Amerika’nın birçok eyaletini ve kentlerini gördüm, Kalifornia’da San Francisco kentine ilk gelişim, uzun yılardır bu güzel kentte yaşayan 50 yıllık dostlarla buluştuk, kenti ve çevresini adım adım gezdik.
Kaliforniya eyaletinin batı sahilinde, Büyük Okyanus kıyısında kurulmuş olan kent bana göre bir körfezler ve dolayısıyla köprüler kenti. Zaten şehrin batısında Büyük Okyanus, kuzey ve doğusunda ise San Francisco Körfezi bulunan bölgenin yüzölçümünün %80 kadarı su alanı.
İklimine gelince sıcak ve ılıman bir iklime sahip bölgede, ortalama sıcaklık 14°C. Kış ayları ılıman ancak zaman zaman soğuk ve oldukça fazla yağış almakta, en soğuk aylar Aralık ve Ocak. San Francisco’da güneşin yüzünüze vurduğupırıl pırıl hava, bir anda her yeri sislerin kapladığı bir duruma bırakabiliyor. Burası gökdelenlerin, köprülerin, sis içinde kaybolduğu bir kent. Yaz aylarında okyanustan gelen rüzgarla birlikte sıcaklık bir anda dondurucu bir soğuğa dönebiliyor, 1 saat sonra ise yaz sıcağı ile bunalabiliyorsunuz. Bakın Mark Twain bir zamanlar ne demiş… “The coldest winter Iever spentwas a summer in San Francisco.” “Hayatımın en soğuk kışı San Francisco’da geçirdiğim bir yazdı…”
Amerika’da yaşayan Türkler de "İstanbul’a en çok benzeyen şehir" derler San Francisco için. Benim de aklıma ilk olarak bizim Boğaziçi Köprümüzü andıran ünlü Golden Gate (Altın Kapı) Köprüsü gelir.
Yapımı 5 sene gibi bir sürede tamamlanan Köprü 1937'de açılmış. Ünlü Art Deco mimarisini yansıtan zarif asma köprü şehrin simgesi olmuş. Amerika’daki köprülerin belki de en ünlüsü, dünyanın ise en uzun yedinci asma köprüsü olarak yerini almış. San Francisco körfeziyle Pasifik Okyanusunun arasındaki zarif köprü gerçekten de aldığı tüm övgüleri hak ediyor; sadece görüntüsü ile değil, 2,73 km.lik uzunluğu ile de önemli. Değişik ve kendine has turuncu rengi ile görenleri büyüleyen ve Joseph Baerman Strauss tarafından inşa edilmiş olan köprü, her ne kadar Boğaziçi Köprümüze benzetilse de etrafında hiçbir yapılaşmaya izin verilmemiş ve doğa ile bütünleşmiş haliyle beni de büyülediğini söyleyebilirim. Köprü size kentin çeşitli yerlerinden çok güzel fotoğraflar verecektir. Fırsatınız olursa arabayla ya da yürüyerek mutlaka üzerinden de geçin.
Kentin İstanbul’a benzer bir yanı da bir deprem kenti olması. 1906 yılında meydana gelen ve kenti alt üst eden depremde, su şebekesinin de servis dışı kalmasıyla birkaç gün kontrol altına alınamayan yangınlarla kentin dörtte üçü yanmış ve San Francisco adeta yok olmuş. Ancak kent kısa sürede tekrar inşa edilmiş. 1915'te yeniden doğuşunu kutlayan kentte 1989’daki depremden sonra artık gökdelenler de dahil tüm binaların depreme dayanıklı olması ve can kaybı yaşanmaması bize de örnek olmalı.
Üç tarafı denizle çevrili, 47 tepe üzerine kurulu, oldukça geniş ve büyük bir alana yayılmış olan kentte gökdelenlerin ve işyerlerinin bulunduğu, “Downtown” dedikleri şehir merkezi San Francisco yarımadasının kuzeyinde küçük bir alan, ki benim ilgimi çok da çekmiyor bu gökdelenler...
Kaliforniya, ABD’nin 3. en büyük eyaleti (birinci Alaska, ikinci Texas), nüfus yoğunluğu bakımındansa 2. şehri. Batısında muhteşem sahillere ev sahipliği yapan Pasifik Okyanusu bulunuyor. Amerikan filmlerinde sıkça gördüğümüz, Silikon Vadisine ev sahipliği yapan, teknoloji ve sanat merkezi olarak bilinen San Francisco bize göre dünyanın öbür ucu, Türkiye ile saat farkı kış aylarında 11 saat.
Kentteki tarih kokulu binalar, sanat, mimari ve kültür kokan sokakları sizi büyülerken, körfezler ve üzerlerindeki köprüler size muhteşem manzaralar sunacak. Fotoğrafa meraklı iseniz en iyi fotoğraf alacağınız ve en popüler noktaları, Baker ve Marshall’s Plajları ve Fort Point National Historic Site – Font Front Milli Tarihi Alan.
Bu güzel kentte gezip görmeniz gereken dünyaca ün salmış sayısız yerler ve yapılar var elbette. Kenti sizlere anlatmaya, fotoğraflarını gördüğüm ve belleğimde yer etmiş yerlerden başlamak istiyorum.
Eminim siz de fotoğraflarda görmüşsünüzdür, San Francisco denince benim gözümün önüne yokuşlu yollar gelir, önce dik bir yokuş, sonra düzelen ve tekrar yokuş olan yollar. Daha önce de söylediğim gibi şehir zaten tepeler üzerine kurulmuş. En ünlü olan ve fotoğrafçılara daima konu olmuş olan, tepeden başlayarak, bir alt dört yol ağzına kadar döne döne, ‘saç tokası’ dedikleri, dönüşleri oldukça dik, sekiz keskin virajla inen yol ise meşhur Lombard Street. Bu yoldan illaki yokuş aşağı arabayla ya da yürüyerek inin, inerken bol bol fotoğraf çekin, güzel bir San Francisco şehir fotoğrafı çekmeyi de ihmal etmeyin.
San Francisco eski bir kent, bu nedenle tarihi evleri ile de ünlü, Victoria ve Edward dönemi evlerin mimari çeşitliliğini hemen fark edeceksiniz. Altına Hücum döneminin zenginliği, ihtişamı, süsü ve şık detayları hemen göze çarpıyor. Özellikle köşe başındaki evler ilginç.
Şimdi fotoğraflarda ve kartpostallarda gördüğümüz, benim de görmeyi çok istediğim yine evleri ile ünlü bir bölgeye gidiyoruz. Kentin tepelerinden birinde, Hayes ve Steiner caddelerinin kesiştiği köşede, güzel yeşil bir parkın karşısına dizilmiş 7 değişik renlere boyanmış yedi ev. Kiminin Seven Sisters (7 Kız kardeş) kiminin de The Painted Ladies (Boyalı Hanımlar) dediği Viktorya Devri mimarisi tarzı tarihi evler. İllaki görülmeli diyorum, ben fotoğraf çekmeye doyamadım.
San Francisco kentini gezmeye devam edeceğiz, daha gezip örülecek çok güzellikler var, henüz okyanus kıyısında, çevresi denizler, körfezlerle çevrili şehirde deniz mahsulleri bile yemedik. Yapılacak sonsuz aktiviteleri olan, gez gez bitmeyen bir kent… Gezmeye devam edeceğiz.