yer altı şehrinin kayalarının sertliği yapılan testlerde birbirini tutmamış, yani bu taş kapılar burada yapılmamış. Yukarda yani yeryüzünde yapılıp bu şehre indirilmiş. Nasıl, nasıl diye bende soruyorum ama uzmanlar dahi bunun nasıl yapıldığı konusunda bir ipucu bulamamışlar.


TAŞ KAPI

Her geçen dakika daha aşağılara iniyoruz. Her aşağıya indiğimizde koridor ve tüneller daha soğuk ve daracık. Yanyana 2 kişi yürümesi mümkün değil.

Ana salona geldiğimde hava bacalarından birini görüyorum. Bu bacalardan yer altı şehrinde toplam 52 adet bulunuyor. Kent biraz eğimli bir yüzeyde yapıldığından bu bacaların derinliği 70 ile 85 mt arasında değişiyor. Bunların dipleri ise su kuyusu olduğundan bütün katlara buradan hava sağlanıyor. Muhteşem bir teknik ve mimari düşünce. Ve bu bacalarda bulunan suyu buranın halkı 1962 yılına kadar kovalarla çekip içiyormuş.


Hava bacaları


Yine koridorlarda bulunan başka bir taş kapı

Ve daracık koridorlardan geçerken birden şehrin kilisesi çıkıyor karşımıza, bu ana salon 10 mt eninde, 25 mt uzunluğunda. Yapılışı haç şeklinde. Kilisenin tam karşısında ise üç sutunlu bir konferans salonu bulunmakta. Yer altı şehri temizlenirken salonun sağ tarafında bir mezar bulunmuş. İçerde bulunan bir iskelet varmış. Bu iskelet Ankara'ya gönderilmiş. Sonrası ise bilinmiyor, nolmuş bu iskelete diye kimse de merak edip sormamış. Ağladım ben bu acınacak, cahil halimize, siz ağlamayın.


Kilise


Mezarlık

Yine kilisede vaftiz için kullanılan salon ve kuyu var.

Kilisenin tam ortasında ise bir sutunda suçluların cezalandırıldığı, kollarından Filistin askısı gibi asılıp yada çivilendiği bir nokta var, burası sonradan yapılan çalışmalarda kaldırılmış.


Sutunda hala zincir halka yerleri ve oyuklarda çivi izleri var


Tüneller o kadar dar ki 2 kişi yan yana yürümek imkansız

Yapılan araştırmalarda bu yer altı şehrinde ortalama 10.000 kişi yaşıyormuş, bu rakam inanılmaz; işte bu rakam doğrultusunda o zamanın insanının emeğinin ve gücünün nelere yettiği daha iyi anlaşılmakta. Şu anda yukarda nasıl bir şehir varsa yerüstünde, bunun aynısı işte bu yeraltında da var.

Şu ana kadar yapılan çalışmalar sonucunda ortaya ancak bu kadar yani yerin altına inen 8 kat ortaya çıkarılmış. Fakat daha kazısı yapılamayan ve devam eden en az bu 8 kat altında bir 10 kat daha yerin bulunduğu uzmanlar tarafından kesin olarak belirlenmiş. İnanılmaz bir şey bu, düşünebiliyor musunuz, yer altında bulunan 18 katlı bir apartman, aman allahım!!

Yapılan çalışmalarda ki günümüzde de hızla devam ediyor bu çalışmalar, hala çözülemeyen sorular varmış; uzmanlar bunları yanıtlamakta zorluk çekiyorlarmış, örneğin burada yaşayan insanların boyları ne kadar? Bütün yer altı şehrinde koridorların yüksekliği 1.60 ve 1.70 cm arasında. Ama bu veri ile boyları hakkında kesin bir sonuca varılamıyor. Şehirde bulunan çok az mutfak ise sebebi şöyle açıklanıyor; burada yaşayan halk her katta bulunan mutfağı ortaklaşa kullanıyor çünkü çok az ateş yakmak zorundalar, ve ortaklaşa yemek yapıp bir defada ateş yakıp bu yemeği yapıp ortaklaşa yiyorlar. Sebebi ise çok ateş yakıp, durmadan mutfakta her dakika yemek yaparlarsa bu ateşin dumanı yükselecek, şehir havalandırmasından çıkıp dışarıya çıkacak. Bunu gören düşman ise şehrin yerini belirleyebilir ve saldırıya geçebilir. Yine bugüne kadar yapılan çalışmalarda giysi, kıyafet olarak hiçbir ipucuna rastlanmamış.

Derinkuyu yer altı şehrinde yaklaşık 1.5 saat kaldık, ağzım kulaklarımda adım adım gezdim. Nasıl zevk aldım bir bilseniz. Bu muhteşem şehir o kadar gizemli ve büyüleyici ki..

Yukarıya yani yeryüzüne çıktığımızda güneş gözlerimi aldı, hemen dışarıda bulunan çay bahçelerinden birine oturdum. Recep geldi birazdan, oturduk bir çay içtik. Turdaki diğer turistler ise hediyelik eşya alma derdindeler. Yer altı şehrinin hemen ilerisinde Aya Theodori Kilisesi var ama ziyarete kapalı.

Aya Theodori kilisesi duvarındaki yazı; papaz yok, camiye gitti...

Yavaş yavaş minübüse yol aldım. Birazdan hareket ettik. Yol üstünde Selime kasabasına uğradık. Burada yine erken hristiyanlık zamanında yapılan bir kompleks var.

Bu erken hristiyanlık zamanında yapılan kilise ve yerleşim yeri çok büyük ve resimler 14.yy zamanında yapılmış.

Ihlara Vadisi'nde gezip görülmesi gereken yerler bir hayli fazla. Saat 19.00 olmuştu ve gerçekten dolu dolu geçen bir turdu. Hepimizde yorgunluk belirtileri başlamıştı. Bu muhteşem rotayı yapmak için bir tura kesinlikle katılmalısınız. Tek başınıza bu kadar yolu kat edip bu kadar yeri 1 günde gezmek gerçekten zor. Aynı şekilde gezdiğiniz yer hakkında doyasıya bilgi alıp not tutmak içinde böyle bir tura katılmak lazım. Saat 21.00 gibi otele dönmüştüm. Recep ile otelin önünde minibüsten inip vedalaştım. Gerçekten çok ama çok güzel bir gündü benim için. Saat 22.30'da İstanbul için otobüsüm kalkacak. Hemen odama geçip sırtçantamı hazırladım ve bir yorgunluk duşu aldım. Birazdan yanıma Sait geldi. Bolca teşekkürlü bir vedalaşma oldu benim açımdan. Otelden otogar yürüyerek 10 dk sürmekte. Yavaştan yola koyuldum. Otogara geldiğimde otobüsün kalkmasına 20 dk falan vardı. Bir yorgunluk cigarası yaktım ve son bir kez dönüp baktım Kapadokya'ya..hep gelmek istediğim yerdi, medeniyetin beşiği Kapadokya…Son bir nefes alıp bindim otobüse. Birazdan hareket ettik. Ve istikamet İstanbul, İstanbul'um..nasıl özledim İstanbul'u..Yaklaşık 3 aydır yollardayım. Güneydoğu ve doğu anadoluyu gezdim adım adım. Farklı kültürler, insanlar, arkadaşlar tanıdım. Türkiye'min eşsiz kültürü ve doğal güzellikleri, tarihi ile yatıp kalktım. O kadar mutluyum ki şu koltukta. Ve gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. O mutluluk verici yorgunluğu hiçbir şeye değişmem. Yollar bitmez, ömür biter demişler. Bir gezgin için en büyük mutluluktur hep yollarda olmak. Nereye kadar sorusunu cevaplayamaz, yollarda mutludur çünkü. Gidebildiği yere kadar diye cevap veririm ben hep. Gidebildiği yere kadar…